Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '18

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Tanrıça'nın Aydınlık ve Karanlık Yüzü

Tanrıça'nın Aydınlık ve Karanlık Yüzü
 

Tanrıçanın Gizemi, Nodira İbrahim Güçsav, 2015


Bilinçaltının sembölik dilinde Kadın (dişi enerji, Tanrıça, Kraliçe, Kahin kadın) -  Sezi yoluyla kavramanın sembolü, düz mantığın zıttı olan, farklı mantal sistemin, bilinçli ruhun simgesidir.

 Ama zihnin dolambaçlı labirentlerine sürüklenip yanılgılara düşebileceğimiz tuzaklar da olabilir bu güçte. O yüzden ‘Tanrıçanın karanlık yüzü’ deyimi de vardır. Eğer sezilerinizi kalıplı düşüncelerle yorumlamaya çalışırsanız, sadece burundan ileri gidemeyen at gözlükleriyle görürseniz olayları, işaretleri tam tersine çözmek gibi alışkanlığınız varsa, Tanrıça sizi süründürür… Ve en önemli durum şurada ki, dürüstlükten ne kadar uzağa gider, yozlaşmış- yüzeyselleşmiş patikalara ne kadar derin saparsanız, işin kolayına, kabasına, kurnazliğina ne kadar batarsanız, yolunuzun beklenmedik bir yerinde feci virajdan sonra kendinizi yaşamla hesaplaşmaların üst üste geldiği bir yerde buluverirsiniz. Adım adım arınmaya getiren bu süreçten ‘ya olacaksın ya olacaksın’ kuralını dayatarak yürütür sizi Kraliçe… Ama ‘iyi halden’ cezalar kesmek gibi de gelen, zaman zaman sizi içten çok eleştiren, musallat olmuş gibi peşinizi bırakmayan arınma ustası sizi sonunda Tanrıçanın Sevgi dünyasına çıkarır, birkaç defa tekrarlanan  ‘ölmeden ölmek’lerden’ sonra, yer yüzünde Cenneti yaşamak olarak gelen sade ve güzel yaşama getirir…

Çeşit milletlerin, farklı kültürlerin mitolojilerini gezinirseniz, şu benzerliği görürsünüz: Parvati-Uma-Durga’nın olduğu yerde Kali’ de vardır(Hinduizm); Umay’ın olduğu yerde Kara Umay da vardır; Al karısı, Al bastı bazen kötü bazen olumlu ruhtur…

Rüyalarımızda aynı garip Kadın yüzü bazen kırmızı bazen sarı saçlı görünür… Kırmızı uyarır (sorumsuz ihtiraslar, aşırı coşkular olabilir), sarı uzun örülmüş saçlı olanı olumlu olarak yorumlanır (kollektif bilinçte atalarımızın Tanrıçanı güneşin kızı bildikleri ve saçlarının ışıldadığını sandıkları içindir belki).

‘Katil de benim, kurban da benim’ der O’nun sesi… Çünkü öldürenin de ölenin de içinde O var. Hem yaratır hem yok eder. O, Doğadır, Hayat ve Ölümdür.

Eski Hint mitolojisinde Baş İlahe Kali’nin, devleri öldürdükten sonra sevinçten çoşkulu dans ederken, depremler yaptığı söylenir. Bundan çok korkan tanrılar kocası Şiva’ya yalvardıkları, onun da Kali’yi durdurmak için ayaklarının altına yatmaktan başka yol bulamadığı anlatılır. Kocasına zarar vermemek için dans yapmayı durdurur İlahe Kali (kali-siyah demektir)…

Tanrıça çok güçlü ve aşırı hassas bir küvettir. Hediyeleri, sevgisi, ikramı da büyüktür; çarpması, kahrı, gazabi da büyüktür. Size güvenmesi, kimi durumlarda bir Anne şefkatı, kimisinde sevgili sedakatı, kimisinde kız, kiminde kardeş, bazen arkadaş, bazen Kraliçe gibi hamiliğine, korumasına, desteğine makul görebilir ama tek talebi: O’nu doğru anlamanız, semimi ve dürüst olmanız, doğallığınız ve O’nun da Doğal ve Gerçek yönlerini takdir edebilmeniz lazım. 

