Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '15

 
Kategori
Tarih
 

Tarihi bilmek

Tarihi bilmek
 

Tarih bilgisi önemlidir. Ancak bu bilgi sayısallıktan ziyade, geçmişte olanların ya da olmayanların bugüne neyi getirdiğini, geçmişteki takvim yaprağında yazılı olan gün, ay, yıldan öte, hayatımızda neleri değiştirdiğini bilmek hususunda bu önem ortaya çıkmaktadır.

Basit bir örnek verecek olursak, Trablusgarp Savaşı’nda tarihinden daha önemli olan, Osmanlı İmparatorluğu Afrika’daki son topraklarını kaybetmiştir ve kaybedilen bu toprak parçasının yüz ölçümü, Türkiye Cumhuriyeti toprak yüz ölçümünden daha büyüktür.

Çanakkale Savaşı bizler için kutsal bir savaştır. 1915 tarihi gönlümüze kazınmıştır. Ama Çanakkale Savaşı sadece, oradaki dedelerimizin can siperane yurdu müdafa etmesiyle mi önemlidir? Portrenin arka planında kalan manzaraya baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti’nin siluetini görebilirsiniz. Neden mi? Bu savaştaki gösterilen performans ve fedakarlık nedeniyle ihtilaf devletleri çarlık rusyasına yardım götürememiş ve Bolşevik ihtilaliyle birlikte, Rusya’nın savaştan çekilmesini ve hatta, kutsal bağımsızlık savaşımızda en önemli lojistik bölgemiz olmasını sağlamıştır. Hatırlayınız İnebolu’dan gelen ve cepheye götürülen silahları. Bir adım daha ileri gidersek Mudanya Mütarekesi'nden sonra Rusya, ihtilaf devletlerine, “Yeter artık, Türklerin üzerine giderseniz, bizde onların yanında saf alacağız.” tarzında mesaj iletmiştir. Tabi ki bu da, kutsal savaşımızı kazanmamızda, rol almış artı noktalardan biridir.

Hiroşima ve Nagasaki. 2. Dünya Savaşı’nın resmen bitmesine sahne olan, gaddarlığın ve nükleer silahın ilk ve inşallah son kez kullanıldığı Japonya’daki iki şehir. Bu iki kentteki bombaların tahribatı, Japonların üzerinde, çok büyük bir psikolojik travma yaratmıştır. Halen, Japonlar, bombanın düştüğü yeri müze gibi sergilemektedirler. Bu iki bomba onların acı tarihidir. Ancak Japonlar, kendi kültürlerine has bir şekilde bu iki, kentteki tarihlerinde yaşadıkları hezimeti, lehlerine çevirmişlerdir. Çocuklarına, bu iki bölgeyi göstererek, işte zayıf olursanız, bilgisiz ve teknolojiden uzak bir hal sergilerseniz, sonunuz böyle olur, mesajı vermektedirler ve milli birlik içerisinde düşünüp, yaşamaktadırlar.

Amerikan tarihinde, bir iç savaş yaşanmıştır. Bu iç savaşın tarihlerinden ziyade, nedenleri ve yapılan fedakarlıklar, ABD vatandaşlarının kafasındaki demokrasinin temellerini oluşturmuştur. Bugün ABD başkanı bile, anayasanın, demokrasinin ve kanunların gücünü, kendi şahsi gücünün üzerinde görüp, bir daha başkan adayı olamayacağını görevini sevdiğini ve bu konuda artık uzman olduğunu, ama bir daha başkan adayı olamamasının tüm Amerika Birleşik Devletleri için hayırlı olacağını savunmaktadır.

Yine gelelim, Osmanlı’ya. Osmanlının bir imparatorluk olmasının en büyük nedeni, üstün ve korkusuz savaşma kabiliyetine sahip ordusu gibi gözükse de, bu durumun tali nedenleri arasında karşı tarafın engizisyon zulmünden kaçışını da gösterebiliriz. Osmanlı işgal ettiği topraklara, güven ve demokrasi de getirmiştir. Engizisyon zulmünden ve kilisenin derebeyliğinden bıkan halkta, Osmanlı hakimiyetini hızlı kabullenebilmiştir. Öyle ya, problem işgal ile bitmemektedir. Önemli olan işgal edilen topraklarda, güvenlik ve o topraklarda yaşayanların, yeni hakimiyeti kabullenme süreci de çok önemlidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine bakacak olursak, kendi düşünceme göre, biraz ilginç bir tutum sergilemekteyiz. Kutsal bağımsızlık savaşımız ve yapılan fedakarlıklar daima, vicdani olarak övündüğümüz tek noktamızdır. Maalesef ki, maalesef, zaten yaptığımız tek şeyde budur. Övünmek…

