Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '13

 
Kategori
Tarih
 

Tarihimizle yüzleşmek: Nasıl Müslüman olduk? "Ceyhun Nehri kan akıyor"-11

Tarihimizle yüzleşmek: Nasıl Müslüman olduk? "Ceyhun Nehri kan akıyor"-11
 

Sizden medet diliyorum, Kara Bıyıklı ata evliya! ( Wilhelm Radloff, Türklük ve Şamanlık, sayfa: 462, Kırgız-Kazak, Baskı duaları.)

Nasıl ki her kavim kendi yaşayış ve toplumsal karakterine göre bir din geliştirmiş ise, göçebe Türk kabileleri de Şamanizm’i geliştirmiş ve benimsemişlerdi. Ancak göçebelikten yerleşik düzene geçme ile birlikte toplumsal sınıflaşma ve komşu ülkelerin etkileri ve yerleşik düzenle birlikte Şamanist inancın, bu düzenin uhrevi inanç ihtiyacının gerisinde kalması ile yerleşik Türklerin başka dini inançları da benimsedikleri görülür.

İşte yerleşik yaşamın ve şehirleşmenin son derece geliştiği ve Arapların Maveraünnehr adını verdiği Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasındaki aşağı Türkistan ve Seyhun ötesi yukarı Türkistan’daki dinsel panoramayı, koyu bir şeriatçı olan Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı, Türkistan’da İslamiyet ve Türkler adlı eserindeki haritada açıkça gösterir: Zerdüştlük, Budizm, Hristiyanlık, Musevilik, Manizim, Hristiyan Metropolitlikleri.

Zekeriya Kitapçı, aynı eserinde bu bölgelerin insanlarından şöyle bahseder: “Bölge sakinlerinin, birçok yazar tarafından da işaret edildiği gibi taassup ve dar görüşten uzak ve aşırı derecede dini müsamaha ve toleransa sahip olmaları nedeniyle, bütün dinler bir alanda birlikte var olabilmekteydiler. (Zekeriya Kitapçı, Türkistan’da İslamiyet ve Türkler, sayfa: 75)

Hiç kuşkusuz Zekeriya Kitapçı, bu cümleyi Türkleri övmek için yazmaktadır. Ancak yazarın aynı eserinde Kuteybe bin Müslim’i, kâfir Türklerin ülkelerinde yaptığı katliamlar, yağma ve yıkımlar ve Türkleri bu vahşetleri ile İslam ile şereflendiren büyük bir İslam Mücahidi olarak övmesi, şeriatçı zihniye sahip kişilerin, insani değerler açışından nasıl bir çelişki içerisinde olduklarını da açıkça gözler önüne sermektedir.

Üstelik hiçbir dini inanç ta bu topraklara kılıç ve zulmün zoruyla girmemiştir.

Türklerin dini Şamanizm:

“Onlar kısrak sütünden yapılmış kımız kullanırlar ve bunu sarhoş oluncaya kadar içerler. Ruhlara taparlar ve Şamanlara (Kam’lara) inanırlar. Savaşta ölmeyi şeref, fakat hastalıktan ölmeyi zillet sayarlar.” (Cemal Şener, Türklerin Müslümanlıktan önceki dini Şamanizm, sayfa: 9, AD yayıncılık 1996)

Çin yazılı kaynakları, Göktürklerin inançlarını Hun Türklerine benzeterek böyle tanımlarlar.

Şamanizm yeryüzünün en eski dinlerindendir. Kökeni İnsanoğlunun avcılık ve toplayıcılık yaparak geçimini sağladığı, Mezopotamya ve Sümer’den, 20-25 bin yıl öncesine dayanan ve insanların yaşamlarının tabiatla doğrudan bağlantılı olduğu dönemlerde gelişmiş bir tabiat inancıdır.

Türklerin kendi dinlerine belli bir isim vermemeleri ve bu dinin bir peygamberi ya da öğreticisi ve bir kutsal kitabı olmaması, Türkler arasında kendiliğinden doğaçlama ve anonim olarak geliştiğini gösterir. Bu inancın rahiplerine de Türkler Şaman değil Kam adını verirler ve Kamlar din adamı değil, doğaüstü mistik güçlerle ve ruhlarla telepatik ilişki kurarak, onların yardımıyla kötü büyüleri çözen, gelecekten haber veren ve şifa dağıtan büyücü doktorlardır.

