Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '08

 
Kategori
Siyaset
 

Tarihten bir yaprak

Tarihten bir yaprak
 

Demokrat Parti Dönemi.

Radyoda saatlerce Vatan Cephesine geçenlerin isimlerini içeren listeler okunuyor.

Sabırla bekliyorum… Feridun Fazil Tülbentçi’nin hazırlayıp, Orhan Hançerlioğlu’nun altın sesiyle sunduğu ‘Tarihten bir Yaprak Programı’nın başlamasını bekliyorum.

" 286 yıl önce bu gün……."

Büyülü günleri çocukluğun.

Politik görüşlerimiz, yaşıtlarimizinkiler gibi, evdeki büyüklerinkine göbeğinden bağlı.

Menderes’i sevmiyoruz. Dogma büyüme Paşacıyız üç kuşak… İflah olmaz , şifa bulmaz İnönücü… Dünya yerinden oynar, bu değişmez.

Tabii ben de Menderes düşmanıyım, gizli gizli onu daha çok beğenmeme rağmen.

Büyük annem “kar kırmızıdır” dese inanırımm. “Menderes kötü “ diyorsa vardır bir bildiği. Aslında umurumda da değil açıkçası. Ben Orhan Hançerlioglu’nu hepsinden daha çok seviyorum. Sesi içimi ısıtıyor, bana kanat takıyor, zamanın rüzgarina veriyor kanatlarımı. Bırakıyorum kendimi.. Kanatlar beni geçmişlere taşıyor. Akşamsefaları açıyor. Açtıkça kokular saçıyor. Hep bir yerleri, bir şeyleri özleterek. (Bu hep böyle, şimdi de)

Sonra Yurttan Sesler Korosu.. Nida Tüfekçi yönetiminde…

"Suya iner tavşanlar…

Yine oldu akşamlar…

Benim vefasız yarim …

Nerelerde akşamlar...

Aman minnoş minnoş...

Canım minnoş minnoş..”

Minnoş diye de bir kedim var. Sokaktan bulunduğuna şahit lazım. Cins mi cins. Lepiska tüyleri, gri yeşil hareli gözleri ve gururlu duruşu ile gerçek bir pedegri.

Ve sonra 27 Mayıs.. Herkesler sokaklara.. Davullar zurnalar çalınıyor.. Halay tutanlar var.. İhtilal oldu diyorlar. İyi birşey olsa gerek bu ihtilal, bunca çengiliğe, şıkıdıma bakılırsa.

Annem :

" Aman susun bizden duymasınlar biz askeriz” diyor. Aman anne… Sokaklarda davullarla bağıra çağıra söylüyor herkes..

"Olsun " diyor annem "ne olur ne olmaz."

Menderes ve kabinesi tutuklanmış.. Ordu idareyi ele almış… Nato’ya Cento’ya da bağlıymışız neyse ki. Iyi bari.. Neden??

Bilmem?

Daha çocuğuz, seçimle işbaşına gelen insanların süngü ucunda ipe gönderilmesinin uygarlıkla çatıştığından filan haberimiz yok. Davul zurna çalıp horon tepiyoruz sokaklarda.

Ben zaten bekliyordum böyle birşey... Bizim mahallenin çocukları "Bu fasula yedi buçuk liraya..Hem kaynasın hem oynasın" diye bir nakarat tutturmuşlardı. Pahalılık varmış..Menderes sebepmiş.. Ben asıl, artık Vatan Cephesi’ne katılanlar listesini dinlemeyeceğime seviniyorum.

Bari "Tarihte Bir Yaprak”ı uzatsalar azcık.

Okul başladı. Unuttuk gitti Menderes’i filan. Hem zaten o değil miydi "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" diyen. Doğru söze ne denir.

Nihariler eve gidince bir ıssızlık bir tenhalık çökerdi okula. Akşam yemeğinden sonra, mütalaadan önce Yassıada Duruşmaları.. Hoperlörlerden Salim Başol’un İç Anadolu şiveli sesi, bir tuhaf vurgulu, duyulur...

" Sanıklar getirildiler, bağlı olmayarak yirlerini aldılar. Müdafiler haazır.."

Günlerce sürdü bu garip ayin.

Sonunda idam cezalari verildi. IDAM..Günlük kullanımı olan bir sözcük değil. Iyi ki de. İliklerine kadar üşütüyor insanı.

