Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Tarihe tanıklık ediyoruz, farkında mısınız?

Tarihe tanıklık ediyoruz, farkında mısınız?
 

Neyi paylaşamıyorsak artık?


Her yaşanan yıllar gün gelir tarih olur ve her tanık olanlar da birer şahididir o dönemin; her hayat bir roman dediğimiz gibi…

Ancak bazı dönemler vardır ki hakikaten ayrı bir önemi vardır; mesela Sırplı bir öğrencinin öldürüldüğü dönemde yaşayanlar bir ölümün tarihe bu kadar etki edebileceğini düşünememişlerdi, muhtemelen!

Mesela, Kurtuluş Savaşı sırasında destek verenler de tarih yazdıklarının farkında bile değildiler, belki de…

Bana göre bizler de tarihe tanıklık ediyoruz son yılarda; öncelikle kapitalizmin dişleri arasında insanlığın çiğnendiğine şahidiz!

Bakmayın konduramayanlar var; onların korktukları ise kapitalizmin sağladığı olanaklardan mahrum kalmak ki kişiliği tam oturmamış kişiler mal-mülk ya da elde edilen bir makam ile güç sahibi olduklarına inandıklarından aşırı bir kaybetme korkuları vardır ve ille de kaybetmemek adına yaşamaya başlamışlardır!

Onlar kaybetmesin diye ucuz insan gücü mü kullanılır, ucuz işçilik ayaklanmasın diye “Din” gibi argümanlarla uyutulur mu; olmadı başlarına çöreklenilir mi bir sebeple, artık orası kaybetmekten korkan insanların yaptırdıkları toplum analizlerine ve de hayal, pardon, yalan güçlerine bağlı…

******

Tarihe tanıklık ediyoruz diyorum ya, şimdi en cesur cümlemi yazacağım belki de: Bir T.C. vatandaşı olarak ne hükümetin, ne Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne de bazı yayın organlarının deklare ettiği hiçbir şeye artık inanamıyorum!

Bir vatandaşın yaşadığı ülkeyi yönetenlere inanmaması nasıl bir travmatik durumdur; nasıl bir güvensizlik duygusudur ve nasıl da insanın yaşam enerjisini çalar?

Devlete bağlı olmayan bir yetkiliye sorun: Bir ülkede yaşayıp da böyle hisseden insanlar mutlu olabilirler mi?

Yarınlarına güvenebilir, ülkeme yararlı biri olayım diye çırpınabilir mi?

İşin kötü tarafı, güya en güvenilir makam olan adli tıp rapor verse, sizce sonuç ne olur?

Sonuca da kimler inanır?

******

Bilinçli bir şekilde Atatürk ve T.C. silinmeye çalışılıyor; tabelalarda yer kalmıyor, kitaplarda sayfa!

İlginç ama; Başbakan ilkokul bir öğrencilerine mektup yolluyor kitap arasında!...

Tanıdığım çoğu kişi diyor ki: Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti zihinlerden ve kalplerden silinemez!

Sen öyle san!

Bizim için geçerli bunlar; biz geldik elli yaşımıza, bir nesil daha görür müyüz, bilinmez!

Diyelim ki bizim çocuklar da Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin farkında, onların yetiştirdiği çocuklar için, görsel ve anlatımsal eksiklik nedeniyle, hani ders kitaplarından da çıkartılıyor ya, anne ve babasının “Mazi takıntısı” olarak algılanacaktır!

Gayet iyi bilirsiniz ki çocuklar anne ve babalarının geçmiş günlere ait anlattıkların, eğer konu içinde kendileri yoksa, pek de dinlemezler.

“Amannn, ne güzel bebektin” lafını severler de, bak bu ülke nasıl kuruldu… diye başlayan cümlelerde kaçmak için, mutlaka, bir bahaneleri olur; en azından “Ders çalışmam lazım!” diyerek tüyerler!

******

Biraz iyileştim ya; yazdıkça yazasım var; kusuruma bakmayın!

Epey geniş bir açıdan aldım, farkındayım!

******

Tam bugün şu Suriye meselesini çözen birileri iyi ki oldu da ortalık duruldu derken, bilgisayarı bir açtım ki bir helikopteri vurmuşuz!

(Bilemedim ki şimdi; ben mi şom düşünceliyim yoksa saflıktan dolayı içime mi doğdu?)

Ohh, savaş tamtamları bitti derken, al sana bir vukuat!

Hayır yani, Türkiye Cumhuriyeti kendini savunmasın mı? Savunsun elbette!

Düşmana karşı savunsun, arkadaşım, düşman kim dost kim karıştığı bir ortamda vatandaşa bu yapılmasın!

******

Ülkeyi zamanında koruyan üst düzey askerler şu an müebbet yemişlerse, konuyu gündeme taşıyan gazeteciler otuz-kırk yıl ile cazalandırılmışlarsa; el insaf yani! Ne bileyim şimdi bu adamların beş yıl sonra “Ülkeyi savaşa sokmaktan” dolayı mahkum edilmeyeceklerini?

“Men dakka dukka” mıydı, neydi, başbakanımız doğrusunu iyi bilir, böyle bir tarihe tanıklığımız var!

Diyelim ki savaş çıktı, ön saflara savaş isteyenler ve çocukları mı konulacak yoksa gariban Anadolu çocukları mı?

Kimlerin evine ay-yıldızlı bayrak teslim edilecek, oğul kokusu yerine?

Emine Hanım'a ve Tayyip Bey'e değil elbette!

(Sahi, öyle bir kural olsa, madem devletin başısın, başı sen ve çocukların çekecek diye bir uygulama olsa... Nasıl olurdu acaba?)

