Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tanrım beni anlık tepkilerimden yarat!..

Tanrım beni anlık tepkilerimden yarat!..
 

Hayat, verilen ya da verilemeyen anlik kararlardan ibaret.


Küçük kızıma dört yaşındayken ADHD teşhisi koydular. Aslında neyi olduğunu bilemediler ve bizi boş göndermemek için de bilinemeyenin adını ADHD koydular. Ya da ben öyle olduğunu düşünüyorum. Evet, yaradılıştan biraz şüpheci sayılırım, ama içinde bulunduğum durumda başka türlü olabilmek de imkansız. Çünkü ne ilaç tedavisi ne de terapiler çocuğa dikkatini nasıl toparlayacağını ve bir sayfalık yazıyı ikide bir kafasını kaldırıp hülyalara dalmadan, parallel evrenlerde başka gezegenlere yollanmadan bir çırpıda okuyup peşindeki soruları nasıl cevaplayacağını öğretemedi. Bizimki, parağraf arasında gittiği yerlerden dönüp sorulara gelinceye kadar okuduğu şeyin neden bahsettiğini bile hatırlayamıyor ki hakkındaki soruları cevaplasın. 

Neyse, konumuz çocuklarda ADHD değil. Allah’tan ki değil. Zira ne bu sayfa, ne bu blog, ne de ‘siteler’ yeter o konuda yazacaklarıma… Bu sabah kızımın ait olduğu gruba, yani ADHD’lilere (aman ne şeref!.. İlerde kendini bir yere ya da bir şeye ait hissedemezse, en kötü ihtimalle, o anki durumu kurtarmak için söyleyeceği bir aitlik durumuna sahip. O bir ‘ADHD’li… O henüz bunun farkında değil belki, ama ilerde anlayacak ve takdir edecek ki, ne olursa olsun, bir gruba ait olmak, günümüzde ekmek ve suya ihtiyaç duymak kadar hayattandır, yaşama dairdir…) özel bir toplantıya katılmak zorunda bırakıldım. 

Zannettim ki, en fazla yarım saat sürecek ve ben vaktinde işimde gücümde olabileceğim. Benimle ve varsayımlarımla alay eder gibi tam iki saat sürdü toplantı. Saat 10’da yetişmem gereken başka bir toplantı var. Şirketin yönetim kurulu başkanıyla, hem de çok önemli bir konuyu konuşacağımız, yaklaşık bir haftadır harıl harıl hazırlandığımız bir toplantı bu. Kaçırırsam, yandım. ADHD’lilere neler yapmak, nasıl yaklaşmak gerektiğinin anlatıldığı, okulda bu gruba dahil çocuklara uyguladıkları çeşitli yöntemleri sündüre sündüre anlattıkları ve özetle, bilmediğim hiçbir şeyin konuşulmadığı uzun toplantının sonunda, kendimi dışarı nasıl attığımı bilmiyorum. Arabaya atlayıp içimdeki huzursuzlukla gazladığımda, verilecek çok önemli bir karara gebe ve hayati öneme haiz öteki toplantının doğum sancılarını hissetmeye başlamıştım bile. 

Okulun bulunduğu yerden iş yerime varmak, kırkbeş dakikalık bir araba yolculuğu demek. Allah’tan yolun büyük kısmı otoban ve hiç trafik yok, böylece başladığım hızla sonlandırabileceğim yolculuğu. İş yerine beş dakika kala bir mesafede yolun kenarında bir genç kız duruyor. Aslında durmuyor da gelene geçene kolunu sallıyor. Arkasında eski model beyaz bir araba var, yolun iyice kenarına çekilmiş. Belli ki, bir arıza durumu var ve kız yoldan geçen birini durdurup yardım almaya çalışıyor. Niye cep telefonu yok, neden bir tanıdığını aramıyor gibi pek çok soru kafamda ışık hızıyla yolculuk ederken ve iş yerindeki toplantıya geç kalma korkusuyla bu kadar doluyken durup kıza yardım etmek fikri aklımın hiç bir köşesine uğramıyor. Çok değil, yaklaşık iki saniye sonra, kızdan metrelerce uzaklaşmışken, ne yaptığımın ve ne yapmam gerektiğinin farkındalığıyla bu ikisinin birbirlerine olan zıtlığı karşısında utanmaya bile fırsat bulamadan düşünmeye başlıyorum. 

Neden durmadım, neden o kıza yardım etmedim? Beni engelleyen neydi? Ya başına bir iş gelirse şimdi? Ya kötü niyetli biri durur da ona bir fenalık yaparsa? Olası bir felaketi önleyebilecekken ya ona sebep oluyorsam şu anda? Gibi… Sağanak halinde bindiren soru yağmuru altında bir o yana bir bu yana savrulurken bir de ne göreyim. Uzunca bir süredir arka arkaya yolculuk ettiğimiz koyu yeşil eski bir Mustang birden sol taraftaki dönüş şeridine kırıyor yönünü. O kadar hızlı yapıyor ki bunu, beni de şaşırtıyor ve yalpalamama sebep oluyor. Aynamdan bakıyorum, belki soldaki sapağa girecektir diye. Ama yok, o keskin bir U ile karşı şeride dönüyor. Biliyorum, kıza gidiyor. Aman Allah’ım!.. Ne yaptım ben? Ertesi gün gazete manşetlerinde göreceğim korkunç yol cinayetinin haberi gözlerimin önünde dönüp dururken şirkete varıyorum. Toplantıya yetişiyorum. O çok önemli karar veriliyor ve olay, ‘hayati’ olan önemini, olağan ve günlük bir düzene terk ediyor. Herşey yolunda görünüyor. Ama ben, yarın bir gazete alıp almayacağımdan emin değilim. Belki televizyon da açmam… 

 
Toplam blog
: 18
: 545
Kayıt tarihi
: 24.12.08
 
 

Göze uzak, gönüle yakın olmaktır dileğim. Keyifli okumalar dilerim. ..