Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '10

 
Kategori
Deneme
 

Tanıştırma engelli miyiz?

İnsanlar sosyal olmasının sonucu olarak bir toplumda yaşarlar. Bu toplumda yaşamak bizim robot gibi olmamız, yememiz , içmemiz ile sınırlı olmaz. İnsanlar nasıl ki bir ailenin, bir kentin, bir cemaatin üyesi ise bu cemaatte yaşarken cemaatin, toplumun çıkarlarını en yüksekte tutma, daha çok insan tanıma, onları sevme ve güvenme gibi insan olmamızın gereği olan duygulara sahip olmalıdır.

Toplumumuzun tanıştırma engelli olduğu kanısına vardım. Buna nasıl vardım O’nu da anlatayım.

İnsanların dertleri, sorunları , çözüm bekleyen sıkıntıları vardır. Bir yerde sıkıntı varsa eğer o sıkıntı, ölümcül hastalık, çaresi olmayan engellilik gibi şeyler değilse, bu sorunları ve sıkıntıları giderecek olan kurumlar ve aynı zamanda kişilerde mutlaka vardır. Belki bu kurumlar ve kişilere herkesin ulaşması kolay olmayabilir. Ama sorunları çözecek insanlara bazı insanlar kolayca ulaşabilir. Bu kolayca ulaşan insanlar arada köprü vazifesi görmek ve o insanlar arasında köprü vazifesi görmelidir.

Ama hayatta rastladığımızda insanlar “Sen merak etme, ben senin sorununu ona anlatırım” diyerek insanları baştan savmaktalar. Halbuki samimi olsalar, öyle diyecek yerde “gel seni onunla tanıştırayım, seni gördüğü zaman kendisi sana sevgi gösterir ve güven duyar, senin işin de kolayca çözülebilir” diyerek o insanları uygun ortamlarda tanıştırmalıdır.

Baştan savmak , samimiyetsiz ve ciddiyetsiz insanlarımızın genel davranış biçimidir. Bu baştan savmalar, karşıdaki insanın kalbini kırar ve bilinmelidir ki baştan savılanların kırılan kalbi, baştan savana ilerde sıkıntı olarak geri dönecektir.

Öyle insanlara rastlamaktayım ki, büyük görevler isterler, devamlı isterler, ama kendilerini o göreve getirecek veya getirmiş olan insanları dinlemez, anlamaz ve baştan savarlar sıkıştıkları zamanda onları sevdiklerini söylerler. Bu ne sevgi bu ne lahana turşusu diyesi gelir insanın.

Her zaman söylemişimdir. “Zor yoktur” zoru insan kendisi yapar. Mesela bir sorun vardır. Sorun sahibi insan sorunu çözecek veya , sorunu çözecek insana kendisini yaklaştıracak insana kendisi gider. Sorununu anlatır, sorunu çözecek olan insan ise sorunu çözmek yerine “nasıl olsa karşımdaki saf insan, sıradan insan, engelli insan, kadın, güçsüz, kolayca kandırılacak insan “ diye baştan savar. Sorunu kolayca hallettiğini zanneder. Halbuki o saf zannettiği insan hakkını aramayı seven insan ise gene karşısına çıkacak, sorunu çözülmeden onu rahat bırakmayacaktır.O zamanda baştan savan insan devamlı olarak onunla uğraşacak, olumsuz izlenimini edinecek, sevgisini kaybedecektir. Yani sorun en kısa zamanda çözülmezse sorunlar artar.

Bugün verimli firmalara, etkili insanlara baktığımız zaman onların her sorunu hemen oluştuğu anda çözdüklerini görürüz.

Ben sorunları kanser hücrelerine benzetmekteyim. Nasıl ki kanser hücreleri ilk oluştuğunda fark edilirse hemen tedavi ve teşhis ile insan sağlığına kavuşursa sorunlarda çözülünce insanlar psikolojik olarak rahatlayarak sağlıklarına kavuşmuş olurlar. Ama baştan savmacı, sorunları nerede ise arap saçına döndüren insanlarda toplumsal yaşamımızı felç etmekte ve çalışamaz hale getirmektedir.

Toplumsal sorunlarımızın başında, bu tanıştırmamak, kaynaştırmamak sorunu yatar.

Mesela bir insan sorununu gider kaymakama iletir, kaymakam bey sorunu çözemez ama vali sorunu çözecektir. Kaymakam bey adamı baştan savsa belki de onu valiye götürme zahmetine katlanmaktan kurtulacaktır. Ama götürürse de hem vali nezdinde prestiji olumlu olacak hem de vatandaşın sorununu çözdüğü için vatandaş nezdinde prestiji artacak ve “sorun çözen kaymakam” olarak anılacağından mutluluk duyacaktır. İşte bu basit örnekle sorunlarımız hemen çözülebilir.

Ama öyle teşkilatlar var ki sanki vatandaşa zulüm etmek onlara adeta zevk verir, baştan insanı savmak nerede ise onlara sadistlik duygusu kazandırır. Bu da güçlü olduğun zamanda sorun olmasa da zayıfladığın zamanda senin karşına bir hüzün, bir üzüntü , bir “keşke..” ler ile başlayan cümleler kuracağın bir konuma taşır seni.

