Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '07

 
Kategori
Tarih
 

Tarih ya da talih

Tarih ya da talih
 

Ne zaman Kurtuluş savaşıyla ilgili bir şey okusam, o zamanlarda yokluk ve sefalet içinde olan Türk insanının yaşadıklarını okusam yada bir belgeselde izlesem, gözlerim dolar, tüğlerim diken diken olur.Düşünürüm hep bu yokluk sefalet içinde insanların dayandıkları şeyi, özgürlüğe, ileride çocuklarının, torunlarının bu acıları bu sefaleti yaşamamalarını istemeleri, her karışı kanla sulanmış, ve böyle vatan olmuş bu toprakların üzerinde yaşayanların artık acı çekmemelerini istemeleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurtuluşa inanmalarıydı, onları bu zafere taşıyan nedenler…

Peki Atatürk’ün yolundan gitmek nasıl bir şey oluyordu?

Atatürk deyince ilk aklımıza gelen ne?

Benim imkansızlığa karşı pes etmemek gelir! zorluklarla savaşmak…


Yıl 1925:

Fahrettin Altay Paşa, Çankaya’daki onbir günlük misafirliğinin bir gecesinde kafasındaki soruyu ortaya koymadan edemedi.

Mustafa Kemal Paşa’nın yemek masası dağılmıştı, sordu,

“-Paşam benim dikkati nazarımı bir şey celbetmiştir.Hep düşündüm 30 Ekim 1918 günü, Mütareke ilan edildi.(Türkiye’nin paylaşılması, parçalanması)Adana’daki karargahınızdan Payitahta verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum, şimdi aradan zaman geçti, Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim’e gelmesi acaba bir tesadüf müdür?Üç gün evvel beş gün sonra da olabilirdi.”

Mustafa Kemal Paşa bir an durup Fahrettin Altay Paşa’ya bakmıştır. Sonra elini masanın üzerine vurarak,

“- Deyiniz ki bu da tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…

“- Ama bundan hiç söz etmediniz”


“-Övünmek olur, övünmek, benimle beraber mefkureye inananların, milletin, ordumuzun hakkıdır


Mustafa Kemal övünmeyi sevmezdi…

Sözlerini burada kesmiştir…

Milli mücadele yıllarında Mustafa Kemal’in yanında 15Albay, 8 Paşa rütbeli 23 komutan vardı.


Mustafa Kemal 8 Ekim 1918’de

Adana’daki karargahından yazdığı şifreli mesaj yeni bir tarihin başlangıcı olmuştur.

Bir Milletin kaderinin değişmesinin başlangıcı…

Yazdığı mesajın son paragrafı:

Bilhassa, sizce anlaşıldığına kani bulunduğum hususların memleketin selameti için kabul ettiğim duruma uymaması halinde içtihatlarıma bağlı hareket etmekten nefsimi alıkoymaya muktedir değilim…


“Mustafa Kemal”

Bu sözler topyekün bir meydan okuyuş olarak ortaya çıkacaktı.

Tarihi an:

Musta Kemal odanın içinde elinde sigarasıyla durmadan dolaşıp, kahve söylüyordu.

Sanki başka bir dünyada düşünceler içindeydi.sigarası bitiyor bir yenisini yakıyordu.

Odada bir anlaşılmazlık bir sessizlik hakim.Fahrettin Bey, bu müthiş ordular komutanı acaba ne düşünmektedir diye içinden geçiriyor ve sormak istiyordu.