******

Mesela Gezi Parkı olayları; tarihe nasıl geçecek çok merak ediyorum!

Durduk yerde çadırları ateşe verilen gençler isyan ettiler, dertleri ağaçları korumaktı, azgın müdahale karşısında ciddi bir tepkiye yol açtı.

O tepkinin altında yatan nedenler çok belliydi: Yalana, dolana tahammülleri kalmamıştı; kendilerine karışılmasına nanik yapıp da geçebilirlerdi, bence…

Yok içki yasağına “Gençleri koruyoruz”, yok çocuk yapma konusunda “Ülkeyi koruyoruz”, tecavüze uğrayan kadın doğursun gibi ifadelerle ya bilerek gençler bilendirildi, ya da çaktırmadan, güya, Vahabi kültürü empoze edildi…

******

İçinde yaşıyorken anlaşılamaz zaten; en basit örneği iki kişi arasındaki evliliktir.

Altı üstü iki kişisindir, bırak yüzbinleri, milyonları, ancak o evliliğin dışına çıktığında anlarsın gerçeği!

Düzgün giden bir evlilikte sorgulama zaten olmaz!

(Düzgün giden bir yönetime de zaten böyle karşı çıkan olmaz!)

Başını kaldırabildiğin anda gerçekleri görürsün; yoksa o çıkmaz kuyudan çıkmadıkça debelendikçe debelenirsin!

******

Bir vatandaş olarak, aklım erdiğince, algılamaya çalışıyorum yaşananları; mesela, Suriyelileri neden bu kadar sahiplendik?

O kadar çok paramız vardıysa neden bu kadar işsiz gezenimiz var? Suriyeliler bizlerden daha mı değerli?

Parası olmadığı için ameliyat olamayan gençler, işsizlikten cinnet getiren iki-üç çocuklu adamlar ve kadınlar var; önce yakınına, komşuna yardım et denilir, böyle öğrendik, ülke vatandaşını bir paket makarnaya muhtaç edip de Suriyelilere cep harçlığına kadar yardım etmek hangi devletin hangi politikasına sığar?

******

Polisimiz Gezi Parkı olaylarında destan yazdı! Başbakanımız böyle buyurdu. Buyurmakla kalmayıp bir de para ile taltif etti.

Sınırlarımız ihlal eden hiç kimsenin kılına dokunmayan, Reyhanlı olayını çözümlemeye bile gerek duymayan emniyet güçlerimiz ülke gençlerinin en naif direnişinde göz-kafa çıkardı ve ne ilginçtir ki ülkenin gençleri “Çapulcu” ilan edilip, başbakanımız bir rahmet bile dilemedi…

Az buçuk sonra Mısır’da ölenlere ağladı, Suriyedekilere…

******

Vatan çocuğuna üzülmeyen bir insan eğer ki başka ülkelerdekilere üzülüyorsa, kusura bakmayın ama, hem Müslümanlığını sorgularım, hem insanlığını… Hem de sahip olduğu mevkiyi!

O mevki ki adalet duygusunun, eşit muamelenin, demokrasinin ve vatandaşa karşı duyulması gereken sorumluluğun merkezidir; öyle bir mısra okuyup da “Bir kuzu kaybolsa biz peşindeyiz” gibi hitabet sanatı ile idare edilecek bir mevki değildir!

******

En nihayetinde konuyu toparlarsam, (Umarım toparlayabilirim, konu pek dağınık zira), tarih “Kayıtlara göre bir Suriyeli helikopter Türk hava sınırlarını ihlal etti ve Türkiye de gereken şekilde helikoptere müdahale etti" mi diyecek; yoksa üçüncü dünya savaşını bir helikopter ve onu düşüren Türkiye sebep oldu mu denilecek?

******

Tarihi hiç sevemedim, zaten, bundan sonra sevmem de mümkün değil; zira Gezi Parkı olayları yetkililere göre ayyaş ve çapulcuların isyanı; bana ve ben gibilere göre demokratik hak arayanların naif bir eylemi…

Başbakana göre Atatürk ve arkadaşları “Ayyaş”, bana göre muhteşem bir lider!

AKP’lile göre başbakan dünya lideri, benim standartlarımda ise değil…

Şimdi, tarih hangi olayı ne şekilde yazacak?

Sahi, merak etmiyor musunuz?

Tanıklık ediyoruz, ciddi anlamda, belki de ciddi bir savaşın eşiğindeyiz; sahi tarih soracak mı acaba size “Savaşı bile-isteye tercih mi ettiniz?”

Vallaha tarih soramaz ama ben cidden merak ediyorum: İlle de savaş çıksın mı istiyorsunuz?

******

Bana sorarsanız, ne savaş çıkmasını istiyorum ne de açlıktan insanların ölmesini; ne cinsiyet ayrımını ne de dil, din, ırk!

Paylaşılamayan ne var ki?

Hepi-topu yaşayacağın yıllar belli; oturduğun sandalye som altından olsa ne yazar, otlardan yapılsa?

Ne var ki; bazı insanlar bir şekilde diğer insanların kaderleriyle oynayıp-oynamak gibi bir durumda kalıyorlar; büyük bir sınav bence; arkandan kaç kişi sevgi ve saygıyla anarsa başarın odur, sınavı geçersin; yüzüne karşı bir şey diyemeyenlerin arkandan ohh çekmesi ise sınıfta kaldığının göstergesidir; ki sınavı geçenlerin maddi yükleri hafif, kalanlarınsa ağırdır!

Zira, aç-açık varken etrafında kendi cebini dolduranların adalet ve merhamet ve de vicdan konularında fazlasıyla eksikleri vardır ki o eksikleri para-pul ve güç ile dolduracaklarını zannetmektedirler!

 

http//twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..