Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '07

 
Kategori
Tarih
 

Tarihi bilmek yetmez, anlamak gerekir!

Tarihi bilmek yetmez, anlamak gerekir!
 

Mesleğim icabı sık sık farklı ülkelerden insanlarla haşır neşir olurum. Yaşamımın hemen hemen 15 yılı yurt dışında geçti ve bunun sonucu dostluklar kurdum, bu dostlarla zaman zaman Türkiye’nin gündem konularında sohbet etme imkanım oldu.

Bir yabancı ile bu tür bir sohbete girmek çok öğreticidir ve böyle bir şansa sahip olursanız fark edersiniz ki onların gündemi hem bizden çok farklıdır, hem de ortak gündem maddelerinde konuya bakışı istisnalar dışında bize pek uymaz. Bunun nedeni ise açıktır; insanların diğer ülkelerde olup bitenleri kendilerine sunulduğu kadarıyla ve kendilerine sunulan açıdan öğrenmek dışında pek seçenekleri yoktur. Türkiye’yi ayağa kaldıran ve gündemi alt üst eden onlarca askerimizin PKK’lı teröristlerce katledilmesi sanır mısınız ki İskandinav ülkeleri ana haber bültenlerinde yer bulur?

Ama terör örgütü saldırılarının yer bulamadığı yabancı medyada Türk ordusunun kuzey Irak’a girme hazırlıkları ziyadesiyle yer alır. Finli dostunuz size “Türk ordusunun Irak’ta ne işi var?” diye sorunca ister istemez ümitsizliğe ya da karamsarlığa kapılırsınız.

Lübnan’lı bir dostuma Osmanlı devletinden sonraki orta doğu hakkında görüşünü sorduğumda ilk aklına gelen Osmanlılara isyan ettiği için öldürülen kişilerin kafataslarının bir araya getirilmesinden oluşan Beyrut’taki bir anıt olmuştu. Bizler orda burada açılan sözde “Ermeni soykırımı” anıtlarını duyarız da hali hazırda mevcut olup Osmanlının barbarlığını simgeleyip düşmanlık yayan anıtlardan habersizizdir.

Hal böyle olunca elin Lübnanlısına “bu söylediklerin yaşanalı yüzlerce yıl oldu, Osmanlı devleti bir imparatorluktu ve tarihteki diğer imparatorluklardan daha gaddar değildi. Ama maalesef siz onu ne, zaman veya mekan olarak size uzakta kalmış Pers, Roma veya İspanyol vb. imparatorluklarının zorbalıkları ile, ne de sizi Osmanlıdan koparmak için kışkırtan İngiliz ve Fransız imparatorluklarının zalimliği ile kıyaslayabilme olanağına sahipsiniz. Osmanlı devletinin diğer imparatorluklarla karşılaştırılmasını ancak onların Afrika ve Amerika’daki eski sömürge halklarının yok edilişini inceleyerek yapabilirsiniz” dersiniz ama, bunu söylerken de karşınızdakinin otuz – kırk senelik kültürel altyapısının on dakikada değişmesini bekleyemezsiniz.

Öfkelenemezsiniz ve israrcı da olamazsınız çünkü karşınızdaki şahıs “işte karşıtlarının kafataslarını yan yana dizmeye hazır öfkeli ve dik kafalı bir Türk daha” yaftasını sizin boynunuza asmaya o kadar hazırdır ki.

Komşu ülkeler çoğunlukla eski Osmanlı toprağı olduklarından, tarihleri ya sonu zafer günü ile taçlandırılmış bir “kurtuluş savaşı” ile başlar ya da en azından “ayaklanma” ile. Bu savaşlar ya da ayaklanmalar “kötü” işgalciye, yani Osmanlıya karşı yapılmıştır. İran dışında tüm ortadoğu ülkeleri bu sınıftandır ve bizim karşılaştığımız bu eski Osmanlı tebasından kişilerin yüzüne saf saf “Osmanlılar çok adil bir yönetim göstermişlerdi, öyle değil mi” diyerek bakmamız çoğunlukla takdir değil antipati yaratır.

Fakat geçen hafta ticari nedenlerle bir araya gelmiş uluslar arası bir toplulukta duyduklarım hem çok hoşuma gitti, hem de bazı düşüncelerimin kendi aramızdaki kuruntulardan ibaret olmadığını bana gösterdi.

Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşı genç Arap dostum Mohammed, orta doğudaki kargaşanın neden bir türlü yatışmadığı konusu tartışılırken Ürdün, İran, Suriye ve Finlandiyalı dostların bulunduğu toplulukta şunları söyledi: “Bütün kabahat bizim, yani Ortadoğulu Müslüman halkların. Eğer biz, amaçları Osmanlı devletini yıkmak olan Fransız ve İngilizlerle işbirliği yapıp Osmanlı devletine ihanet etmeseydik, başımıza bunlar gelmezdi”

Ben “ah, şu cümlesini bir daha tekrar etse de bunları bir Arap’tan bir daha duysam” diye düşünüyordum ki Finli arakadaş benim aklımı okumuşçasına Mohammed’den sözünü bir daha tekrar etmesini istedi. Cümle tekrar edildi. Ben, cümleyi “çünkü” diye bağlıyordum ki Muhammed bana o zevki vermedi ve ağzımdan alıp kendi bağladı “çünkü Osmanlı devleti bir Türk devleti değil, bir İslam devletiydi, biz ona ihanet ettik”.

Mohammed bunları söylerken kendisinin bir Arap devletinde değil, şeriat yasalarına göre yönetilen güçlü bir İslam ülkesinde yaşamaktan mutlu olacağını da ima ediyordu. “Bunu biz bugün ne kadar isteriz?” sorusu konumuzun dışındadır. Zatan bizim bir zamanlar öyle bir devletimiz vardı.

1900’lerin başında Osmanlı devleti yıkılırken onun sonunu fark edip “yerine ne koyabiliriz” diye çırpınan Atatürk ve çevresindeki bir avuç aydının içinde bulundukları koşullar yedi cephede savaşılan bir dünya savaşından ibaret değildi. Hatta balkanlarda bir bir baş kaldıran azınlıklardan, katledilen savunmasız halkından ve kaybedilen topraklardan da ibaret değildi. Sırtına saplanan hançerlerden biri sinesinde iç içe birlikte yaşadığı, “sadık teba” Ermeniler, diğeri ve daha da acısı, bayrağını ve davasını taşıdığı, Osmanlı devletinin birinci sınıf tebası olan Müslüman halklardı.

Tarihi sırf bilmek yetmez, onu anlamak gerek.

Halkın böyle beklentisi ve zorlaması olmaksızın Atatürk’ün laik bir cumhuriyet kurma kararı vermesinin altyapısını bu koşullar oluşturuyordu.

Ama o koşullar altında dahi referandum yapsaydınız, halk, padişahı kaçtığı yerden getirip başına dikerdi, hiç kuşkunuz olmasın.

Bu nedenle yönetenlerin vizyonunun halkın çok ötesinde olması gerekir ve bazı kritik kararları halka sordurarak aldırmaya çalışanlara bu nedenle ihtiyatla bakmak gerekir.

Cumhuriyetimiz yüzyıllarca sürsün, Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..