- Kategori
- Felsefe
- Okunma Sayısı
- 42
Tarihin gerçekliği
Tarih olayları bir yerde bitip diğer bir yerde başlamaz. Durmadan birbirlerini takip eder ve biri diğerinin nedeni ya da sonucu olur. Yeni bir çığır açılmasına neden olan çok önemli bir olayın, meydana geldiği yerdeki önemi ne kadar büyük olursa olsun, diğer kıtalarda yaşayan insanlar üzerinde hiç bir önemi olmayabilir. Örneğin İlkçağ denen tarih devri kapanıp da Ortaçağın başlamasına neden olan Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı (M.S. 476), Hindistan ve Çin’de yaşayan insanlar üzerinde hiç de önemli bir değişiklik yapmamıştır.
Uygarlık yakın tarihlerde başlayarak çok ileri düzeye geldiğinden, ticaret, turizm, haberleşme ve ulaşım bütün dünyayı adeta global bir köy haline getirdiğinden, herhangi bir ülkede meydana gelen önemli bir olay bütün insanları etkisi altına alabiliyor.
Ateş ilk insandan beri bilinmekteydi. Ateşin bulunması denince bunu yanlış anlamamak gerekir. Orman yangınları, yıldırım ve lavların neden oldukları yangınlar, yer altından çıkan yanıcı gazların parlamaları gibi olaylarla ateş dünya üzerinde zaten mevcuttu. Ateşin bulunması dendiğinde onun kullanımının öğrenilmesi ve istenildiği zaman yeniden yakılmasının bilinmesini anlamak gerekir.
İnsanlar ne kadar doğanın güçlerine ve zorluklarına egemen olabilmişlerse, uygarlıkta o kadar ileri gitmişlerdir. Ateş sayesinde doğanın zorluklarının üstesinden kısmen de olsa gelinebilmiş, vahşi hayvanların hücumundan ve karanlıktan ateş sayesinde korunabilmiştir. Bazı bilim adamları ateşin bulunmasını ayrı bir devir, medeniyet için bir sıçrama taşı sayarlar.
Öte yandan bilgi ve teknikte ilerleyen, yeterli nüfusa ulaşabilen insan toplulukları, iklim ve coğrafi koşulların elverişli olmadığı yerlerde dahi yerleşim yerleri kurabilmeyi başarmıştır. Söz gelimi bataklıkları kurutarak, çölleri yeşil ve sulak alanlar haline getirerek buraları yaşamaya elverişli hale getirebilmiştir.
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.