Ve birden Mustafa Kemal Paşa’nın eli masanın üzerindeki haritaya gitti. Haritanın katlanmış iki yanı açıldığında bütün Anadolu toprakları etrafındakilerle beraber ortaya çıktı. Bu bir harp haritasıdır. İşte sanki “Olacak olanlar” o anda “olmaya” başlamıştı…

Mustafa Kemal Paşa Fahrettin Bey’in gözlerinin içine bakarak konuşuyordu:

“Nihayet olan olmuıştur.İstediklerini yaptılar…Batırdılar, şimdi paylaşacaklardır.Bunu nihayet yaptılar….İmtiyazlarla iktisadi hayatımızı büyük bir inkirazın içine ittiler. Sonra bütün mali idaremize el koydular….Siyaseten de hiç sözümüz kalmamıştır. Düyunu Umumiye belasının içine düştük… Ve fakat iktisadiyatımız olmazken onlar kendi iktisadiyatlarını kuvvetlendirdiler, genişlettiler, kendi milletleri zenginliklere erişti, bizi ise kendi iktisadiyatları için istismar ettiler, ellerine geçirdikleri imtiyazlar onları zengileştirdi, ama bizim milletimiz fakir kaldı, kendi zenginlikleri için harpler çıkardılar(şimdide aynısı yapılmıyor mu?)bunların hepsine de birer bahane buldular(yıl 2007 şimdi değişen ne?)Ellerine imtiyazları geçirenler, bizi hep istismar edilmesi lazım gelen bir memleket gibi gördüler

Kanunlarımızı bile istedikleri gibi yaptırdılar, memleketi idare edenler de sadece onlar ne derse onu yapmak, ne isterse onu yerine getirmek hali içine düştüler. Kendi vatanımızda siyasi hiçbir hakkımız kalmamış gibiydi. İstedikleri zumreler için ayrı kanunlar yaptırdılar.

Trablusgarp, Balkan, Çanakkale, Çöl harpleri imparatorluğun dağılması mukadderdi, memletekimizin çocuklarını arap çöllerinde bitirdiler, hem de müdafa ettikleri toprakların insanları o ordularımı arkadan vurdular, soydular… SONRA NE OLDU?ŞİMDİ NE OLACAK? Son mülakatlarında oturup bir harita çizdikleri bellidir, milletimizin son yaşama topraklarını da elimizden almak istemektedirler, bize hayat hakkı tanımamak kararındalar, işte mütareke ahkamından da bellidir. Zaten son maksatları budur…Şimdi ise önümüzde mazlum bir millet duruyor… Bu mazlum milletin hakkı ne olacaktır? Mazlum millet yalnız mı kalacaktır, AKILLARINA ŞAŞARIM MÜTAREKE İMİŞ… Çok zor şeyler olacak, çok zor şeyler”


Mustafa Kemal Paşa sanki tarihle hesaplaşıyordu.Sonra sustu.Masanın etrafında dolaşmaya başladı, yine düşünmeye koyuldu.


Sonra Mustafa Kemal Paşa birdenbire Fahrettin Bey’e dönerek

“-Geliniz…”

Fahrettin Bey masada Mustafa Kemal Paşa’nın karşısındadır. Mustafa Kemal Paşa’nın eli yine Anadolu haritasının üzerinde dolaşmaktadır. Ve sonra tekrar konuşmaya başlar.


“-Şimdi bakınız, elimizde kalan bu Anadolu topraklarını da işgal etmeye hazırlanmaktadırlar. Zaten başlamışlardır bile çünkü burası onlar ve dünya için çok mühimdir, bu toprakları istedikleri gibi paylaştırmaya kalkacaklardır, bizim milletimizin hayat hakkını böylece ebediyen ortadan kaldıracaklarını hesap etmektedirler.”

Birdenbire haritadan gözlerini kaldırdı ve dikildi, bir anlık suskunluktan sonra birdenbire bu defa hınçlı bir sesle,

“-Fakat bilesiniz ki, buna izin alamayacaklardır…

Burada muvaffak olamayacaklarını göreceklerdir… Göreceksiniz… Sonra da insanlık bu yaptıklarından utanacaktır!!!