İdamlar Yassıada’da infaz edilecek.

Evci olduğumda koşa koşa büyük anneye "müjdeyi" vermeye gidiyorum.

Büyük annem çok düşünceli. Menderes’i sevmediğini bilmesem üzgün sanabilirim. Benim sevincimi kursağımda birakan bir azarlama " Sus bakim, duymayım agzından öyle şey bidaha..Ölüme sevinilmez, oh denmez …"

Ağzım şaşkınlıktan bir karış açık.. Bu kadına da yaranılmaz…

Menderes’i istemiyorduk. Sallandırdık ne güzel ipin ucunda.. Yaşasın şanlı ordumuz, falan filan. Çalsın sazlar oynasın oğlanlar.. Ama işte büyük hanım bundan da memnun olmamış...Ne beğendi ki bugüne kadar. Hıh. Alıp kitabımı kıvrılıyorum demir döküm kömür sobasının arkasına. Aman bana ne….

xxxxxxxx

Çok sonra anlıyorum o hayat dersinin değerini..

Ölüme sevinmek olmaz. Her ölenin ardından ağlayan bir seveni, arkada bıraktığı bir kırık gönül, bir yanık yürek var.

Ölüme “Oh” demek olmaz. O ölen bizden çok değerli bir şeyi çalıp kaçmış da olsa...

Ama işte n’apim ben en sıradan bir insanım.

Her sıradan adem kızı gibi kızar, gönüllenir, hınç bağlarim. İçimde küllenmez ateşi, yanar gider bazı çalınmışlıkların…

Metin Altıok’un, Asım Bezirci’nin ve diger 36 demokrasi şehidinin.

Madımak Otelinin yangını küllenir, benim ki için için yanar gider.

Ben çoook sıradanım ama çok pek çok...

Onun için büyükhanımın öğüdünü unutup birden " Oh olmuş" diye bağırırken yakaladım kendimi 33 Idam kararını duyunca. Utandım… Sevinmedim.

Ama içimde, sanki ayak değtikçe sallanan iğreti bir taş yerine oturdu. Üstüne korkusuzca basarak geçip gittim.

Arada sırada kötü insan olabilmenin de bir rahatlığı, bir zincirden boşandırması var insanı…

xxxxxxxxxxxxxx

3 Agustos 1993 de sevgili arkadaşım Metin’in Pir Sultan Kutlamalari sırsasında, Madımak Otelinin kundaklanması sonucunda yanarak ağır yaralandığını işittiğimde ona şu mektubu yazmaya baslamıştım :

"Sevgili Metin,

Senin için ‘yarına çıkmaz’ diyenler, İzmirli şairlerin inadını bilmeyenlerdir. Yarına da çıkacağız öbür güne de ve bütün öbür günlere..Biz ki süngülerin gölgesinde şiirler okuduk , ne hüzünler çoğalttık, ne aşklar yaşadık ..Kordon Boyu’nda çıplak ayak, serçe yürek, efe hayaletleri kovaladık. Şair Esref, Atilla İlhan, Turgay Gönenç, Necati Cumalı, İlhan Berk, Bozkurt Kemal Yücel, Özdemir İnce, Refik Durbaş, Levent Atalay, Özkan Mert, Ümit Yaşar Oğuzcan, Fethi Savasçı, Gündüz Badak’in kentinden çıkan şair pes eder mi öyle kolay kolay. Teslim olur mu ölüme..

O İzmir ki sokakları hep denize iner, palmiye yapraklarında Dario Moreno’nun akide şekerli sesi ‘Mehtap ve deniz sordular seni, neredesin’ diye çırpınır. O Izmir ki güneş hülyali güz akşamları bakır bir tepsi gibi denize batar ve Jezabel kan içinde yatar.…O Izmir ki bizim olan, siiriyle beslendiğimiz, Pasaport kahvesinde poyrazıyla ürperdiğimiz, denizin serpintileriyle ıslandığımız, yosun kokusunu bile sevdigimiz büyülerin kenti….”

Bu mektubu bitirmedim. Bitiremeden öldü Metin.

Yıllarca görüşememiştik.

Herbirimiz bir yerlere savrulup gidende yalnız kahkahalarımız, hıçkırıklarımız kaldı İzmir’in yaz bahçelerinde.

