Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Tarihsel süreçte insan kaynağına bakış açısı

Tarihsel süreçte insan kaynağına bakış açısı
 

İnsanlık tarihi boyunca üretim araç ve yöntemlerindeki değişimler, tüm sosyal yapıyı kökünden etkileyen bir unsur olagelmiştir. Eski çağlarda avcılık ve toplayıcılıkla fizyolojik ihtiyaçlarını gidermeye çalışan insanoğlu, her iki üretim (katma değer olarak) tarzının da doğaları gereği sadece bireysel ve ailesel ihtiyaçları gidermekle yetinmek zorunda kalmış, dolayısıyla ticaret hayatı çok dar bir çevrede kısıtlı ürünlerin mübadelesi yoluyla günlük ihtiyaçların giderilmesi amacı ile sınırlanmıştır. Avcılık ve toplayıcılıkla yaşayan insanlar, herhangi bir yere bağlı olmaksızın sürekli göç eder tarzda yaşamışlar, yerleşik hayatın gerektirdiği kurum ve kurallara gereksinim duymamışlardır.

Ekonomik, sosyal ve siyasal hayattaki ilk büyük değişiklik, Mezopotamya Bölgesi'ndeki insanların tarım ürünleri yetiştirmeyi bulmaları, bazı hayvanları evcilleştirmeleri ve sabanı keşfetmeleriyle yaşanmıştır. Artık insanlar günlük ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli göç etmek zorunda kalmamış, fayda sağlanması zaman alan tarım ürünlerinin yetiştirilmesi için toprağa bağlı ve dolayısıyla yerleşik bir hayata geçmişlerdir. Yerleşik hayata geçen insan toplulukları sürekli olarak dış tehditlere açık hale gelmiş, dolayısıyla başta güvenlik ve diğer yerleşiklerle aralarındaki ilişkileri düzenleyecek kurallar olmak üzere yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bu ihtiyaçlar kamu otoritesi, sosyal sorumluluklar, vatandaşlık gibi kavramların, devlet, kanunlar, güvenlik gücü gibi araç ve kurumların keşfedilmesine sebep olmuştur. Ekonomik gücün sahip olunan toprak büyüklüğüyle doğru orantılı olması, büyük toprak sahiplerinin hem ekonomik hem de siyasal yönden toplum içinde güçlü bir yer edinmesinin yolunu açmıştır. Böylece Ortaçağın sonuna kadar süren bir büyük toprak sahipliği (feodalite / toprak ağalığı vb) egemenliği başlamıştır.

Coğrafi keşifler ve yeni ticaret yollarının bulunması, uzak ülkeler arası ticaretin gelişmesine, zenginliğin de ticaretle uğraşan insanların elinde toplanmasına neden olmuştur. Bu durum Ortaçağ Avrupa’sında Burjuvazi olarak isimlendirilen yeni ve güçlü bir sınıfı ortaya çıkarmakla kalmamış, üretim işiyle uğraşan kesimlerin, daha önceleri yakın çevre ihtiyaçlarını karşılamaları sebebiyle sahip oldukları küçük hacimlerdeki üretim anlayışını da değiştirmiştir. Artık çok uzak ülkelerdeki insanlarla büyük hacimli ticaret yapılabilir hale gelmiş, üretim hacimlerinin artırılması bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır.

Her ne kadar bilim ve teknikteki ilerlemeler sanayileşmenin önünü açmış olsa da, Sanayi Devrimi’ni asıl tetikleyen etken, büyük hacimli üretim yapma ihtiyacı olmuştur. Sanayi Devrimiyle beraber toprak sahipliğinin önemi azalmış, ülkelerin sosyal, siyasal ve ekonomik hayatlarına, büyük fabrikalarda, büyük hacimli ürünler geliştiren, üreten ve satan, yüzlerce işçi çalıştıran sanayiciler, sermayedarlar ve iş adamları dahil olmuşlardır.

Sanayi Devrimiyle ortaya çıkan işçi sınıfı, ilk önceleri diğer üretim faktörleri gibi üretimin bir girdisi olarak değerlendirilmiş, çalışanlara yaşayan makine olarak yaklaşılmıştır. Yine bu dönemde iş dünyası her ne kadar eski de olsa, daha önce bu kadar tehditkar olarak hissetmedikleri bir olguyla yüz yüze kalmışlardır: Rekabet. Teknolojideki yüksek ivmeli gelişme, yeni ürün, üretim aracı ve yöntemleri geliştirilmesine yol açtığı gibi, yoğun rekabet de bu yeniliklerin ortaya çıkmasını zorlayıcı en önemli etken olmuştur.

İş dünyasında ve sosyo ekonomik hayatta ortaya çıkan hızlı değişim ve dönüşüme paralel olarak, organizasyon teorilerinde de büyük değişim ve gelişmeler meydana gelmiştir.

Önceleri örgütlerde insan faktörü, diğer üretim girdilerini kullanan ve nihai ürüne katkı sağlayan bir üretim faktörü olarak değerlendirilmiş ve genel olarak çalışanların kas gücünden faydalanma yoluna gidilmiş, fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmasının onlardan elde edilecek verimin tek anahtarı olarak kabul edilmiştir.

Ancak hızlı teknolojik gelişmeler, diğer üretim girdilerinin maliyetlerinde azalmaya yol açması sebebiyle, rekabetin odak noktası, birbirinden farklı, özgün ve yaratıcı özellikleri sebebiyle sınırları şimdilik tayin edilemeyen insan faktörü üzerine doğru kaymaya başlamıştır. Çünkü işletmeler, rekabet yarışında bir adım önde olmanın anahtarının, farklılıklarının gücünden faydalanmak olduğunu keşfetmişlerdir. Diğer üretim faktörlerinin maliyetlerindeki azalma ve global ticaretin büyük bir hızla arttığı dünya üzerinde, her işletme her türlü kaynağa erişebilir hale gelmiştir. İşletmeler artık farklılaşmayı diğer özelliklerini kullanarak sağlayamayacağını farketmiş, rekabetin asıl unsurunun insan kaynağı olduğu şeklindeki yaklaşımlar daha çok kabul edilir hale gelmiştir.

 
Toplam blog
: 2
: 980
Kayıt tarihi
: 11.06.06
 
 

Siyasal Tarih, Medeniyetler Tarihi, Dinler Tarihi, Antik Tarih meraklisiyim. Antik Yunan, Roma, Orta..