O anlayış bekler, bazen kibarlığa öğrenmeniz bazen güçlü olmanız için sizi uzun uzun bekletebilir…

O aşık olduğunuz kadının gözlerinde yakaladığınız tanrısallıktır…

O bazen hüzünle, şefkatla, acıyla doldurur; bazense bir küçük kız masumiyeti ve coşkusuyla  son derece neşeyle sizin kalbinize Şifa verebilir…

Sizi farklı kiymetler, farklı değerler dünyasına, olağanüstü hissiyatlar dünyasına davet eder. Cesur olduğunuzu gördüğünde daha farklı âlemlere sürükler: Doğa ve ‘Doğaüstü’ sırların anahtarını verir size…

O’nun hakkında pek bir şey bilmediğim zamanlar kendi deneyimlerimden, sanrılarım ve durugörülerimden algıladığım gibi kişisel yorumlarım, zamanla, araştırmalarım sonucunda neredeyse aynı şekilde doğrulanmış bulundu; ilk O’na ilgi duymaya, iç dünyamda çağrısını duymaya başladığım dönemlerde (25 li yaşlarda) yazılı olarak henüz fazla kaynak bulamamıştım. Duyumsadığım ve ya rüyalarımda gördüğüm gibi resmederdim sadece: Işıldayan tohumlar eken Kadın, gözlerinden ışık çıkan Kadın, vs.

 Ama TANRIÇA kültü çok eski ve hatta en eski, temelden gelen inanç olduğunu tarih öncesi, doğmatik dinlerden önceki dönemleri araştırdığımızda O’nun çok izlerini bulabiliriz.

Günümüzde Tanrıça enerjsine olan merak yüzünden, artık çok bilgi bulabiliriz. Kültürümüzde yeniden canlanmaya başlayan tanrıça mitolojisi gözlemlenmekte. En çok okunan edebiyat eserlerinde de konuya değinilmeye başlandı. 90 larda ilk o zamanlar birden bire ünlü olan Paolo Koelho’nun ‘Piyedre ırmağı kıyısında oturdum ve ağladım’ eserinde şunları okumuştum:

 ‘Biz, Tanrıyı kadın yüzüyle tanıyoruz’,… ‘ Bizler, Ana Tanrıçayı anlayan ve seven kadınlar. Bu bilgimizi, cezalandırmalar ve yakılmalar pahasına elde ettik ve varlığımızı sürdürmeyi başardık. Şimdi, onun gizlerini biliyoruz artık.’

‘Ey Yer Tanrıçasının gökyüzündeki yansısı, dedi, gözleri kapalı. Gücümüzü öğret bize, erkeklerin bizi anlamasını sağla. Gökyüzünde parlaklığınla doğup ölüyor, sonra da yeniden dirilerek, döllenmenin ve meyve vermenin çevrimini gösteriyorsun bize’.

 ‘erkekler avlanmaya gittiklerinde, biz mağaralarımızda, Ana’nın karnında kalıp çocuklarımıza bakıyorduk. İşte o zaman, Anaların Anası bize her şeyi öğretti.’

‘Erkekler sürekli hareket halindeydiler, oysa biz Ana’nın karnında kalmayı sürdürüyorduk. İşte bu yüzden tohumların bitkiye dönüştüğünü öğrendik ve bunu erkeklerimize söyledik. İlk ekmeği biz yaptık ve onları besledik. Su içebilmeleri için ilk toprağa kaba biçim veren biz olduk. Ve yaratılışın döngüsünü anladık, çünkü bedenimiz ayın ritmini yineliyordu.’ (P.Koelho, ‘Piyedre ırmağı kıyısında oturdum ağladım’).

Toprak Ana, Gaia (Gayya) bilincine inanan, onu his eden, inancını yaşayan insanlar çoğalmakta. Ama öyle kolay iş değildir Tanrıça’nın sevdiği ve himayesine layık gördüğü varlık olmak… Her İnsanın taşıyamayacağı acılardan sonra yüzünüze güler O, ama sizin acı çekmenizi istediği için değildir bu, aksine, olabileceğinizin en iyisi olmanız içindir, kristal gibi saf, şeffaf ve dürüstlük ilkelerinizde yine kristal kadar sert ve güçlü olmanız içindir. Şifa sürecince ise acılar olabilir, kanser hücrelerini öldürmek için onlardan daha güçlü ilaçlar ya da ışınlar kullandığı gibi, içinizdeki erdemli kişiliğinizi kurtarmak için kanservari ve parazit enerjileri sizden koparıp atmak, yüreğinizi, ruhunuzu arındırmak için lazımdır o ıstıraplar… Kaldıramayacağınız imtihan vermez Tanrıça. Bir şefkatli Anne ya da asaletli sevgili gibi hep görünmeden destekler verir, sabırla sizi Yüksek Benliginizle buluşacağınız yerde bekler…

Gayya kuyusu deyimi vardır metafizik alanında. Sözcük anlamının, ‘cehennemde bir dere veya cehennemin en derin tabakasında bulunan kuyu olduğu söylenir. Sırat köprüsünün altından aktığına inanılan ateşten nehir olarak da bilinir. Mecaz anlamda ise belalı ve karmaşık yerdir. Ayrıca içine düşenin kolay kolay çıkamayacağını anlatan durumlar için kullanılır. Yunanca yer demek olan “geo”’nun aslı Gaia (Gaya)’dır. Arapça gaye(t), son hedef, uç noktası, limit, en son olma, uçta olma anlamındadır. Halk arasında “Gayya Kuyusu” deyimi çok olumsuz, ümitsiz, çıkılması ya da aşılması zor durumlar anlamında kullanılan bir terimdir. Her şeyi “Kâfirler! Yanacaksınız!”a bağlayan avamın algısıyla en büyük günah sahiplerini uzun süre ağırlayacak olan mekândır’.

