Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '12

 
Kategori
Güncel
 

Taraf ve bertaraf olan gazeteci (?)ler

Büyük gazetecilerimiz var, onlar “En baba” gazeteciler!  Yıllardır yazarlar! Kendileri gibi birkaç tane taraftar yetiştirmeyi de ihmal etmezler elbet! Fakat “Gazeteciliğe giriş-1”dersindeki en önemli kuralı atlayarak yetiştirirler bu taraftarcıkları!  Ne der bu giriş cümlesi: Objektif ve eleştirel olmak. Sadece gazeteci olmak, Hiçbir partiye üye olmamak. Sempatizan olsan bile belli etmemek yani. Eleştirmeye devam etmek…

Peki bu kurallara uymazsanız ne olur? Bertaraf olursunuz elbet… Kamuoyunun gözünde iki paralık olursunuz. “Şöyle böyle” derler sizin için… İstediğiniz kadar yıllarınızı verin gazeteciliğe ve yazmaya. Benim gibi daha dünkü çocuk diyeceğin biri gelir seni yapıştırır bu duvarlara…

Halbuki bundan birkaç yıl önce demokrasi propagandası yapıyor, kendinizce ergenekon peşine düşüyor, birilerini sevindiriyordunuz. Hakimdiniz, savcıydınız adeta… Ama sonra ne oldu? Tutmadı, tutturamadınız… Neden? İşte bahsettiğim Gazeteciliğin ilk kuralını görmezden geldiğiniz için… Sonrasında gözünüz aymış da anlamışsınız gazetecinin işinin sorgusuz infaz olmadığını, manşetlerde hüküm vermenin gazeteciliğe sığmadığını… Çark etmişsiniz, dönmüşsünüz ama geçmiş ola…

Gazeteci ne yapar peki? İlk cümle şu: Gazeteci- yazar kişi eleştirir ve araştırır.  Hiç bir zaman araştırmadan eleştirmez. Sempati duyduğu parti iktidara gelse bile eleştirmekten asla vazgeçmez!

Eğer, gazeteciler gazeteciliğin ince ayar yapan etik kurallarına uymaz iseler, bir süre birileri tarafından sevilir ve cepleri iyi para görür. Sonra da bertaraf olur ya da oldurtulurlar…

Ha bir de iktidar olsun olmasın köşelerinde sürekli bir partiyi öven büyük yazarlarımız da vardır. Onlar zaten artık gazeteci-yazar değil bertaraf olmanın da ötesine geçmiş adeta meczup olmuşlardır!

Şimdi gelelim, Gerçek gazeteci olursanız neler olacağına…

Bir kere hayatta olduğunuz müddetçe her deliğe çomak soktuğunuzdan sevilmezsiniz, eliniz para görmez. Erkekseniz durum daha kötüdür. Evinizi idare edemezsiniz, kitaplarınız basılmaz, yüzünüze bakılmaz.  Ama ölünce işte o zaman kıymete binersiniz. Yayınevleri binbir yalvarmayla bastıramadığınız kitaplarınızın peşine düşer. Mirasçılarınızı rahatsız eder, para kokusu alırlar çünkü. Hatta bazı insanlar halen yaşadığınızı sanıp  sizi bulmaya çalışırlar. Bu sadece gazeteciler için değil, yazarlar için de geçerlidir. Tıpkı Orhan Kemal’in üç kuruşa yazı yazması gibi…

Ama gazeteciliğin ve yazma işinin bir ömür boyu bırakılmayacak  bir büyüsü ve tutkusu vardır. Bu öyle bir tutkudur ki ne kaleminizi satabilirsiniz ne de timsah gözyaşlarınızla şakşakçılık yapabilirsiniz. Karşı gelmek, söz söylemek işiniz olur. Bir süre sonra parasızlıktan bile hoşlanmaya başlarsınız. Çünkü kalemini satanların nasıl da “madara” olduğunu görürsünüz. Bu yazdıklarım “taraftar olmak” yerine gerçek gazetecilerin tatlı çilesidir elbet.

Şimdi halk kim gazeteci kim şakşakçı iyi biliyor…

Kim yürekli kim yandaş bunu da biliyor…

O yüzden yoksunuz ve yokluğunuz hiç mi hiç hissedilmiyor…

 
Toplam blog
: 13
: 2937
Kayıt tarihi
: 22.04.11
 
 

Önce VATAN Gazetesi köşe yazarı& İnsan Kaynakları Uzmanı. Kendimi yazmanın dışında, başka biçimde..