Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '10

 
Kategori
Siyaset
 

Tarihin terazisi…

Tarihin terazisi…
 

Düşünüyorum…

Anneannem, Atatürk dönemini yaşamış bir insan…

O dönemin devrimci atılımlarını, yarattığı yeni değerleri, aydınlanmayı, aklın egemenliğini, bilimin öncülüğünü, modernizmi, çağdaşlaşmayı, kul olmaktan yurttaş olmaya geçen bir halkı, bu halkın çıkarları doğrultusunda –deneye yanıla da olsa- geliştirilmeye çalışılan bir ekonomi anlayışını çocuk yaşta da olsa yaşamış, özümsemiş, kişiliğini şekillendirmede ‘Atatürk dönemi’ni görmenin ayrıcalığını yaşayabilmiş biri…



Düşünüyorum…

Annem ve babam, ülke her ne kadar 1946’dan sonra, o güne dek yürüdüğü yoldan sapsa, devrimlerine ihanet etse de; cumhuriyet değerleriyle yetişmiş anne babaların çocukları idiler.

Sonra örneğin, 1960 İhtilali ardından hazırlanan özgürlükçü Anayasa ortamını yaşadılar.

Tartışan, ses çıkaran, tepki gösteren üniversite gençliği içinde yer aldılar.

Türkiye İşçi Partisi’ni gördüler, Mehmet Ali Aybar’ı, Behice Boran’ı, Sadun Aren’i takip edebildiler.

Sonra Yön ardından Devrim’i okudular. Avcıoğlu’nu, onun canlandırdığı Kemalist sol düşünceyi gözlemleyebildiler.

Sosyalizme giden farklı metodların savunucuları aynı anda siyaset sahnesindeydi örneğin…

Okuduklarını tartışabilecekleri entelektüel seviyesi yüksek bir gençlik içindeydiler.

Sonra ‘Toprak işleyenin, su kullananın!’, diyen, ‘Düzen değişikliği’nden bahseden Ecevit’i gördüler.

Güçlü sendikaları, sınıf bilincine sahip işçileri, cumhuriyet devrimini sonuna dek özümsemiş –hatta eksik bulan, yarıda kesildiğini düşünen- aydınları gördüler.

Eski tüfekler, komünistler, sosyalistler, sosyal demokratlar, demokratik solcular, milli demokratik devrimciler, Yöncüler, ortanın solcuları, Marksistler…

Daha nicesi…

Hepsini dinlediler, hepsini tartışabildiler…

Bir yandan ülke günden güne kötüye giderken, özgür akıllarıyla, zengin kanaat önderlerinin yapıtlarıyla, konuştular, tartıştılar, çözüm aradılar…

Ve hep örgütlü oldular…



Düşünüyorum…

Ben, 15 Temmuz 1983’de doğdum.

Yani seksen darbesi, Türk siyasal hayatını bir silindir gibi çiğnedikten hemen üç yıl sonra.

Ben doğduğumda düşünmek, fikir üretmek, hele hele halktan, toplumdan yana, ezilenden yana tavır koymak mümkün olmadığı gibi, daha önce bunu yapmış olanların hepsi içerdeydi.

Ben doğduğumda, aydınlanmacı, ilerici Atatürkçülük anlayışı, Türk-İslam senteziyle çerçevesi çizilmiş tören Atatürkçülüğüne aparılmaktaydı.

Solun, sosyalizmin idam fermanı çoktan yazılmış, hüküm verilmişti…

Ben doğduğumda, Başbakan, darbenin Başbakanı Bülend Ulusu idi.

Sonra?

Sonra, Özal’ı gördük. Onu Yıldırım Akbulut; ardındansa sırasıyla Mesut Yılmaz, Demirel, Çiller, tekrar Yılmaz, Erbakan, tekrar Yılmaz, fikren bitmiş, IMF’ye teslim, tarikatlara selam duran bir Ecevit ve emanetçi Abdullah Gül’ün ardından bugüne dek Tayyip Erdoğan.

Sığ ve sağ bir siyasi iklim…

Günden güne neo-liberalizme eklemlenen ve bir yandan da cemaatlerin, tarikatların egemenliğine giren bir ülke…

Karartılan bir devrim…

Yurttaşlık sorumluluğundan, kulluk kültürüne gerisin geri götürülen bir halk…

Düşünmenin kabahat, düşündüğünü söylemenin daha da büyük kabahat olduğu apolitik, asalak bir zihinsel coğrafya.

Ve…

Öldürülen aydınlar…

Yakılan aydınlar…

Hapislere atılan aydınlar…



Düşünüyorum…

Şayet, yakınçağ siyasi tarihimizi bir teraziye taşıyacak olursak…

Bir kefesinde devrim, diğerinde karşıdevrim olan..

Anneannem doğduğunda bütün ağırlık devrim kefesindeydi.

Annemle babam doğduğunda kefeler eşitlenmiş, hatta ağırlık karşıdevrime doğru kaymaktaydı.

Ben ve benim neslim dünyaya geldiğinde ise terazinin kefesi artık tamamen karşıdevrimden yana olmuştu.

Bu yüzden, gençliğin neden siyasetten bu kadar uzak olduğunu, neden siyasetle uğraşan gençlerin kendi sosyal çevreleri içinde dahi adeta marjinalleştiğini, büyük çoğunluğun ülkede olan bitene karşı kayıtsızlığını anlayabiliyorum.

Bizim neslimizin bu hali, bizzat 12 Eylül tarafından tasarlanmış bir projeydi çünkü.

Gelin görün ki Türkiye için ‘tarihin sonu’na henüz gelinmedi. Bugün karşıdevrimin savunucuları büyük bir güce sahip olsa da, televizyonlar ve gazeteler onların propaganda organlarına dönüşmüş olsa da, tüm bunların uzantısı bir hükümet iktidarda olsa da, bunların yetiştirdiği, bunların örgütlediği bir ‘öteki’ gençlik, ‘liberalizm, inanç özgürlüğü, demokrasi’ gibi sözlerin gerisinden nihai hedefe adım adım yürüsede…

Bu ülkede devrimci, aydınlanmacı, ilerici, toplumcu gençler yazık ki(!) hala mevcut… Sorun, geri kalan gençliğin silkinip, üzerindeki ölü toprağını atıp, savunulan değerlerden yana onlara omuz verip vermeyecek olmasında…

Sorun, 12 Eylülcülerin, gericilerin, neo-liberallerin, vahşi kapitalizmin gücünün, Türk gençliğini ezip geçmeye yetmeyeceğini gösterebilmekte…

Tarihin terazisine ağırlığını koyacak ilerici gençler uyanıp bir araya gelmezse her şey için çok geç olacak çünkü…

(www.telgrafhane.com)

 
Toplam blog
: 74
: 1874
Kayıt tarihi
: 06.05.07
 
 

Zonguldak’ta doğdu. On altı yaşından beri çeşitli yerel, bölgesel ve ulusal gazete-dergilerde, ay..