Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Aralık '21

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

TARAFSIZ OLAN

 
KUR’AN'daki bir ifadede ‘orta yolu seçin, aşırıya kaçmayın’ denilerek bizlere bir uyarı yapılmıştır. Burada ifade edilmek istenen; bir şeyde ısrar edip kararlılık içinde bulunmadan, gerçek ve özden açığa çıkacak düşüncelerinizi ortaya koyarak yaklaşımlar yapmamızdır. İnsanların tarafsız olabilmeleri için çok büyük aşamalardan geçmeleri, eğriyi/doğruyu nötrlemeleri ve Kuantum Alan boyutunu yakalayabilmeleri gerekir. Bu aşamalardan sonraki davranışlarda kişilik (benlik/ego) olmadığı için, var olan olayları Hakikat yönü itibariyle yaklaşımlar yaparak değerlendirebiliriz; özellikle güncel olaylarda. Bilgimiz olsun ya da olmasın… Örneğin bir konuyla alakalı yaklaşımımız ne olursa olsun doğru olanı seçemediğimizde; doğru bilgiyi doğru yerde kullanamadığımız için telaş içinde belirli noktalara yönlenip, sonra da bunların doğru olduğuna karar verebiliyoruz.  Evrensel bir bakış açısına sahip olmadığımız için böyle düşünebiliyoruz! Dolayısıyla bir yerde bir şeyin ne olduğu konusunda bilgimiz yoksa ya da o konu hakkında yeterince OKUyamamışsak, bir HİSSEDİŞİMİZ yoksa, değerlendirmelerimiz de bunun paralelinde oluşacaktır. ‘Duygularımız’ istikametinde güya HAKİKAT bilgisini yaşıyor, okuyor veya değerlendiriyormuş gibi yaparak farklı bir yöne meyledebiliyoruz. İnsanlar, hiç bilincinde olmadan bir TV programı ya da futbol maçı veya bir yarışma izlediğinde bir anda nedensiz şekilde taraf tutmaya başlıyor. ‘Ben neden böyle yapıyorum?’ diye kendine sorsa bile, böyle bir kararı neden ortaya koyduğunu anlayamıyor. Bunun sebebi; ‘genetik geçişli’ bilgilerimizin oluşturduğu bilincimizde, OKUyamadığımız ‘bilinçdışı’ milyarlarca yıl önce oluşan takıntılar sonucu olarak açığa çıkan davranışlar silsilesidir. Demek ki, bilinçaltında bir takım şeyler dönüp dururken en ufak bir tetiklemeyle yüzeye çıkabiliyor. Bilinçaltında, asla kökenini araştırmadığımız bu yaklaşımlar mutlaka bir şekilde dilimizden dökülüveriyor. Mesela; bir olay oluyor, o olayı okumadan, değerlendirmeden sevdiklerimizin tarafını tutup konuya en iyi onların yaklaşım yapabileceğini düşünebiliyoruz. Çünkü belli bir noktaya gelmiş olan insanın, fikrinin daha makul olabileceğini düşünerek direkt o yöne kolayca kayıyoruz. Oysa bu türde bir yaklaşım, ANda duyduğu o his, toplumun şartlanmaları veyahut da astrolojik etkilerle o süreçteki yönlenmeyle ilişkilidir. Dolayısıyla tarafsız olabilmek için kontrollü ya da iyi niyetli olarak değil ŞUURLU hareket edebilmeliyiz. Bir bağlamda ‘şeytanlarını Müslüman etmek’ HAKİKAT bilgisinin ne olduğunu anlamadan ve değerlendirmeden kendi yaklaşımlarımızla bilgiçlik taslayarak olmayacaktır! İlk etapta sonuca gidiyormuş gibi yaklaşımlar yaparak, birilerini etrafımıza çekmek için konuları yanlış yansıtamayız! Sonuç olarak; yalnız olarak yaşayacağımız bir alemde yani öte yaşamda bunların hiçbir yeri olmadığını kabullenmek, tarafsız olmaya bizleri bir adım daha yaklaştırır. Tarafsız olan bir insan korkusuz ve endişesizdir. Her nereye dönse Allah’ın VECHini görür değil, ŞUURLU olarak o noktayı okur! EPİFİZden çıkan hakikat bilgisini, yeri geldiğince kullanarak hayatına devam eder. Çünkü  bilir ki; Allah TEKtir. O’nun dışında başka bir şey var olmamıştır. O TEK ‘kendisinde/nefsinde’ mevcuttur. Dolayısıyla böyle bir insan kendine ihanet edemez, kendine edemediği gibi Allah'a da ihanet edemez. Derinlere baktığında kendi varlığının kesinlikle olmadığının bilincindedir. Bitaraf olan insan; her şeyden, her koşuldan, her yaklaşımdan her olayı okurken taraflı olmaktan el-emindir. Öyle Veliler var ki; söyledikleri sözlerin bugün esamesi dahi okunmaz. İnsan şunu düşünebilir: üst düzeyde bulunduğunu düşündüğümüz o kimseler bize yanlış bilgi mi veriyor? Akl-ı Selim, bizim fikir olarak üstümüzde olan bir insanın yanlıymış gibi hareket etmesi mutlaka bizimle ilgilidir. Bunlar bizleri sınayacak farklı noktaların kapılarını aralayacaktır. Bu noktada Onun yanıldığını anlamak bir yana, ‘yanılgı diye bir problemin olmadığını’ anlayacak boyuta gelecektir. Bu şart ve koşullar tasavvuf yaşamının ilkesini oluşturur.
 