Gayya, bazı kaynaklarda kuyu olarak bazı kaynaklarda vadi olarak anılmaktadır. Kimileri için maddeden manaya geçiş için bir kapıdır Gayya çukuru. Kendini yaşarken dönüştürmenin sembolü olarak da görülebilinir. Eski inziva geleneklerinde dervişler karanlık çökünce “gayya” adını verdikleri çukurlara gün ışıyıncaya kadar girerler; sessizliğin ve bazen sadece bir mumun aydınlattığı bu çukurlarda tefekküre dalarlarmış. Daracık ve toprağın altındaki  bu çukurlarda içsel yolculuklarını gerçekleştirirlermiş.

Şimdi neden Tanrıça’nın hem olumlu hem olumsuz hem aydınlık hem karanlık yüzleri olduğunu anlayabiliriz belki. Metafizik (çokboyutluluk) acısından baktığımızda, biz, üçboyutlu düşünenler için en kötü algılanan Ölüm bile sadece başka bir varoluşa geçiştir. İnsanlar zihninde ölüm meleği Azrail korkunç tasvirlerle yansır, ama eski kültümüzde Tanrıça’nın ölüm suyu sunduğu anlatılır olabilecek en şefkatlı yaklaşımla öbür boyuta geçilmesi için. Günümüzde bile mezarlarda kabrin yanına konulan sulu testiler, aslında Umay kasesi-kadehi olarak bilinen sembölik geleneğin değişmiş halidir. Değişim, dönüşüm, yenilenme, evrim ve devrim yaşamın ve evrenin kuralıdır. Yaşam sonsuz bir çizgi değil, sonsuz bir spiraldir. Başlangıç ve son sürekli iç içe devinir. Başlangıçsızlıktan sonsuzluğa bir yolculuktur. Doğa Ana, çürüyen, bozulan, dejenere olan ne varsa söküp atar ve hemen yerine yenisini yaratır. Ondandır ki, Dönüşüm ve Başkalaşım temel içgüdüdür ve önünde duran her şeyi silip süpürecek güçtedir.

Birçokları kendi iç dünyasının derinliklerine inmekten çekinir, karşılaştığına sırtını döner, kendi ile objektif yüzleşmez, döndüğünde aynadaki suretine yalan söyler. Güçlü İnsanın –ruhun evrensel boyutlardaki destanı Kahramanının farkı buradadır. Kahraman hem bilinç hem de bilinçdışı dünyasının Ustası olmuştur. O sembolik mağaradan, cehennemden, Tanrıça Gayya kuyusundan, sınavdan bir sembol olarak çıkar. Kahramanın sorumluluğu aydınlanmasını paylaşmaktır ki, insan yapısı itibarı ile tembelliğe meyilli olduğu için bu görev bilinci ile yaşamaya direnir. O, kendi aydınlanmasını ve yaşamı boyu kendi içinde çıkacağı miraçları çevresi ile paylaşır.

Kendini bütünleyen, tamamlanan, karşıtları kendinde birleştirmeyi beceren kahraman, karanlık yönünü de fark edip bir simyacı gibi onu dönüştüren farklılaşma ve bütünleşme enerjilerini bir arada kullanabilen, birini görmezden gelmeyen “gerçek insan”dır. Gayya kuyusu onun aydınlanma yolunda cesaretle geçtiği önemli bir duraktır. O’nda bilinç ve bilinçaltı bir köprü ile birleşir. Yatay ve dikey gelişim sürekli daha yukarda yeni noktalarda kesişir.

Sonluda karşıt bulunanlar, sonsuzda birliğe ulaşırlar. Ruhunu arayan insanın macerasıdır bu, Jung’un deyimi ile. Yeni bir kimliğe bürünmeyle devam eder yolculuk. Çalışma sadece okuyarak değil, yaşayarak, hissederek içimizde yapacağımız derin düşünce yolculukları ile olacaktır.

Dr.Nodira İbrahim Güçsav 

 
Toplam blog
: 23
: 579
Kayıt tarihi
: 24.11.18
 
 

1996 da El-Harezmi adındaki Harezm Devlet Üniversitasını tamamlayıp, Biyoloji öğretmenliği diplom..