Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '18

 
Kategori
Tarih
 

Tarihte Türk-Arap İlişkileri (1)

Tarihte Türk-Arap İlişkileri (1)
 

Biz Türkler tarihimizi İslam öncesi dönemde Çin kaynaklarından, İslam sonrasında da çoğunlukla Arap kaynaklarından öğreniriz. Göçebe ve savaşçı kültürümüz, yerleşik yaşamı sevmeyişimiz  bizi bilim kültür işlerinden daima uzak tutmuş, yazılı kültürümüz çok çok sınırlı kalmıştır. 

İslam sonrası döneme baktığımızda, halife-i raşidin döneminde başlayan İslam fetihleri, Emeviler ve Abbasiler döneminde de devam etmiştir. Kısa sürede zamanın büyük devletleri olan Sasaniler ve Bizans’a karşı elde edilen büyük başarılar, Arapların çok kısa sürede İran ve Maveraünnehir’e gelmelerini sağlamış ve Türklerle ilk temaslar gerçekleşmiştir.

TÜRK-ARAP SAVAŞLARI

Araplarla ilk temaslarımız genelde savaşarak olmuştur. Arapların Orta Asya kapılarında ilk mağlubiyetleri o zamanın güçlü Türk kavmi Türgişlere karşıdır. Türgişlerden sonra Karluklar bu misyonu devam ettirmiş Arapların Orta Asya’ya yayılmalarına engel olmuşlardır.

Sasanilerden sonra İran’a hakim olan devlet, hakim görüşe göre Sasani hanedanının  devamı olan Samaniler devleti idi. Bu devlet Müslüman olmuştu ve Abbasi halifesine bağlıydı. Bunlar İran’da İslam’ın yayılmasına katkıda bulunmuşlardı. Kendileri İranlı olmalarına rağmen ordu komutanları ve valilerinin çoğu Türk idi.

TÜRKLERİN İSLAMLAŞMALARI

Göktürk devletinin mirasçısı olarak ortaya çıkan Türk Uygur devletinin, Karluk ve Kırgızlar tarafından yıkılmasından sonra muhtemelen ana hatlarını Karluk, Yağma ve Çiğil boylarının oluşturduğu bir Türk federe devleti olan Karahanlılar, Samaniler etkisiyle İslam’ı ilk kabul eden Türk devletidir.

Karahanlılar Türklerin üleş sistemini uygulamaları yüzünden doğu ve batı olarak ikiye bölünmüştü. Devletin asıl merkezi doğudaydı ve bu bölümün misyonu doğudan gelen putperest Türk ve Moğol kabilelerin göçlerine engel olmaktı. Batının görevi ise Maveraünnehir ve Horasan'a yayılmaktı.

BÖLGENİN YAPISI

Bu dönemde bölgenin yapısına bakacak olursak. Karadenizin kuzeyi ve kuzey doğusunda, İdil (Volga) nehri boylarında gelişen, başkenti Şarkel (Medinetül Beyza yani beyaz şehir) olan ve en azından sarayın Yahudi olduğu Hazar devleti hüküm sürüyordu. Hazar denizinin kuzey doğusu ile Aral gölü kuzeyine kurulan ve başkenti Yengikent olan Oğuz Yabguluğu vardı, Onların güneyinde Hazarın doğusu ile Amu Derya kıyıları arasındaki geniş sahayı kaplayan, Samani Devleti’ne bağlı, merkez şehri Gürgenç olan Harzemşahlar, Onların doğusunda Maveraünnehir’de, Fergana Vadisi ile Doğu Türkistan ile Afganistan’ın bir kısmını kapsayan Karahanlılar. İran’da hakim Samaniler ve Irak-ı Acem, Fars ve Kirman bölgelerine hakim olan Büveyhiler vardı.

Bu devletlerden Hazarlar da Kafkasya bölgesi için Araplarla savaşmış. Sonra bir şekilde anlaşıp barış yapmışlar ve bir daha da savaşmamışlardır.

İKİ BÜYÜK GÜÇ

Yukarıda saydığımız bu güçler birbirleriyle kıyasıyla savaşmış. Sonunda oldukça karışık olan bu yapı çözülmüş. İran’a hakim olan Samaniler devletinin yerine bir Samanilerin Türk komutanı Alptegin ve onun gulamı olan Sebüktekin’in Gazne'de temellerini attığı ve hepimizin bildiği oğlu Mahmut Gaznevi ile en zirve noktasına ulaşan Gazneliler Devleti kurulmuştur.

Yeni oluşan diğer bir Türk gücü de Oğuz Yabguluğu ile anlaşmazlığa düşen Dukak oğlu Selçuk Bey’in temellerini attığı ve torunları Tuğrul ve Çağrı Beylerle güçlenen Büyük Selçuklular olmuştur. Sonunda bu büyük iki güç; yani Gazneliler ile Selçuklular, 1040’da Dandanakan’da savaşmışlar ve Selçuklular savaşı kazanarak, Gaznelileri bir tehdit olmaktan çıkarmışlar ve o bölgenin tek gücü olarak hüküm sürmüşlerdir. Selçuklular daha işin başında Oğuz Yabguluğundan ayrılarak küçücük bir kuvvet ile Cend’e göç ettiklerinde yaptıkları kurultayda İslam’ı seçmeden bu bölgede yaşayamayacaklarını, hedeflerine uluşamayacaklarını anlamışlar ve stratejilerini buna göre geliştirmişlerdir.

ARAPLARIN DURUMU

Bölgede tek etkin güç olan Selçuklular meşruiyetlerini Bağdat’taki  Abbasi Halifesinin onları tanımasına bağlamışlardır. Tuğrul Bey'den başlayarak iilk Selçuklu Sultanları, bu yolda çok çaba sarf etmişler sonunda da emellerine ulaşmışlardır.

Gayelerinin gerçekleşmesindeki en büyük etken Abbasi halifelerinin güçlerini kaybetmeleri, devletin Tevaif-i Mülük dönemine girmesi, yani güçlenen valilerin hüküm sürdükleri sahada sözde halifeye bağlı devletçikler kurmalarıdır.

Ayrıca bu çağlarda Abbasi devleti Arap yarımadasının büyük bölümündeki hakimiyetini, Mısır’da bulunan İsmaili Fatimi hilafetine kaptırmış, o derece ki Kabe’de ve Medine’de bile Şii hutbesi  okunur hale gelmişti.  Ayrıca Umman ve Bahreyn tarafında meydana gelen İsmaili Karmati ayaklanmaları devleti zaafa uğratmış. Abbasi ordusunda söz sahibi olan Türk komutanlar iradeyi ele geçirmişti. Halife artık sarayına bile hakim değildi.

Saltanat sırası Tuğrul Bey’de iken şii Büveyhiler 100 yıldır Bağdat’a hakim bulunuyorlar, halifeyi lağvedip yerine,  şii İsmaili Fatımi halifesine biat etmeseler de, Bağdat’ta şii hutbesi okutuyorlar, bu durum Bağdat’taki şiiler ve sünniler arasında sık sık kanlı çatışmalar çıkmasına sebep oluyordu. Yani Arap yarımadasında sünni İslam yok olmak üzere iken Halife Kaim bi-Emrillah, Tuğrul Bey’i Bağdat’a davet etti.

DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

http://blog.milliyet.com.tr/tarihte-turk-arap-iliskileri--2-/Blog/?BlogNo=581361

 
Toplam blog
: 6
: 630
Kayıt tarihi
: 03.10.17
 
 

Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi mezunuyum. Evliyim, Barlas adında 8 yaşında bir oğlum var. T..