Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '12

 
Kategori
Tarih
 

Tarihimizle yüzleşmek: Osmanlı'nın acımasız gerçeği "ya iktidar ya ölüm"-7

Tarihimizle yüzleşmek: Osmanlı'nın acımasız gerçeği "ya iktidar ya ölüm"-7
 

Patrona Halil


Üçüncü Ahmet ve Lale devri ile başlayan zevk ve sefahatin Patrona Halil’le son buluşu:

Yaklaşık 30 yıllık bir kafes hapsinden sonra, 1703 yılında kardeşi 2. Mustafa’nın yerine tahta çıkan 3. Ahmet’in ilk dönemi, Edirne Vakasına neden olanların isteklerine boyun eğmekle geçer.

Damat Hasan Paşa’nın yardımıyla isyancıları ortadan kaldırmayı başaran Padişah, ilk 7 yılında 7 sadrazam değiştirir. 1711 yılında antlaşmayla sonuçlanan Prut savaşından sonra, 1713 Edirne antlaşması ile Ruslarla sorunlar çözülrken, Venedik'e savaş açılır. Elde edilen başarılar üzerine, duruma müdahale eden Avusturya’ya da, savaş ilan eldir. Ancak sonuç tam bir hezimet olur.

Damat İbrahim Paşanın çabaları sonunda yapılan Pasarofça antlaşmasıyla, başta Belgrat olmak üzere önemli oranda toprak Avusturya’ya bırakılır. Dalmaçya, Hersek ve Arnavutluk’taki Venedik işgallerinin bir kısmı da tanınır. Yine de Girit ve Mora kurtarılmıştır.

Pasarofça Antlaşmasının ardından, uzun süren savaşların verdiği bıkkınlık ve yorgunlukla, Lala Devri denen dönem başlar. Tarihçi Abdi, bu dönemi şöyle anlatmaktadır: “Devlet hizmetinde bulunanların çoğu, toplantılarını gece gündüz zevk ve eğlence, çalıp söylemeyle süslemişlerdi. Osmanlı Ülkesi harap olmak değil, dört yanını Allah korusun, düşman alacak dereceye gelse, belki biz zevkimizden olalım derlerdi.”

İşte bu dönemin ruh halini dönemin en ünlü şairi Nedim dizelerinde çok güzel anlatmıştır. Nedim dizelerinde: “Savaş dönemi geçti. Şimdi eğlence ve içki toplantıları dönemidir”. Ya da: “Gülelim eğlenelim, zevk alalım Dünyadan” diyordu. İstanbul’un gözde yerlerinde, lüks kasırlar, köşkler, yalılar yapılıyor lalezarlar kuruluyordu.

Artık fetihler ve ganimet olmadığı için, bu sefahatin maliyeti, ağır vergilerle İstanbul ve Anadolu halkının sırtına yüklenmişti. Özellikle yeniçeriler askerlikten çok esnaflık yaptıkları için, bu ağır vergilerden son derece rahatsızdırlar. 1723 te başlayan İran savaşlarında alınan yenilgiler ve özellikle, Tebriz muhafızı Kara Mustafa Paşa’nın 75 bin askerini bırakıp bir gece kaçması, bardağı taşıran son damla olur. Nadir Şah’ın Tebriz’i alıp bütün halkı kılıçtan geçirttiği haberinin yarattığı infiali fırsat bilen yeniçeriler, Patrona Halil adında yeniçerilikten atılma bir serseriönderliğinde ayaklanırlar.

Ağır vergilerden bunalan esnaf ve debdebe karşısında fakirlikten yakınan halk da isyana destek verince, Rum devşirmesi ve eniştesi olan Damat İbrahim Paşa’yı boğarak asilere teslim eden 3. Ahmet, can güvenliği karşılığında tahttan çekilir. Yerine yeğeni 1. Mahmut tahta çıkarken, 3. Ahmet yeniden kafes hapsine başlıyordu. 6 yıl sonra kapatıldığı odada ölecektir.

Birinci Mahmut ve Patrona Halil’in sonu:

Patrona Halil isyanıyla 30 yıllık kafes hapsinden kurtularak 1730 yılında tahta çıkan 1. Mahmut, bu kez amcasını hapse gönderecektir. 1. Mahmut saltanatının ilk bir ayında, başına bela olan Patrona Halil ve adamlarının isteklerine boyun eğmek zorunda kalıyordu. Onu sancak beyi olarak İstanbul’dan uzaklaştırmak istese de, Patrona Halil “benim derdim makam değil, bu bozuk düzenle” diyerek reddeder.

Silahtar Mehmet Paşanın kurduğu düzenle Revan köşkünde huzura çıkmayı bekleyen Patrona Halil ve adamları, 33 yeniçeri tarafından bastırılıp öldürülür. İntikam almak için Arnavut ayak takımının başlattığı isyan girişimi de Kabakulak İbrahim Paşa tarafından kanlı bir şekilde bastırılır.