Albay Fahrettin bey, çok şaşkındı, Nasıl olacaktı!bunu nasıl yapacaktı? Mustafa Kemal Paşa’nın bir şey bilmeden böyle konuşmayacağını bilenlerdendi. Yıldırım yemiş gibiydi, Oradan ayrılırken kalkıp askerce bir selam verdi. Mustada Kemal Paşa kendisinden üst rütbededir, fakat tam giderken birdenbire döndü ve ona sarılarak veda etti…


Günümüzde yaşanılan onca şey, acılar, annesini babasını kaybetmiş çocuklar, savaşlar, iktidar hesaplaşmaları, Cumhurbaşkanlığı seçimi vb…

O zamanları hatırlatıyor bana…

Yine birbirimize düşüyoruz, yine aramızda kavga ediyoruz, farklılıklarımızın bir zayıflık değil bir zenginlik olduğunu hatırlamıyoruz, çünkü unutturuyorlar. Derriiinnn bir uykudayız… Hafızamını silmeye çalışıyorlar…

Avrupa birliği hayali, ve Avrupa’ya Amerika’ya endeksli yaşıyoruz, onlara özeniyoruz.

Atatürk 1938 yılında Ankara’da bir ülkü ocağında Türkiye ne Amerikanlaşacaktır ne de Batılaşacaktır. Türkiye sadece özleşecektir. Demişti. Attürk öldükten sonra maalesef onun düşünceleri de bir rafa konuldu. Atatürk’ün yolu AB yolu değil, çağdaş, ekonomisiyle kültürüyle, değerleriyle gelişmiş, tarihine sahip çıkan, vatanına bağlı savaşların olmadığı mutlu ve özgür insanların yaşadığı büyük Türkiye’dir. Türkiye’nin yüzü sade Batıya dönük olmamalıdır, tüm dünyaya dönük olmalıdır.Tek çıkar yol kendimiz olmaktan geçiyor…Umarım bunu yine bıçak kemiğe dayandığında anlamayız..Daha önce anlarız.

Yine oyunlar devam ediyor. Emperyalizm kılık değiştirip üzerimize geliyor.

Tek çare değerlerimize sahip çıkmak, kültürümüze, vatanımıza,

Dilimize (Türkçemize)Atatürk Tükçe manevi vatanımızdır demişti. Neden bir kelimenin Türkçe’si varken İngilizcesini söyleriz?daha fiyakalı olduğu için mi?bazıları bunun için söylüyor.Ama dilimiz İngilizceden çok daha zengin bir dildir.Komplekslerimizden arınmanın vakti geldi de geçiyor bile… Birkaç yıl önce Fiziği, Matematiği, kimyayı, ingilizce olarak ders veren okullar vardı.Kimbilir hala vardır belki de…Böyle bir sistemin sadece ama sadece sömürge ülkelerde olduğunu bileniniz var mı aranızda?

Uygarlığın gelişmiliğin yolu at gözlüğüyle baktığımız (bizi hiçbirzaman içine almayacakları sadece tıpkı daha önce de çıkarları için kullandıkları, fakat bizim hiçbir zaman ait olmadığımız, benim asla samimiyetine inanmadığım AB, ve ABD değil) Atatürk’ün çizdiği yoldur.Bu yol zor ve uzun bir yoldur.Ama en onurlu yoldur.Derin uykumuzdan kalkmalıyız.

Eğer tıpkı o yıllardaki gibi tek vücut olursak, kardeşçe yaşarsak, bizi hiçkimse ama hiçkimse tutamaz….

Yokluk içinde, her karış toprağı kanla kurulan bu cennet vatan bizim, Cumhuriyet bizim.

Hakikat bizim içimizde, bunu keşfedersek ve bu yolda ilerlersek, zafer bizim olacaktır…

Zihinlerimizde devam eden ikinci kurtuluş savaşımızın zaferi bizim olacaktır…

Hepimizin Zafer bayramı kutlu olsun…

Mustafa Kemal ve Albay Fahrettin Bey’in

konuşmalarının geçtiği alıntıların kaynağı:

Kitap: Bekirağa Bölüğü Ve Mütareke Dönemi

Yazar: Taylan Sorgun

 
Toplam blog
: 17
: 1416
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

25 Ekim 1980 yılında Bakırköy'de bir devlet hastanesinde dünyaya gelmişim. Her yeni doğan bebek gibi..