Birine açık ve net bir şekilde dosdoğru şeyler söylediğinizde, bunu TEK bakış açısıyla kabul edemeyecektir. Resulullah'a bir adam diyor ki; “Ya Resulullah benim babam nerede?” O da “cehennemde” diyor. Bunu yaparken tarafsızca söylüyor ama bakıyor ki adamın yüzü düşüyor, ona “Allah'a ısmarladık” demeden çekip gidiyor. Resulullah “bir dakika dur, benim babam da cehennemde” diyor. Ondan sonra adamın yüzünde bir tebessüm oluşuyor ve o şekilde oradan uzaklaşıyor. Demek ki insanların duygularına göre hareket ettiği zaman, onun hangi konumda ne şekilde döneceğini ve nasıl düşüneceğini biliyor. İnançlarının sarsılıp sarsılmayacağını bildiğinde, onun için taraflı olmak gibi bir konum oluşturabiliyor. Fakat bu onun bitaraf olmadığının da işareti değil. Her olayın çıkışını Allah'ta bulan, O’ndan bilen bir insanın taraf olması imkansızdır. Bizler yaşamda bazı şeyleri kabullenirken, sağda solda söylenen sözlerle değil kendi hislerimizle yaptığımız yaklaşımlarla o olayları değerlendirip hafızaya alıyoruz. Eğer ‘hafızadan gelen bilgilerle yaşanılanları değerlendiriyorsak’ bu maalesef doğru bir bakış açısı değildir. Belki aydınlatma bakımından bir değer taşıyabilir ama o AN ‘değişmiş’ başka bir AN oluşmuştur. Olaylar bu şekilde düşünülmeli. O zaman içinde bulunduğumuz AN,  TARAFSIZ olacaktır bir önceki ANa göre... 
 
Daha farklı yaklaşımları ortaya koymak ve değerlendirmek zorundayız. İnsanların ‘sanki kendilerini kurtarmışçasına’ etrafını da kurtarma çabası içine girmeleri ve değerlendirmeleri asla affedilemez bir hadisedir! Bitaraf olan insan bu olayları seyreder. Sorulan soruyu gerçekten taraf olarak değil TARAFSIZLIK içerisinde, duygularını karıştırmadan, başka yan faktörleri eklemeden yorumlar. 
 
Başarılı ya da başarısız olabiliriz. Bu önemli değil! Önemli olan o manayı verebilmektir. O manayı veremedikten sonra istediğimiz kadar konuşma yeteneğimiz olsun ya da çok güzel yaklaşımlarımız, bu şekilde insanları tatmin edemeyiz. Tatmin edemediğimiz gibi bir üst boyuta da geçemeyiz. Hakkı tavsiye edemediğimiz gibi sabrı da tavsiye edemeyiz. Ve ancak ''Ve sevab'ül hak ve sevab'ül sabr'', ‘taraftan uzak olanın’ yapacağı bir uyarıdır, etrafı endişeyle dolu insanların yanında. Umarım bu yaklaşımlar hem HAKİKAT hem de ZAHİR boyutta bizleri düşünmeye, anlamaya, teşvik etmeye yardımcı olur. 
 
Daim AŞK üzere olsun düşünceleriniz. 
 
Sevgilerimle
 
Ahmed F. Yüksel
 
 Bodrum- Milas 14 Aralık 2021
 
 https://twitter.com/ahmedfyuksel
https://www.instagram.com/ahmedfyuksel
 
https://www.facebook.com/ahmedfyuksel
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..