M.Kemal Atatürk, kutsal bağımsızlık savaşımızı, organize etmiş ve savaş sonrası da, bazı ilkeler ve hedefler göstermeye çalışmış, büyük ve vizyon sahibi bir önderdir. 1938 den bu yana da, bizler bu konuyu tartışmaktayız. Yıl 2015 oldu ve hala, Atatürk’e dil uzatanlar maalesef tek derdimiz. Marjinal bir grup, bir laf eder, bütün ülke ayağa kalkar. Biz Türkler asla bir Avrupalı olamayız, ama çok iyi birer Asyalıyız. 1938 den bu yana, İsmet İnönü’nün ben ortanın solundayım sözüyle ikiye bölünmüş daha sonrada mayoz bölünme ile çeşitli fraksiyonlara ayrılmışız. Bugün toplumu ikiye ayırmak mümkün hale gelmiştir. Atatürk'ü sevenler ve Atatürk’ü sevmeyenler. 1938 den 2015’e. Farkında mısınız, Avrupalılar, güneş sistemi içerisinde dolaşan bir göktaşına, sonda indirdiler. Çok çabuk gaza gelen bir milletiz. M.Kemal Atatürk, tarihimizde en doğru yerde ve en doğru şekilde, kendine düşen görevi yerine getirmiş ve bir takım hedefler, kendinden sonra gelecek olan nesillere bırakarak, misyonunu bitirmiştir. Bize düşen ise, onun göstermiş olduğu müspet ilimlerde ilerlemek ve o hedeflere ulaşabilmektir. M.Kemal Atatürk’ü bana kalırsa sevmek, bu şekilde olur. Yoksa lafla maalesef peynir gemisi yürümüyor. Türkiye’nin sahip olduğu potansiyel, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayanlar haricinde herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla da, bu potansiyelin farkına varılmasın diye, ülkemiz vatandaşları, çeşitli konularla oyalanmaktadırlar. TV programları ya diziler yada yarışma programlarıdır.

Terör örgütüyle, sosyal yönden fay hatları açılmaya çalışılmakta ve aynı coğrafyada yaşayanlar arasına kin ve nefret tohumları ekilmeye çalışılmaktadır. Sahip olduğumuz ve övündüğümü tek şey ise, kutsal bağımsızlık savaşımızdır. Ayrıca Atatürk’ümüzdür. Atatürk’ün şahsıdır. Halbuki, önderimizin şahsından ziyade, fikirleri ve gösterdiği hedefler, sahip olmamız ve övünmemiz gereken değerlerdir. Biz ne kadar o hedeflere ulaşabildik, ne kadar eksiğimiz var? Asıl bunları sorgulamamız gerekmektedir. Tarımda, sanayide ne kadar dışa bağımlıyız? Rusya neden tonlarca ihraç ettiğimiz domatesi red etti ve o domateslerin akibeti nedir? Asıl sorular bunlardır. Türkiye’nin uzayda kaç tane uydusu vardır? Bu uydulardan kaç tanesi Türkiye toprakları içerisinden, sadece Türk mühendisleri tarafından imal edilip % 100 Türk Malı olarak uzaya gönderilmiştir? Ya da bunu olması için ne yapmamız gerekir?

Millet olarak bir yol haritası ta 1938 de bize çizilmişti. Ancak bizler maalesef tarihi sadece gün ay yıl olarak benimsediğimiz için, öğrendiğimiz için demiyeyim de, ders geçmek için ezberlediğimizden yoldan çoktan çıktık. Tekrar yola girilebilir mi? Evet girilebilir ama ne zaman? İlk önce bu kısır konuları, bir tarafa bırakmamız gerekir. Bugün takım tutar gibi siyaset yapılıyor. Herkes milletvekili sanırsınız. Hatta rakip partinin oy oranını düşürmek için ,bölücü emellere sahip bir diğer partiye bile oy verebiliyor insanlar. Halbuki , büyük ve güçlü Türkiye olsunda kiminle olursa olsun diye bir mantıkla hareket edilse, bugün bu hiçbir fayda sağlamayan boş tartışmalar olmayacak. M.Kemal Atatürk’ü sevebilirsiniz , sevmeyebilirsiniz. Önemli olan memleketiniz için ne yaptığınızdır. Hem Atatürk’ü sevip ,hem de memleketin parçalanmasına göz yumarsanız, sınırlarımızı biz değil ,başkaları tayin eder.

Tarihimizi, bilirsek, tarihimizdeki yaşananları iyi analiz edersek ve ondan ders alarak geleceğimiz şekillendirmeye çalışırsak başarılı oluruz. Dolayısıyla Milli eğitimde tarih öğretmenlerine çok önemli görevler düşmektedir burada. Tarih öğretmenlerimiz , sınavlarda, çocuklarımıza yorum yerine , tarih ezberlettirirlerse, sıkıntımız devam eder. Bırakın savaşın yada her neyse olayın diyelim ne zaman olduğunu, o olayın yada savaşın nedenini sonunun neye yol açtığını bilmeliyiz. (31/08/2015)

 

 
Toplam blog
: 116
: 735
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1994 Uludağ Üniversitesi İ.İ.B.F. İktisat bölümü mezunuyum. Aynı üniversitede Genel İktisat Polit..