Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '13

 
Kategori
Tarih
 

Tarihimizle yüzleşmek: Nasıl Müslüman olduk? "Ceyhun nehri kan akıyor"- 8

Tarihimizle yüzleşmek: Nasıl Müslüman olduk? "Ceyhun nehri kan akıyor"- 8
 

İşte sonunda koca gökyüzü, Ümeyyeoğulları’nın başlarına çöküyordu..!

Mekke’nin aristokrat kabilesi Kureyş’in önderleri olan, İki amcaoğlu, Ümeyye bin Abdüşşems ve Haşim bin Abdülmuttalib, birbirlerine karşı giriştikleri iktidar mücadelesini bir çözüme kavuşturması için, bir kâhine başvuracaklardır. Bunun için Kâhinin onları soktuğu yarışmadan Haşim’in galip çıkması ile İki amcaoğlu arasında başlayan düşmanlık, onların çocukları ve torunlarıyla da devam edecektir.

Böylece Kureyş, birlerine düşman iki ayrı akraba kabileye bölünecek ve zaman içinde bu mücadeleden Ümeyyeoğolları galip çıkarak, Mekke’nin egemen Aristokrat kabilesi olacaktır.

İşte Haşimoğulları’nın genç üyesi Muhammed bin Abdullah, İktidarı onlardan geri almak için başlattığı mücadelede, Ümeyyeoğulları’nın, Arapların, İlah adlı bir baş tanrı ve dördü büyük pek çok yardımcı tanrıdan oluşan ve çeşitli heykellerle tasvir edilen inanç istemleri üzerinde geliştirdikleri, baskıcı, keyfi ve sömürüye dayalı yönetim şekline karşı oluşan hoşnutsuzluğu görecektir. Tam da onların alternatifi olan, Yahudiler ve onların kitabı Tevrat’tan esinlenerek, bir tek tanrıdan oluşan bir inanç sisteminin siyasetini geliştirir. Kendisini de bu yeni inancın peygamberi ilan ederek mücadeleyi başlatacaktır.

Görüldüğü gibi İslam dini, aslında Mekke şehir devleti ve egemenliği altındaki Hicaz’da iktidarı ele geçirme mücadelesinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Zaten 1400 yıllık tarihi de Muhammed bin Abdullah’ın peygamberliğini ilan ettiği andan itibaren incelendiğinde, âlemlere pek de rahmet getirmemiştir.

Ancak tarihte görülen pek çok devrimde olduğu gibi, İktidar sahipleri sonunda yenilgiyi kabul ederek iktidarı devretseler de, bir gün sıranın tekrar kendilerine geleceğinin bilinciyle beklemeye koyulurlar. İşte Beni Ümeyye soyundan olan Osman bin Affan’ın halifelik sırasının gelmesiyle, Ümeyyeoğulları’nın tam da bekledikleri fırsat ellerine geçecektir. Ve Osman bin Affan’ın sülalesini kayırıcı tutumuyla yaptığı atamalar sayesinde iktidar yine onların olur.

Osman bin Affan’ın bu kayırıcı tutumu yüzünden Beni Ümeyye’ye karşı kazanılan zafer bir hiçe dönüşmüştür. Bu mücadeleye katılan bütün sahabe önderler, büyük bir şaşkınlık ve kızgınlık içindedir. İşte sonunda peygamberin dul eşi ve Ebu Bekir’in kızı Ayşe, Öldürün şu yaşlı naseli (bunağı) diyerek başkent Medine halkını Osman bin Affan’a karşı kışkırtırken, Ayşe’nin kardeşi Muhammed bin Ebu Bekir’de Mısır’da topladığı kuvvetlerle isyan başlatır ve başkenti basarak Osman’ı bin Affan’ı evinde kuşatır.

Kendisine karşı başlatılacak bir harekette, Halife Osman’ın bel bağladığı Şam valisi Muaviye bin Ebu Süfyan, Halifeden gelen yardım çağrılarına rağmen sessizliğini koruyarak seyirci kalır. Sonunda isyancılar, çaresiz kalan Halife Osman’ın tüm isteklerini kabul etmesi üzerine Mısır’a dönerken, yakaladıkları posta ulağında, Mısır valisine yazılan ve Halife mührü vurulmuş, “geri döndüklerinde hepsini hemen öldür” yazılı emirnameyi bulurlar. Büyük bir kızgınlıkla geri dönerler ve Halife Osman mektubu yalanlar.

Daha önce uzlaşmayı sağlayan Ali bin Ebu Talip gene araya girer. İsyancılar, evini tekrar kuşattıkları Halife’nin istifasını ve Mervan’ın kendilerine teslim edilmesini isterler. Halife, Muaviye’den gelecek bir yardım ümidi ile tam 40 gün direnir. Halife’nin direnişini kıramayan isyancılar, 17 Haziran 656 da saldırıya geçerler.

