Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '14

 
Kategori
İstanbul
 

Tarihin bize mirası:İstanbul

Tarihin bize mirası:İstanbul
 

Bugün 6 Ekim İstanbul’un düşmandan kurtuluşunun 91. Yıl dönümü. Bizde iki bayram dolayısıyla İstanbul’a ziyarete gittik. Aslında 3-4 ayda bir ziyarete giderim. Şimdi diyeceksiniz ki siz İstanbul da yaşamıyor musun? Yaşamasına yaşıyoruz da asıl İstanbul değil. İstanbul eskilerin dediği gibi tarihi yarımadadır. Ne Kadıköy, ne Üsküdar ne de Beşiktaş değildir İstanbul. Beyoğlu’nu bile saymazlarmış Pera der, İstanbul’un dışında tutarlarmış.

Evet bugün ziyaret ettik İstanbul’u. Eminönü’den başladık, Gülhane’ye uğradık, Ayasofya’da mola verip kahve içtik. Sultanahmet’den Çemberlitaş üzerinden Beyazıt’a ulaştık. Süleymaniye Cami’sine vardık, Kanuni Süleyman’ın türbesini ziyaret ettik. Karnımız açıktı, tarihi kuru fasulyeden yedik. Pera’ya bakarak çayımızı içtik, mercan yokuşundan çevrimi tamamladık.

Bu kısa turda ne gördük, ne hissettik sizinle paylaşmak istiyorum.

Tarihi yarımadada her zamanki gibi bol gezginci vardı. Ve bayram dolayısıyla oldukça kalabalıktı. Gezi esnasında İstanbul nerenin şehri kestirmek inanın zordu. Bu tarihi şehir bugün ile tarih arasında sıkışmış, nefes almak zorlanıyordu. Ranttan payını almaya çalışan kalitesiz esnaf, günü kurtarma çabasındaydı. Süleymaniye’nin Haliç’e bakan yamacı bakımsızlıktan dökülür haldeydi. Eminönü hava sıcak olmamasına rağmen iğrenç bir koku içerisinde pislikten geçilmiyordu. Suriye’den kaçıp elini kolunu sağlayarak gelen işsiz, evsiz, ne olduğu belli olmayan insanlara ne demeli, bilemiyorum.

Değerli okurlar, İstanbul’da binlerce yıldır yaşam devam ediyor, binlerce yılda devam edecek. Bizler insan hayatında bir nefes alma süresi kadar misafiriz bu şehirde. Alınması gereken tedbirlerin önemini belirtmek için binlerce yılı düşünmeliyiz. Şehir, iyi kötü yıllarca kralların, padişahların bakımında günümüze ulaşmış. Bugün bakıldığında gerek Roma, gerek Osmanlı ortaya koyduğu mimari ile elinden geleni yapmış görülüyor. Peki Türkiye Cumhuriyeti? Özellikle son 60-70 yıl aynı iyimserlikte değilim. Nüfustaki anormal artış, bu artışa ayak uyduramayan yapılaşma ve en önemlisi şehrin ruhundaki erozyon. Bugün İstanbul inanın sahipsiz görülüyor. Türkiye Cumhuriyetinin yaşı henüz küçük, kabul ediyorum. Ama böyle dünyaca ünlü bir şehre sahip olmakta büyük bir sorumluluk gerektiriyor.

İstanbul (tarihi yarımada) uzun vadeli çözümleri çok acele bekliyor. Birçok öneri verilebilir, ben aklıma gelen birkaç öneriyi paylaşabilirim.

Öncelikle yarımada özel araçlara tamamen kapatılmalı, ticari işletmeler yapılabildiği kadar kamulaştırılmalı. Ancak bölgede yıllarca esnaflık yapanlara özel izin verilmeli. Esnaflığın kesinlikle bir kuralı olmalı. Doğudan ucuz işçilikle ucuz esnaflıkla bu işler yürümemeli. Yarımadadaki binalar ( her binanın tarihi olmadığını düşünüyorum) bir kurul tarafından taranıp, ayıklanmalı. Sokaklar nefes almalı. Mısır Çarşısının, Kahveci Mehmet Efendiye çıkan kapısının önü dünya sonu bir rezillik olmaktan bir an evvel kurtarılmalı. Roma ve Osmanlı medeniyeti ile günümüz arasında canlı köprü oluşturulması. Daha bir çok öneri, çalışma yapılabilir.

Unutmamız gereken, İstanbul tarihin bize mirası olması. Ve bu şehre sahip olmak büyük sorumluluk gerektiriyor. Bu tarihe mirasa sahip olmak, ciddi kararlı çalışmalar yapılmasını gerektiriyor. Tarihi surların dibinde at eşek kesilmesine seyirci kalmadan büyük bir açık hava müzesi mantığı ile yaklaşılmalı. Başka İstanbul yok, bu yazıyı yazmak, sizinle paylaşmak ta bizim sorumluluğumuz. 

 
Toplam blog
: 487
: 1730
Kayıt tarihi
: 01.04.07
 
 

1965 İstanbul doğumluyum. İTÜ Elektrik mühendisliğinden mezun oldum. Özel sektörde Kalite Bölümünde..