1737 de Belgrat geri alınır. 1740 yılında Fransızlarla yapılan antlaşmayla Kapitülasyonlar genişletilerek bağlayıcı bir yükümlülük olur.

3. Ahmet’in kızı ve Damat İbrahim Paşanın karısı olan Fatma Sultan, babasının öcünü almak için saray görevlisi Arnavutlara isyan çıkarttırırsa da, isyan kanlı bir şekilde bastırılır. Ayaklanmayı Fatma Sultan’ın çıkarttığını öğrenen 1. Mahmut, Fatma Sultan’ı boğdurup cesedini bir çuval içinde saray burnundan denize attırır.

Saltanatının 24. yılında aniden ölen1. Mahmut’un çocuğu olmadı diye tarih düşülür. Ancak birlikte olduğu 5 cariyeye Müslüman ismi verilip padişah eşi olarak kayıtlara geçirilmiştir. Bu ise Osmanlı geleneğinde ancak çocuk doğurmaları ile mümkündür. Doğan çocuklar ve annelerinin akıbeti hakkında ise tarihi bir kayıt yoktur. Bu nedenle durum manidardır Yerine Ruhi dengesi bozuk ve kadın düşmanı, 3. Osman geçer.

Ruhi dengesi bozuk ve kadın düşmanı 3. Osman:

1754 yılında 56 yaşında tahta çıkan 3. Osman kadar kafes hapsi yaşayan padişah yoktur. 51 yıl ile rekor kırmıştır. Bu uzun hapis hayatında her gün yaşadığı ölüm korkusuyla tam bir ruh hastası olup çıkmıştır. Üstelik devleti yönetecek bilgi ve eğitimden de mahrum kalmıştır.

3. Osman ayrıca tam bir kadın düşmanıdır. Kadınlardan nefret etmektedir. Ayakkabılarına çaktırdığı altın ökçelerle haremde gezerken cariyeler korkuyla kaçışarak saklanırdı. Bunu özellikle istemişti, kadın görmeye tahammül edemiyordu.

İstanbul’da kadınların evlerinden çıkmasını hatta evlerinde dahi süslenmelerini yasaklar. Yasağa uymayanların öldürüleceğini tellallarla tüm şehre duyurur. 1756 da ölüm korkusuyla veliaht şehzade Mehmet’i boğdurtur.

Üç yılı bulmayan saltanatı 1757 de ölümüyle son bulur. 4 karısı kayıtlara geçirilir. Ancak bu durum son derece şüphelidir. 3. Mustafa döneminde erkeklik gücü olmadığı için hiç çocuğu olmadığı tarihi kayıtlara geçirilir ki, çocuk doğurmadan padişah karısı olmak ta mümkün değildir. Yerine 3. Mustafa geçer.

3. Mustafa ve yok olan devlet otoritesi:

 40 yıllık kafes hapsinden sonra padişah olan 3. Mustafa özellikle Patrona Halil isyanında her an ölüm korkusu yaşamıştı. Abisi Mehmet’in 3. Osman tarafından boğdurulmasıyla veliaht olmuştu.

Tahta çıktığında ülkenin dört bir yanında kapısız levent denilen eşkıyaların soygunlarından halk perişandı. Bu eşkıyaların önemli bir kısmı ortadan kaldırılmış, ancak eşkıyalığın önüne geçilememişti. Ayan denilen ağaların baskısı ise devlet otoritesini iyice sarsmaktaydı. Mısır, Suriye, Bağdat gibi uzak eyaletlerde valiler başlarına buyruk hareket etmekteydi. Rumeli’de yönetim yeniçeri zorbalarının elinde idi. Durumu düzeltmek için atananlar,işleri daha da bozmaktaydı.

Hotin kalesinin düşmesi ile Eflak ve Boğdan Rusların eline geçerken. Mora Rumları da Ruslar tarafından ayaklandırılır. 1772 de Ruslar Kırım’ı işgal eder. İstanbul’a sığınan Devlet Giray’ın 20 bin askerle başlattığı harekât ise başarısız olur.

Ruslara karşı bizzat sefere çıkmak isteyen padişahın sağlığı iyice bozulur. 1774 te beyin kanamasından ölür.

Yerine geçen 1. Abdülhamit döneminde Kırım Ruslar tarafından Osmanlı’dan ayırılacaktır. Yazıma bu konuyla devam edeceğim.

AHMET ELDEN   

               

 
Toplam blog
: 138
: 5557
Kayıt tarihi
: 05.10.11
 
 

1968 Afyon doğumluyum Antalya'da yaşıyorum. Antalya end. meslek. lisesinden sonra Anadolu Ünivers..