Anadolu İslam’ı ve Şamanizm iç içe:

Arapların Maveraünnehr adını verdikleri Ceyhun ve Seyhun nehirleri arası ve Seyhun ötesi topraklarda yoğun olarak yerleşik yaşama geçilmesi. O döneme göre gayet modern şehirlerin kurulması ile İpek Yolu’nun avantajıyla ticaret ve sanatın gelişmesi sayesinde, yerleşik yaşama geçen Türk kavimlerinde, Budizm, Nesturî Hristiyanlık, Musevilik, Manizim ve Zerdüştlükte yayılmaya başlar. Bu durum yerleşik yaşamım bir sonucu olarak değerlendirilir.

Ancak yerleşik kültüre geçmekle bu dinleri benimseyen Türk kavimleri, Şamanist inançlarını bu dinlere de taşımışlardır. Maveraünnehr ve Seyhun ötesi topraklarda yaşayan hakların cebren İslamlaştırılması karşısında İslamiyet’in, kendi öz inançlarıyla tamamıyla zıt olması, Türklerin, tam 70 yıldan fazla Müslümanlaştırmaya karşı verdikleri ölüme mücadelenin sebebini açıklar.

Sonunda,  öz Arap İslamiyet’i dışında Müslümanlık adı altında Türklere özgü bir dini anlayış gelişmiştir ki, bu durum son derece de doğaldır. Çünkü hiçbir kavim, yeni bir kültüre hele birde cebren geçerken, eski inançlarını bırakamaz. Bu durum sadece Türklerde değil sömürgecilik çağıyla birlikte cebren Hristiyanlaştırılan, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika başta olmak üzere yeryüzünün pek çok coğrafyasında ki halklarda da görülür.

Günümüz Anadolu’sunda Şamanizm’in izleri:

Günümüz Anadolu Sünni İslam’ı ve Alevi inançlarına Şamanist inanç kültürünün hemen hemen tamamı görülmektedir. Ancak Alevi inanç sahipleri bu mistik inançların Şamanizm ile bağlantısı konusunda herhangi bir kaygı taşımazken, Sünni inanç sahiplerinde ise, bu mistik inançların pek çoğunda ayet ve hadislerle İslam’la ilişkilendirme kaygısı görülür ve İslami dayanaklar bulunur.

Yazı dizisinin bu bölümünde Şamanizm ve Şamanizm’in uhrevi ve dünyevi düşünce yapısına değinmeyeceğim. Çünkü bu konular ayrıca ayrıntılı olarak ele alınması gereken konulardır.

Bu bölümde yazı dizisinin gereği olarak,  günümüz Anadolu’sunda Şamanizm’in İslam ile nasıl iç içe geçmiş olduğundan ve Ortodoks Arap İslam’ı ile arasındaki zıtlıklardan bahsedeceğim. Böylece okuyucu, Anadolu’da İslam adı altında yaşanan pek çok dini inanç ile Arap orijinal İslam’ı arasında ne büyük farklar olduğunu, çok iyi görebilecektir.

Ölüm ve kabir inancı:

Arap orijinal İslam’ında en iyi kabir, en çabuk ortadan yok olan kabirdir. Eğer öyle olmasaydı yeryüzünde canlılara yaşayacak yer kalmazdı. Ayrıca sağken ne kadar ulvi bir kişi olursa olsun ölüden medet umulmaz, şefaat yalnızca Allahtan dilenir. Ölü için yalnızca günahlarının af olması için Allah’a dua edilir ki bunun içinde kabrin başına gitmeye gerek yoktur. Nerede edilirde edilsin bütün dualar Allaha ulaşır. Kabul etmek Allah’a kalmıştır.

Bunun dışında ölülerden her ne olursa olsun medet ummak şirktir (Allah ile bir tutma). Zaten ruh bedenden ayrılınca kişinin bu dünya ile ilişkisi de kesilir. Hiç kimseye ne bir faydası ne de bir zararı dokunur.

Günümüz Anadolu’sunda ise tıpkı şaman inancında olduğu gibi genellikle mermerden mezarlar yapılır. Dini önemi olan günlerde mezarlar ziyaret edilir, ölüler için dua ve Kur’an okunur. Böylece ölülerin ruhlarının, mezarlarının başında kendilerinin anıldığını, onların sevabı için dua ve Kur’an okunduğunu ve unutulmadıklarını görerek mutlu olduklarına inanılır.

 Günümüz Anadolu’sunda pek çok evliya kabri ve türbeler vardır. İnsanlar bu kabirlerde yatan evliyalardan yine Şamanizim de olduğu gibi, yardım umarak dua ederler. Evliyaların ruhlarının bu duaları duyarak Allah’a ulaştırdıklarını ve hangi konuda dua ediyorlarsa onun için Allah’tan şefaat dilediklerine inanılır.

Büyü, nazar ve muska:

Arap orijinal İslam’ında hayır ve şer ancak Allah’tandır kimsenin kimseye Allah’ın dilemesi dışında her ne şekilde olursa olsun bir hayrı veya şerri olamaz.

Günümüz Anadolu’sunda tıpkı Şamanizm’de olduğu gibi büyü ve büyücülük inancı yaygındır. Başlarına kötü olaylar gelenler bunları genellikle büyülere yorarlar ve günümüzde şamanların yerine büyücü veya cinci hocalardan yardım isterler.

Ancak Şamanlar bu işler için insanlardan asla para talep etmezler, insanların yiyecek ve giyecek yardımlarıyla geçinirler ve işlerini ticaret konusu yapmayı, gök tanrıya karşı büyük bir günah işlemek olarak görürler. Günümüzde ise bu gibi işler yüksek gelir getirici ticari konulardır.

Bu işi geçim yolu edinen kişilerle, büyü ve Nazar’ın (kötü bakış) etkisinin büyüklüğüne göre yazılacak muska (vücuda takılan üçgen şeklinde küçük paket yapılmış yazılı dua) veya yapılacak mistik şeyler için pazarlık yapılır.

Totem, taşların mistik gücü, müzik ve şarkı, içki:

Totem, kutsal olan herhangi bir varlıktır. Bunlar hayvan, bitki veya dağ, nehir gibi coğrafi varlıklar da olabilir. Türkler de çeşitli hayvanları totem olarak kabul etmişlerdir. Kutsal canlılar yenmez, öldürülmez. Bazı kavimler totem olan kutsal hayvanlardan türediklerine inanırlar.  Türkler de yaşadıkları coğrafyalarda bazı hayvanları totemleri olarak kabul etmişlerdi.

Türklerin başlıca totemleri, bazı yırtıcı kuşlar, kurt, geyik, tavşan gibi hayvanlardır. İslam dinine göre etinin yenmesinde sakınca olmayan geyik ve tavşan çeşitli gerekçelerle bu günde Anadolu’nun pek çok yerinde yenmez. Özellikle aleviler tavşan yemezler. Ancak insanlar, bunun totem inancından geldiğini bilmez.

Ortadoğu kültüründe de totem inancı vardı ve Sami halklar, eşek, köpek, domuz ve kadını totem olarak benimsemişlerdi. Yani Ortadoğu'da İslamiyet öncesinde de domuz tüketilmezdi. İslam peygamberi bu inancı yıkmak için: “Namaz kılan bir kişinin önünden köpek, eşek, domuz ve kadın geçerse namazı bozulur” demiştir.

Ancak domuz etinin yenmemesi İslam inancına da girmiştir ki bu durum, İslamiyet’i benimsetmek için bazı İslam öncesi inançların, örneğin hırsızlık yapanın elini kesmek gibi, toplumla çatışmaya girmemek için İslam peygamberi tarafından da kabul edilmesi olarak açıklana bilir. Ancak bu durumu maskelemek için domuz eti, leş ve kan ile birlikte anılarak bir tiksinti yaratılmaya çalışıldığı görülür.

Özellikle doğada az bulunan pek çok değerli ve yarı değerli taşların mistik gücüne Şamanizm’de olduğu gibi bu gün de inanılır. Bunların taşıyan kişiler taşların cinsine göre çeşitli ruhi ve bedeni rahatsızlıklarına şifa bulacaklarına inanırlar. İslam inancına göre ise hastalık ta şifa da Allah’tandır.

İnsanlar tedavi olmalıdır, ancak şifayı gene de Allah verir ki bedeni ve ruhi rahatsızlıklar da, bu dünyadaki imtihanın bir parçasıdır. Allahtan başka bir varlıktan şifa ummak ta yine şirk olarak kabul edilir.

İslam dininde müzikli, çalgılı, şarkılı, danslı ibadet haramdır. Ancak Mevlevi inancında Allah’a ulaşmanın yolu olarak müzik eşliğinde müziğin ritmine göre dönülür ki bu ayin, mistik bir dans olarak ta nitelene bilir, Kutsal gecelerde ilahiler söylenir. Çeşitli makamlarda Mevlit kasidesi okunur. Bu tip ibadet şekli bilindiği gibi Şamanların ruhlar ve doğaüstü varlıklarla iletişim kurmak için yaptıkları ayinlerle örtüşür.

İçki, şaman ayinlerinde kendinden geçmek için kullanılır. Düğünlerde ve eğlencelerde içki tüketmek Şamanist kültürün bir parçasıdır. Bu gün de Anadolu’da, düğün ve eğlencelerde içki tüketmek yaygın bir gelenektir ki içki İslam’a göre haram ve bütün kötülüklerin anasıdır. Ancak muhafazakâr nüfusun yoğun olduğu bölgelerde bile özel günlerde içki tüketmek olumsuz olarak görülmez.

Günümüzde Anadolu’da yaşayan çeşitli inanç ve adetler:

Gidenlerin arkasından bu günde su serpilir, Şaman inancında evlere rakı serpilirdi, bu gün gül suyu serpilir, Ateş bu günde kutsaldır, aile ocağı inancı buradan gelir. Bakire kızlar öldüklerinde gelinlik giyemeden toprağa gömülmesinler diye Şamanizm’de olduğu gibi tabutlarına gelinlik serilir.

Dilek ağaçlarına, türbelere, yatırlara bez bağlanır, Kem gözlere karşı nazar boncuğu asılır, ölülerin arkasından yemek verilir. İnsanlar, aile büyüklerinin isimlerini çocuklarına verirler. Evlerin eşikleri kutsaldır, o yüzden basılmaz atlanarak geçilir, Kuraklık yıllarında şamanlar yağmur ayinleri yaparlar, günümüzde köylüler yağmur duasına çıkarlar. Kurutulmuş hayvan organları, örneğin tavşanayağı, yavru kaplumbağa kabuğu gibi uğur ve süs için asılır.

Görüldüğü gibi toplumlar, yeni bir inanca geçtiklerinde eski inançlarını da bu inançla kaynaştırırlar. Hatta yeni inançlarından dayanaklar bile bulurlar. Bu durum sadece Türkler için değil tüm toplumlar için sosyolojik bir olgudur.

(Erdoğan Aydın: Nasıl Müslüman Olduk? Cumhuriyet Kitapları, 15. baskı, 1999. Doğan Avcıoğlu: Türklerin Tarihi, 3. Kitap, Tekin Yayınları. Erkal Zenger: Post Modern Şamanizm, İtalik yayınları, Ankara, Temmuz 2000. Cemal Şener: Türklerin Müslümanlıktan önceki dini Şamanizm, AD Yayıncılık, Ekim 1996. Zühre İndirkaş: Türk Mitosları, İmge Kitabevi Yayınları 2007. Wilhelm Radloff Türklük ve Şamanlık, Özgün yayınevi, Aralık 2012, orijinal eser: Wilhelm Radloff, Aus Sibirien, Lebzig, 1893)

Özellikle Abbasi devriminden sonra Türkler, askeri ve siyasi olarak güç kazanarak İslamiyetin siyasal egemenliğine yükselirken, Araplar farkında olmadan, Türkleri cebren İslamlaştırarak kendi siyasi sonlarını getirmişlerdir.

Gelecek yazımda bu konuyla devam edeceğim.

AHMET ELDEN

 
Toplam blog
: 138
: 5557
Kayıt tarihi
: 05.10.11
 
 

1968 Afyon doğumluyum Antalya'da yaşıyorum. Antalya end. meslek. lisesinden sonra Anadolu Ünivers..