Evi basılan Halife Osman, yakalandığında sakalına yapışan Muhammed bin Ebu Bekir’in: “ey Nasel (yaşlı, bunak), hadi şimdi Muaviye ve diğer adamların seni kurtarsın dediğinde, ey kardeşimin oğlu, sakalımı bırak, baban sağ olsaydı buna razı Olur muydu? Der. Muhammed, “babam sağ olsaydı sakalına önce o yapışırdı” der ve elindeki oku Halife’nin kafasına vurur. Bu sırada diğer isyancılar, Halife Osman’ı öldürürler.

Muaviye bin Ebu Süfyan, Ümeyyeoğulları’nın iktidarını yeniden kuruyor:

Osman bin Affan’ın hiçbir çağrısına cevap vermeyen Şam valisi Muaviye, İsyancılar Ali bin Ebu Talip’i halife seçtikten kısa süre sonra Osman’ın kan davasını başlatarak Halife Ali’ye başkaldırır. Sıffın savaşı ve hakem olayı sonrasında hile ile halifeliğini ilan eden Muaviye, neden Osman’ın yardımına koşmadın? Diye soran yardımcısı Amr İbn-ül  As’a: “o yaşlı bunak yaşasaydı, başıma daha büyük sorunlar açılırdı, ölmesi yaşamasından iyi oldu” diyerek, maksatlı olarak seyirci kaldığını da itiraf eder.

Ümeyyeoğulların’ı yeniden iktidar yapan Muaviye’nin kurduğu Emevi hanedanı, Abbasi devrimi ile yıkılırken, bu sefer iş şansa bırakılmaz ve Ümeyyeoğulları’nın kökü kurutulur:

Ümeyyeoğulları, iktidarı yeniden ele geçirdiklerinde, Medine’ye göç ettikten sonra güç ve iktidar sahibi olan İslam Peygamberinin baskıcı ve totaliter yönetim anlayışına göre dizayn ettiği ayetler ve hadislerden, sonuna kadar faydalanmayı da ihmal etmezler.

İşte bu yüzden İslam İmparatorluğunun hâkim olduğu topraklarda huzursuzluk hiç eksik olmaz. Başlatılan isyanlarsa son derece acımasız yöntemler ve katliamlarla bastırılır. Ancak iktidarı yeniden ele geçirmek için fırsat kollayan Beni Haşim’inin Abbas soyunun adı fazla işitilmiyor ve isyanlar Ali Bin Ebu Talip’in soyunun adına yapılıyordu.

Ali’nin oğlu Hüseyin’in başkaldırışı Kerbela katliamıyla bastırılırken, bu isyanı Muhtar’ın İranlı Mevali’yi (dönme, sonradan olma, Arapların kendilerinden olmayan Müslümanlara taktıkları isim) ayaklandırması izler. Daha sonra Kûfe’de Hüseyin oğlu Zeyd ve Ali’nin kardeşi Cafer’in oğlu Abdullah 740 yılında ayaklanırlar. Zeyd’in başlattığı isyan bastırılır. Abdullah’ın başlattığı ayaklanma ise İran’a sıçrayarak Ahvaz ve Kirman’da 750 yılına kadar sürer. (Doğan Avcıoğlu, Türklerin tarihi, cilt:3, sayfa:1162-63)

Ayaklanmalar her türlü zulüm ve kırımla bastırılmalarına rağmen, öldürülen ayaklanma liderlerinin yerine her seferinde yenileri geçerek isyanlar sürekli bir hâl alır. Muhtar’dan sonra Ebu Haşim, ondan sonra Muhammed bin Ali onun yerini oğlu İbrahim alır. Ayaklanma giderek Horasan’da yayılır ve kök salar.

İbrahim, 746 yılında mevalisi Ebu Müslim’i 746 yılında İhtilal örgütünün Horasan yöneticiliğine atar. Ebu Müslüm bir İranlı veya Kürt asıllı da olabilir. Horasan’da kısa sürede güçlenen Müslim, yerli inanç sahipleri ve yerel egemenlerle uzlaşmalara giderek onları kazanmayı başarır. Batı Toharistan ve Merv-i Rud bölgesinden güçlü destek sağlar. Tüm yerel egemenler ve özellikle Belh şehrinin güçlü sülalesi Bermekiler, Ebu Müslim’in tarafına katılır.

Ebu Müslim bununla da yetinmez ve Araplardan Beni Ümeyye soyunun muhalifi Cudayoğulları’nın ve Yemenli kabilelerin desteklerini de kazanır. Bütün Emevi (Beni Ümeyye) düşmanları, ihtilalin Horasan liderinin önderliğinde birleşmiştir.

Horasan valisi Nasır bin Seyyar’ın uyarısıyla, “ıhmar (eşek)” lakaplı Mervan, ihtilale karşı şiddet ve baskıyı arttırarak İhtilalin lideri İbrahim’i öldürür. Ancak kardeşi Ebu’l Abbas liderliği devralır.