Bu yüzden sorun sahibi ile sorunu çözecek çözüm sahibini buluşturan , kaynaştıran ve birleştiren insanlara sempati duyar ve onları “üstün varlıklar” olarak kutsarım.. Baştan savan, çözümün bir parçası olmayanlar ise bence ciddiye alınmaması gereken insanlar olmalı.Çünkü kendisini ciddiye almayan insanı ben ciddiye alsam neye yarar ki?

Baştan savan insan başkasına değer vermediğinden değerli de olmaz. Değer vermek değerli olmanın sonucudur. Baştan savan insan baştan savılmayı, ciddiye almamayı baştan hak eden insandır.

Tanıştırmak sadece sorun olduğu zaman akla gelmemeli. Tanıştırmak her zaman güzel şeydir. Mesela bir insan yeni bir insan tanıdığı zaman, o insanı hakiki manada sevdiği zaman mutlaka onunla aynı karakterde olan insanları da tanıştırmaya gayret eder. Bilinçli ise bunu yapar tabii ki…

Bir de bir insan görev yeri değiştiği zaman eski görev yerindeki insanlarla yeni görev yerindeki insanları tanıştırmak ve kaynaştırmak misyonu üstlenirse o zaman o insanı hem yeni görev yerindeki insanlar hem de eski görev yerindeki insanlar asla unutmayacaklardır. Bunu hayatta örnekleri ile gördüğüm zaman bu tanışmayı yapan insana gerçekten sempati duyarım.

Merhum Vali Recep Yazıcıoğlu, Tokat’ta vali iken yetenekli bir engelli ile tanışmış ve çok takdir etmiş. Sonrasında Aydın ve Erzincan valiliklerinde bulunmuştu. Erzincan’da gene yetenekli bir engeli ile tanışınca hemen eski görev yeri Tokat’taki engelli ile tanışmasını istemiş. Bu iki engelli tanışarak el ele engellileri geliştirmek için çaba harcamışlar ve Vali beyi hiç unutmamışlar.

İşte tanıştırmak ve kaynaştırmak bu yüzden çok önemli bence. İnsanlara değer veren insan, insanları böylece tanıştırarak kaynaştırmaya bakar.

Bugün gençlere baktığımız zaman yaşça büyük olanlarla tanışmak ve kaynaşmaktan adeta korkar olmuşlar. Adeta özgüven erozyonuna uğrayan bu insanlar, herkes ile iletişim kuramadıkları zaman sıkıntı çekmekteler. İnsanın hayatta başarısını diploması veya diplomasının derecesi değil hayattaki insanlık derecesi ve “hayata uyum sağlama , güçlü iletişim diploması sahibi” olma belirler.

Bazen insanlar bakar ki , insan engelli, ama o kadar güçlü iletişim sahibi ki , çevresinde insanlarla diyalogu iyi. O’nu gören gençlerimiz ondan ibret alacak yerde , onlardan kaçmaya bakar. Topluma sorarsanız “engellileri seviyoruz” derler ama engellilere en çok engeli gene o engellileri sözde sevenler koyar. Bunun farkına bile varamayacak kadar bilinçten yoksunlardır. Fakir olmak demek parası olmamak değil, bilinç ve bilgi ile sevgiden yoksun olmak demek .

Engellileri ve kadınları veyahut çözüm bekleyen sorun sahiplerini sorunu çözecek insanlarla tanıştırmak ve kaynaştırmak ve sorunları çözmek , yarınlara da bırakmamak vatana , millete ve insanlığa hizmet etmekle olur.

Şunu unutmamak lazım ki bir insan baştan sava sava , zaman gelir ki baştan savılan insan olur. Nice insanlara rastlarız ki bakan, milletvekili olurlar ve belki de insanları zaman zaman baştan savarlar ve mahkeme nasıl kadıya mülk olmazsa onlarda o unvanları gittiği zaman baştan savılan insan olurlar. Bu yüzden görevde iken ne kadar az baştan savan , ne kadar çok tanıştıran , kaynaştıran insan olursak o kadar hatırlanırız ilerde.

Bugün sevdiğimiz, rahmetle andığımız insanları bir hatırlayacak olursak o zaman onların zamanında insanlara, çevresindekilere ne kadar değer verdiklerini de hatırlayarak teselli buluyoruz işte.

Tanıştırmak ve kaynaştırmak yeteneğinin , şöyle çevreme baktığım zamana her insanın harcı da olmadığını da görmekteyim. Yeteneği olmayan, insanlardan da büyük işler beklemek, bu üstün meziyetleri beklemek hayal herhalde.

TURAN YALÇIN-TOKAT

 
Toplam blog
: 1096
: 1558
Kayıt tarihi
: 28.12.07
 
 

1967 Tokat'ın  Pazar ilçesi doğumluyum. İşitme engelliyim. İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültes..