Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '21

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Tanrıların Hazırladığı Aşk

Tanrıların Hazırladığı Aşk

Deniz Tanrıçası Thetis çok güzel bir kadın…

İnanılmaz güzel bir tanrıça. Düşünsene Tanrıların babası ve Kralı Zeus ve Deniz Tanrısı Poseidon bile Thetis ile evlenmeyi çok istemektedirler. Kâhinler bir kehanette bulunurlar ve derler ki;

Thetis’in doğuracağı erkek çocuğu babasından daha akıllı ve güçlü olacak…Hemen Tanrıların Tanrısı Zeus ve Deniz tanrısı Poseidon, bir araya geliyorlar. Toplantı yapıyorlar ve karar veriyorlar. Teselya Kralı aynı zamanda Akilos’un oğlu olan Peleus’ta karar kılıyorlar.Onunla evlendirmeye karar veriyorlar. Bundan sonra hazırlıklara başlıyorlar.Neyse düğün için;

Olympos Dağında büyük bir şölen kurulur.Bu davete Tanrı ve tanrıçalar davet edilir. Her kes deliler gibi eğlenmeye başlar. Ama bir hata yapmışlar, önemli biri unutulmuştur. Nifak Tanrıçası Erins.Nifak Tanrıçası Erins’inkızgınlığını… Sinsice planlar yapmış. Gizlice kimseye görülmeden bir altın elmayı masanın üzerine koymuş. Elmanın üzerinde ‘tanrıçaların en güzeline’ diye yazıyormuş. Bu elma ortalığı karma karışık etmiş.”

“Nasıl yani!”

“Mitolojiye göre yıllarca süren Troya savaşlarının başlamasına sebep olan olay budur.”

“Yine anlamadım. Nasıl sebep olmuş olabilir ki!”

“Ortalık çok karışmış. Şölen karışmış… Huzursuzluk hav safhaya çıkınca; Onun için kullanılan tabirleri sıralayacağım şimdi dikkatini çekerim.”

“Kimin için?”

“Dinle lütfen!

Göklerde gürleyen,

Bulutları devşiren,

Şimşekleri savuran,

Başının bir hareketi ile Olympos Dağını titreten,

Tanrıların tanrısı…”

“Zeus.”

“Evet Zeus. Sonunda Zeus olaya müdahale etmiş. Zeus akıllı tabi... Hemen üç tanrıça ile görüşmüş. Bunlar;

Gök tanrıçası Hera,

Zekâ Tanrıçası Athena,

Aşk Tanrıçası Afrodit’miş. Onlara demiş ki;

Bu elmada yazılı olanı biri üçünüzden biri için seçecek. O kimi seçerse o elma onun olacak. Bu seçimin yapılmasını istemiş. Kimin yapmasını istemiş biliyor musun?”

“Bilmiyorum. Ben bu hikâyeyi gerçekten bilmiyorum. Bunu atlamış bana anlatmamışsın.”

“Olabilir. Olympos dağının en uzak yerinde oturan biri… Üstelik kâhinlere göre; Büyüdüğünde ülkesinin başına çok ama çok büyük bir felaket getireceği görülmüş ve kurban edilmek üzere bir çobana verilmiş biri.”

“Yapma ya. Hikâyeye bak.”

“Çoban bu çocuğa kıyamamış onu öldürememiş.”

“Peki, kimmiş bu?”

“Bu Paris’miş…

“Paris’mi? Hani Truva filmindeki yakışıklı Paris öylemi?”

“Öyle… Yani Troya Kralı Priamos’usun oğlu. Paris o sırada hiçbir şeyden habersiz İda yani Kaz dağında sürüleri otlatıyor.”

“Tabi çobana verince oda çoban olmuş büyüyünce.”

“Evet.”

“Rüya heyecanlandım ya. Nasıl güzel anlatıyorsun. Resmen gözümün önünde canlanıyor.”

“Düşün şimdi genç yakışıklı bir erkek Paris biranda karşısına üç güzel çıkıyor ama ne güzeller. Öyle böyle değil. Elmayı Paris’e veriyorlar ve en güzel kadını seçmesini istiyorlar. Paris şaşkın ne yapacağını bilmeden bu güzellere bakıyor. Güzeller yani tanrıçalar boş dururlar mı seçilmek için yarışa başlamışlar aynı zamanda vaatlere de… Ve yine rivayetlere göre tarihteki ilk rüşvet olayı böylelikle başlamış olmuş.”

“Hadi canım sende!”

“Öyle… Rivayet.”

“Allah Allah peki ne rüşvet teklif etmişler.”

“Şöyle sıralayalım.

Gök tanrıçası Hera; Asya’nın en güçlü Krallığını,

Zekâ Tanrıçası Athena; Bilgelik,

Aşk Tanrıçası Afrodit; Dünyanın en güzel kadınını vaat etmişler.

Paris şaşkın. Ne yapacağını bilmeden bir süre düşünmüş. Sonunda kararını vermiş.

Dünyanın en güzel kadınına sahip olmak için elmayı Afrodit’e vermiş.”

“Tabi tipik bir erkek modeli…”

“Öyle… Erkek her zaman erkektir canım.”

“Sonra ne olmuş?”

“Sonra; Sonra olanlar olmuş zaten. Diğer Tanrılar Paris’e çok kızmışlar. Nasıl böyle bir seçim yapar demişler köpürmüşler. Ondan öç almaya karar vermişler.

Oyunlar başlamış. Bundan sonraki olaylar zincirleme gelişmeye başlamış. Paris SpartaKralı Menelaus’ungüzel karısına âşık olmuş.”

“Oooo tamam hatırladım Troyafilminde de Helena’yı oynayan artistte tanrıça kadar güzeldi.”

“Haklısın peri kızı gibiydi. Elif laf lafı açıyor. Güzellik denilince aklıma bir anda Medusa geldi. Ne olur unutturma bunu bitirince onun hikâyesini anlatayım sana.”

“Medusa güzel miymiş?”

“Hem nasıl bir güzellik… O kadar güzelmiş ki bütün tanrılar ona göz koymuşlar. Başına ne geldi ise güzelliğinden gelmiş.”

“Of ya bu nasıl bir iş!”

“Anlatacağım. Onu da anlatacağım. Ama önce şu yarım kalanı tamamlayayım.”

“Evet. Sözünü unutma ama.”

“Tamam canım.”

“Sonra. Gerçi biliyorum ama senden dinlemek inanılmaz bir keyif.”

“Sağ ol canım. Biliyorsun ben bunları sabahlara kadar anlatırım. Bende büyük keyif alarak anlatıyorum.”

“Biliyorum. Haydi, anlat lütfen.”

“Âşık olmuş. Deli gibi âşık anlayacağın... Gözü hiçbir şeyi görmüyor. Burada devreye kim giriyor.”

“Bence Afrodit giriyor. Söz vermişti dünyanın en güzel kadınına sahip olacaktı. Helena’da dünyanın en güzel kadını demek ki.”

“Aynen öyle canım. Aşk tanrıçası Afrodit Paris’e yardım ediyor ve Helena’yı Truva’ya kaçırıyorlar.”

“Buyurun işte kız bize gelin geldi.”

“Âlemsin. Kral Menelaushemen çok güçlü olan kardeşi Agamennon’labirleşir ve Truva’ya saldırırlar. Çanakkale yakınlarındaki Truva (Troya) kenti kuşatılır.”

“Büyük Truva savaşı…”

“Evet, Bir noktada da Nifak Tanrıçası Erins’in istediği olmuş olur. Akatlar’laTroyalılarkarşı karşıya gelmiş ve kanlı savaş başlamıştır. Çok kanlar dökülmüş. Çok uzun sürmüş. Düşünsene yıllarca süren savaşlar.”

“Nifak Tanrıçasının nifak tohumları sayesinde…”

“Öyle tabi…  Bundan sonrasını zaten biliyorsun. Akhalılar, Trova’lılarınormal savaşarak yenemeyeceklerini anladıkları için hile yapmaya karar vermişler ve ünlü Troyaatını yapmışlar kendileri de geri çekilmiş gibi yaparak gözden kaybolmuşlar.”

“Evet. Tahta atın içi savaşçı dolu.”

“Hem nasıl savaşçılar… Burada gaflet Trova’lıların tabi Akhaların kaçtığını düşünüp eğlenmeye başlamışlar. Savaş galibiyetini kutluyorlar akılları sıra. Hepsi sızınca savaşçılar attan iniyorlar ondan sonrası zaten malum.”

“Katliam.”

“Hem nasıl bir katliam… Kapıları da açıyorlar dışarıdakilerde içeri giriyorlar.”

“Troyaişgal edilir.”

“İşgal ediliyor. Doğru… Burası çok önemli bir bölge biliyorsun.İki kıta arasında yer alan bir yer. Dolayısı ile Ticaret ve zenginlik demek o zamanlar burada dokuz Troya kenti kurulmuş.”

“Vay anasına bayağı önemli bir yermiş.”

“Haklısın. Homeros’un İlyada’sınıbiliyorsun değil mi?”

“Çok değil benim bu konuda bildiklerimin çoğu senin ya da Didar’ın anlattıkları bazıları da ta okul yıllarından aklımda kalanlar senin gibi özellikle üstünde durup araştırdığım var dersem yalan olur.”

“Canım sana fırsat bırakmıyorum ki. Ne zaman bir araya gelsek konumuz Yunan mitolojisi olduğundan!”

“Sözünü kesiyorum burada. Haklısın sen anlatıyorsun, bende gazetedekilere hava atıyorum… Senden dinliyorum ertesi günü naklediyorum. İnan okurlarım gibi anlatımlarımın da tiryakileri oldu vallahi sayende. Pazartesi ilk iş Troya’yı anlatacağım. Güzel Helena’yı tanrıçaları…”

“Anlat tabi. Bunlar insanı rahatlatan gülümseten huzur veren konular. Mitoloji bir noktada masal…”

“Öyle zaten masal dinler gibi dinliyorlar bizim çocuklarda.”

“Sende öyle dinliyorsun. Bende öyle dinliyorum. Bu zaten masal...”

“Güzel bir masal!”

“Haklısın canım. Ne diyorduk. Ha tamam hatırladım. Homeros’tan söz ediyordum. Homeros; Batı edebiyatının ilk büyük eserleri sayılan İlyada ve Odysseiadestanlarının yaratıcısıdır. Şiir o zamanlar şan ve şerefin en büyük erdem kabul edildiği çağlara en uygun düşen edebi tarz.

Olaylar,

Karakterler,

Hurafeler,

Örf ve adetler…

Bunlar şairlerin zihinlerindeki imgeleri ateşleyici kaynaklar olmuş… Fantastik destanlar gerçeküstü hikâyeleri ortaya çıkartmış…

Tanrıların hazırladığı aşk,

Hep hissedilen cinsellik,

Toplumun her türlü beceriye hayranlık duyma eğilimi,

Yarışmaların yaygınlığı,

Eğlence tutkusu,

Coşkunluk…

Bunlar eski Yunan’da yaşam biçimlerinin ve ruh halinin yansıması olarak, gerçek üstü bir anlatımın ardındaki somut gerçekler… Tabi metafizik öğelerde çok önemli… Yalnızca yazarların tahayyül gücüne mal edilmemeli… Çünkü o zamanlar Tanrılar o zamanki hikâyeler, toplulukların dünyayı yorumlamaları tamamen fantastiktir aslında… Dikkat et olayların felsefi yorumları yok. ‘İlyada ve Odysseia’daçevrenin, giysilerin, karakterlerin tasvir edilişi hemen fark ediliyor. Şair görmüştür, gördükleri onu etkilemiştir yani tesir etmiştir. Ne yapmış etkilendiği bu olayları etkilesinler diye detaylı anlatmış. Bu oldukça normal bir dürtüdür. Yapması gerekende budur zaten yazarın. Homeros’u okuduğunda şaşırır mısın yoksa normal mi bulursun bilmiyorum. Gerçi şimdi de birçok yazarlarımızda aynı tarz var. Bir hayli fazla detay… Sanki her şeyi ince ince anlatmak durumundalar. Ama onun zamanında bunu yapmak gerekliydi. Anlatımları ile bilinecek o kadar çok şey vardı ki… Tekrarları çoktur ama bıktırıcı değildir. Nedeni yaptığı tekrarların farklı zamanlarda bir şekilde yeniden ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Bu arada şunu da söylemeden geçmeyeceğim. Bu tekrarlar, sözel kültürün etki yaratma araçlarıdır aynı zamanda…

Homeros’un destanları çok eski ve çocuksu gelebilir birçok kişiye. Mitolojiden, fantastik anlatımdan hoşlanmayanlar tabii ki tamamen saçma bulacaklardır. Bu metinlerde yüzyıllardan beri değişmeyen pek çok temel dürtüsü, duygusu var. Onları tüm zamanlarda çağdaşlaştıran yani klasik yapan işte bu özellikleridir.

Şimdi şu da var akılda tutmakta yarar var. O zamanlar yalın bir dille söze dökülen destanlardaki anlatım tarzı; Geçmiş ve şimdi arasında, zaman aşımını kararak, aktarılan hikâyeler, modern edebiyatın bilinç akışı tekniğinin öncüsüdür.”

 

 

Nazan Şara Şatana’nın Mitoloji Kitaplarından…

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....