Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '13

 
Kategori
Güncel
 

Tarihin tekerrürü şimdi de AKP'yi zorluyor

Tarihin tekerrürü şimdi de AKP'yi zorluyor
 

AKMP Genel Kurul Salonu (Strassbourg - Fransa)


Terörü kimin kazandığını nasıl anlaşılabilir, bilemem. Ancak başta Diyarbakır'daki bazı gövde gösterileri ile son açıklamalara göre ortaya çıkan bazı sırlar bakımından Terör Örgütü sözde bir ateşkes çağrısının ardından 'barış süreci' başlatmış bulunuyor. Bu kapsamda İmralı ve Kandil ziyaretlerinde bulunan ve  AKP İktidarı yetkilileirnce Terör Örgütünün 'siyasi uzantısı' olduğu öne sürülen BDP yetkililerinin değişik içerikli açıklamaları sözde savaşın Terör Örgütünce kazanıldığı ve yakında bir Barış Masasına oturulması gerektiği vurguları yapılmaktadır. Son günlerde TBMM'deki bazı gelişmeler ile Kandil'den gelen açıklamalara göre PKK ile BDP'nin yeni siyasi kkazanımlar ve dayatmalar içerisinde bulunmaya başladığı da gözlerden kaçmıyor. 

Ancak az önce öğrendiğime göre AKPM Genel Kurulu BDP ile kol kola girmiş bulunuyor!

Arkadan adam vurarak 40.000’e yakın yurttaşımızı bile bile ölüme yollayan Terör Saldırıları ‘terörizm’ değilmiş. Tasarıda yer alan, ‘PKK terörizmi 40 binden fazla kişinin ölümüne neden oldu’ saptaması yerine ‘çatışma’ kavramına yer verilmesi kararlaştırılmış!

Böylece, ‘Türkiye'deki Kürt sorunu ve Türk devletiyle PKK arasındaki çatışma 40 binden fazla kişinin ölümüne neden oldu’ açıklaması biçimine dönüştürülen önerge oylanarak kabul edildi. Ayrıca İzleme Komitesi’nin verdiği önergeye göre ise Terör Örgütü üyeleri ise artık ne ‘terörist’ ne ‘gerilla’ ne ‘özgürlük savaşçısı’ ne de ‘ayrılıkçı milisler’ değil sadece ‘PKK aktivisti’ olarak anılacakmış!

Batı yayılmacılığına karşı bir Kurtuluş Savaşı verilerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni silah zoru ile yıkmak, bölmek, parçalamak ve kendi istekleri doğrultusundaki değişimlere zorlamak isteyen 'uluslararası' olduğu da söylenen PKK terör örgütünün dayatmaları AKPM'de de karşılığını bulmuş oluyor. Böylece AKP İktidarının ‘terörist’’ olarak nitelediği silahlı örgüt de artık bir ‘parti’ üyeleri de o partinin görüşlerini savunan gönüllü birer ‘aktivist’ yani ‘eylemci’ sayılmayacak mı? AKMP’nin bu konudaki düzenlemesi sanırım TBMM’de ve kamuoyunda oldukça geniş yankı bulacaktır.

Öte yandan tasarıda yer alan, ‘Ülkenin gelecekteki demokratik sistem ve meclis şeklini Türk kurumları ve Türk halkı belirler’ açıklaması da danışıklı bir durumun daha yaşanmasına yol açmış. Buna göre BDP’li vekil Ertuğrul Kürkçü'nün değişiklik önergesi ile bu açıklama, ‘Türkiye vatandaşları ve kurumları’ olarak değiştirilmiş bulunuyor. Anlaşılan ‘Türk’ , ‘Türk Milleti ve ‘Türk Halkı’ kavramlarından rahatsız olan AKP ile BDP’nin bu konudaki olası dayatmaları bakımından ellerini güçlendirecektir.

AKPM’de oylanan Türkiye siyasi denetim raporu, ‘142 evet, 35 hayır ve 6 çekimser oyla’ yürürlüğe girmiş.

Anlaşılıyor ki AKP İktidarı Batı'nın denetiminden bir türlü kurtulamayacak!

Türkiye'nin izleme sonrası denetim süreci devam edecek.

Öte yandan AKP ile BDP'nin olası gizli ortaklığı her ne hikmet ise AKPM'de sökmemiş.

Görülen o ki BDP önerileri ile kafaları karışık AKP İktidarına da muhalefete de bir gol atmış bulunuyor.

Sultan Abdülhamid ile Batı nasıl yüzyüze geldi?

Görelim Mevlâm neyler, desem bile bu alanlardaki değerlendirmeler ve tepkiler açısından kaygılı olduğumu açıklamak zorundayım. Bana göre bu tür kavram değişiklikleri yürürlükteki yasalar, yönetmelikler ve teamüller bakımından büyük bir kargaşaya yol açacaktır.

AB'ye aday ülke olması bakımından Türkiye'nin yönetim biçiminden Anayasasına, hukuki sorunları ile iktisadi sorunlarına ve terörle mücadeleden azınlık haklarına kadar ilgilenen ve Batı hukuku ile uyumlu bir biçimde hukukumuzda kullanılan bazı kavramlara kadar pek çok dayatma karşısında olduğumuzu biliyoruz. Bu uğurda çıkartılan Uyum Yasaları Batı tarafından öngörülen 'değişim' için birer basamaktır. Dünden bugüne nasıl geldiğimizi öğrenebilmek içine Osmanlı Devletimizin çöküş yıllarına doğru gitmekte yarar vardır sanırım.