İhtilalin siyah bayrağı Ebu Müslim tarafından Horasan’da açılır:

747yılına siyah ihtilal bayrağını açarak, Emevi hanedanının sonunu getirecek olan büyük isyanı başlatan Horasan önderi Ebu Müslim El Horasani, eyaletin yönetim merkezi Merv şehrini ele geçirerek, halka peygamber soyundan gelen ve ismi şimdilik açıklanmayan yeni İslam halifesine bağlılık yemini ettirirken, Horasan genel valisi Nasır Bin Seyyar, kaçarak canını zor kurtarıyordu.

Emevi hanedanı için artık çok geçtir. Horasan önderinin İhtilal ordusu, Kahtebe komutasında hızla Irak’a doğru yürüyüşe geçerken, önünü kesmek için üzerine gönderilen Emevi orduları arka arkaya yenilerek, İsyan da İhtilal ordusuyla birlikte Irak’a doğru yayılıyordu.

Son Emevi Halifesi Mervan ve tüm Emevi soyu katliama uğratılırken peygamber soyundan olan Ebu’l Abbas, Ümeyyeoğullarının kanını öyle çok döküyordu ki, El Saffah (kan dökücü) lakabı takılıyordu. Emevi soyundan canını ancak kurtarabilen tek kişi ise, Kuzey Afrika’ya ulaşarak oradan Endülüs’e kaçacak ve İspanya’da Halifeliğini sürdürecektir.

Emevi soyunu öldürerek kurutma, büyük bir kin ve kararlılıkla Arap olmayan Müslümanlar tarafından değil, Haşimoğulları tarafından yapılması gerçekten manidar bir durumdur. Abbas’ın amcası Abdullah, Şam’a girince 90 kadar Emevi’yi sopalarla döverek öldürtür. Hala bir kısmı can çekişen cesetlerin üzerinde bir de sofra kurdurur.

Abdullah Suriye, Filistin ve Mısırda bulduğu bütün Emevileri kırıma uğratırken, Kardeşi Süleyman, Irak’takileri yok ederken, Basra’da ki bütün Emevileri sokaklarda sürükleterek köpeklere yedirir. Tabii ki iş sadece Emevi soyu ile bitmiyordu. Ebu Müslim, Emeviler ile yakın ilişkileri olduğu bildirilen 200 bin den fazla kişiyi de öldürtmüştür.

Bütün ihtilaller sonunda kendi çocuklarını yer..!

Sonunda öldürecek Ümeyyeoğlu kalmayınca, her ihtilalde olduğu gibi, İhtilalin çocukları iktidara otura bilmek için birbirlerini yemeye başlar. Ali taraftarları ile Abbas, Abbas ile amcası Abdullah, Abdullah ile de kardeşi Mansur arasında çıkan iktidar savaşlarıyla da binlerce Müslümanın daha kanı dökülür.

Abdullah, Ebu Müslim ile savaşa hazırlanırken, saf değiştirmelerinden korktuğu 17 bin Horasanlı askeri, gece uyurlarken öldürtür. İlk Abbasi Halifesi Mansur, Abdullah’a karşı kendisini Hilafet tahtına oturtmasına rağmen, İhtilal yürüyüşünü Horasan’da başlatan Ebu Müslim El Horasani’yi bile, her türlü ihtimale karşı pusuya düşürerek öldürüyordu.

749 yılında Ebu’l Abbas, cebren Hilafet tahtına otururken, Ali soyunun da ona karşı mücadelesi başlar. Tabii ki bu sefer de Ebu’l Abbas, Ali taraftarlarının temizliğini yapacaktır.

Türkler ise kendileri için hiçbir şeyin fark etmediği sonradan anlayacaklardır:

Buhara, halkı baskının ve ağır haraç vergilerinin devam etmesi üzerine, “kan dökmek ve adaletsizlik yapmak için peygamber soyunun peşinden gitmedik(Erdoğan Aydın, Nasıl Müslüman olduk, sayfa: 126) diyerek, Şarik Bin Şeyh önderliğinde yeniden ayaklanırlar. Ayaklanmaya her etnik kökenden Buhara’nın son derece fakir insanlarının katılması ise manidar bir durumdur.

Ebu Müslim’in isyanı bastırmak için, ordusuyla yolladığı komutanı Ziyad bin Salih’e ise, şehrin egemen sınıfı yardın ediyordu. Buhara üç gün yağma ve yılıma uğratıldıktan sonra, sağ kalan isyancılar da şehrin kapılarının önlerinde asılırlar. Baskı ve ağır haraç vergisinin devam etmesi üzerine ayaklanan Semerkantlı'lara da, Buharalılar’dan daha farklı bir şey yapılmayacaktır.

Abbasi devrinde Türklerin neler yaşadıklarını anlatmaya, gelecek yazımda devam edeceğim.

AHMET ELDEN

 
Toplam blog
: 138
: 5557
Kayıt tarihi
: 05.10.11
 
 

1968 Afyon doğumluyum Antalya'da yaşıyorum. Antalya end. meslek. lisesinden sonra Anadolu Ünivers..