Dünyanın dolaşılmasını içeren keşiflerden sonra zenginleşerek sanayileşen ve Fransız Devrimi ile yeni bir hukuk uygulamasına geçen yayılmacı ve hammadde tutkunu  Batı’nın baskıları karşısında açıklanarak 03.11.1839 günü yürürlüğe giren Islahat Fermanı ile de Osmanlı toplumundaki değer yargıları ile birlikte hukuk kuralları da değişmeye başladığından toplumdaki çözülme günden güne artmıştır. Bilindiği gibi bu gerilimlerin de etkisi ile 23.12.1876 günü yürürlüğe konulan ilk Türk Anayasası ‘Teşkilat-ı Esasiye’ gerektiği gibi uygulanamamış ve bana göre gerekli yasal düzenlemeler yapılamadığı için ve Rus Ordularının Yeşilköye' dayanmaları üzerine 13.02.1878 günü Sultan II. Abdülhamid toplumun bölünmesini de engelleyebilmek amacı ile haklı olarak ‘otoriter’ sultasını egemen kılmaya başlamıştır.

Tarihin tekerrürü nasıl engellenebilir?  

Geçmişimizde Çarlık Rusyası ile Osmanlı Devletimiz arasında Balkanlar ile Kafkaya cephelerinde 1877-1878 yıllarında yaşanan yaşanan ve 93 Harbi olarak bilinen savaşlar sonunda 13 Temmuz 1878'de Berlin'de bir barış anlaşması imzalanır. Savaşı geniş alanları işgal eden Çarlık Rusyası kazanmıştır. Berlin Antlaşması olarak adlandırılan bu anlaşma  Osmanlı İmparatorluğu ile ona karşı savaşan Çarlık Rusyası yanında bir oldu bitti ile Britanya İmparatorluğu, Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya Krallığı ve Fransa arasında imzalanmıştır. Gerçekte '3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşmanın şartları Osmanlı açısından son derece ağır olmaktaydı ve Rusya'yı da Balkanlar'da tek güç haline getiriyordu. Nitekim bu durum Avrupa'nın diğer büyük devletlerini rahatsız etmekte' olduğundan özellikle İngiltere'nin Ortadoğu'daki çıkarlarına ters düştüğünden Sultan Abdülhamid'in de yaklaşımları ile söz konusu anlaşmanın gözden geçirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. 'Sonuçta İngiltere, Rusya'nın, Orta Doğudaki İngiliz menfaatlerini tehdit edeceğine, ılık sulara inip kendisiyle rekabete başlayacağına inanmıştı. Diğer Avrupa devletleri ile Rusya üzerinde kurduğu yoğun baskı sonucunda Rusya, antlaşmanın yeniden gözden geçirilmesine' razı olur. (Alıntıyeri: tr. wikipedia.org.)

13 Temmuz 1878'de Berlin'de imzalanan yeni anlaşmaya göre 'Bosna-Hersek imtiyazlı vilayet haline gelmiş, Kıbrıs Sancağı İngiltere'ye kiralanmış, Dobruca Sancağı Romanya'ya bırakılmış ve ayrıca Van'ın doğusundaki Kotur yöresi İran'a verilir. Yine Anlaşmaya göre 'Niş Sancağı, Teselya Sancağı, Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya'ya bırakılır.' Osmanlı Devleti ise 'Girit, Doğu Beyazıt ve Eleşkirt Osmanlı Devleti'ne bırakılmış' olsa bile Osmanlı Devletinin 1820'lerden beri uğraşmakta olduğu 'azınlıklar sorunu' bu kez de özellikle Ermenilerin istaklari doğrultusunda çözümlenmek istenir. Buna göre 'Osmanlı İmparatorluğu, Vilayat-ı Sitte denilen Doğu Anadolu'daki illerde Ermeniler lehine ıslahat yapacaktı. Ancak yasalar gereği Ermenilerin nüfusları yetmediği için ayrı bir beylik kuramadıar. Benzer ıslahatlar Makedonya vilayetinde de gerçekleştirilecekti. (Bu iki madde hiçbir zaman uygulanmamıştır. II. Abdülhamid, büyük devletlerin çekişmelerinden faydalanarak bu maddelerin uygulanmasını asla tatbik etmemiştir.) (Kısaltılarak alınan kaynak:tr. wikipedia.org.)

Görüldüğü gibi Osmanlı Devletimizin başına gelen bazı dayatmalar ile 'masa başında' büyük toprak kayıplarına imza atılması bütün çabalara karşı Batı'nın emelleri Roma İmparatorluğunun böl ve yönet (divide et impera) siyaseti kapsamında baskın çıkmaktadır. Son otuz hatta Kıbrıs Sorunu ile birlikte son elli yıldan bu yana ortaya çıkan gelişmelere göre Batı Ortadoğu'daki çıkarları için bugün de PKK Terörizmi ile onun siyasi uzantısı olduğu yetkililerce söylenegelen BDP'yi kullanmaktadır, diyemez miyiz? Bu durumda Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'ni etkin bir biçimde uygulamakta zorlanan AKP İktidarına büyük görevler düşmektedir diye düşünüyorum. 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..