Metin benim ilk felsefe, ilk şiir, ilk klasik müzik öğretmenimdi. Schubert’in Bitmemis (Impromtu Symphony 8) Senfonisini dinletirdi bana. Kendisi de bitmemiş bir senfonidir içimde hala yankılanan.

Metin bir süre benim özel şairimdi.

Özel söförü olanlara hep acıdım bu yüzden.

En paha biçilmezi Metin benim arkadaşımdı, dostumdu, sırdaşımdı.. Geçmiş zamanda Metin alışılması imkansız.

Ne güzel bilirdi sevmeyi metin. Herşeyi affetmeyi...

Güzel bir kızkardeşi vardı..

Kapıyı hep gülerek açardı.

Gülerek açıldı mı kapılar, korkularım un-ufak olur hep.

Şimdi nerdedir o kızkardeş?.

Duyar mi ki içimde kopan su fırtınayı

Zulüm Metin’i öldürdü.

Zulüm beni yıldırdı...

Metin’i öldüren zulüm beni yıldırdı.

Zulüm git başımızdan.

Boşandın zincirinden gördük seni… Takınma Din - Allah kisvesini.

Ey 38 güzel insanı çira gibi yakanlar! Siz misiniz asil suçlu, bilemem.

Kara saplı bir hançer gibi bağrımıza saplı sorular:

Devlet neredeydi ellerinde benzin bidonları, çeplerinde kibrit, Hak’ka secdeden kalkıp, yekinerek insan avına çıkanlar Sivas sokaklarında celalilik yaparken?

Neredeydi polisi, jandarması, valisi, emniyet amiri Devlet-i Ailnin? Neden görmez ahvali pür melalimiz?

Sizleri asacaklar belki. Iyi mi olacak.?

Hayır.! Nasıl olsun ki!

Boynunda yağlı ilmek, bir urganın ucunda sarkan bir gövde manzarasında, insan onurunu inciten, hiçe indiren bir çarpıklık var.

Hele hele dar ağacının gölgesinde gizlenen Mefistofales’lerin devrani devam ederken...

İpinizi çekenler, kaykılacak maruken makam koltuklarna, sümenlerinden başka ölüm fermanları çekip çıkaracaklar. Homus Bürokratus’un saltanatı sürecek. İhanet Vodvilinin son temsili bu.

Sonra tarihin affetmez eli karıştıracak bu uzun gecenin zulmetini.

Meşalesi yanacak özgürlüğün. Eriyip gidecek balmumu karanlıklar.

(Neden hep biz yanıyoruz çıksın diye karanlıklar aydınlığa?)

“Sonra uyanacak hayat tıfıl mahmur. Uzanacak tarlalar güneşe doğru”.

Has Kadın Türkiye, anamız, yarimiz, iki yakamızı bir araya getirmeyen belalimiz, billur bir tastan içirecek bize kevserini. Doya doya, diye bekliyoruz.

XXXXXXXXXXXXXX

Geldi geçti ömrüm benim

Şol yel esip geçmis gibi

Hele bana söyle geldi

Şol göz yumup açmış gibi

Bu dünyada bir nesneye

Yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere

Gök ekini biçmiş gibi

Yunus Emre

BIR GÜN ÖLÜRÜM

Uzak solgun çocukluğum

Akşam alacası, kasaba,

Çatılarda kargalar

Hüzünlü gençliğim

Sabahçı kahveleri

Umutsuz aşklar

Bir anı tüneği şimdi

Yasadığım geçmiş yıllar

Ben derim ki

Ömrüm, ömrüm

Mumlar neden eriyip sönerler de

Tersine doğru yanmazlar

Uzayarak yeniden?

Ve insan doğmak ister mi

Bir daha, ölmek icin?

Ölümü arayarak gecti

Bunca yılım

Kötü annem

Beni komşunun oğlu kadar seven

Yok olan babamdı belki

Ölüm tutkumu pekiştiren

Elbet bir gün ölürüm

Ömrüm ömrüm

Ve yanan mum

Kara bir fitil bırakır ardında

Ne kadar benzeşiyor birbirine

Zifiri karanlıktı gece

Mum bitti, yanmadı tersine

Beyaz mürekkeple yazdım

Bu şiiri karanlığın üstüne

Ben derim ki

Geçip gider zaman

Geri alınmaz bazı şeyler

Ömrüm ömrüm

Ve yanan mum biter

Soğur cehennem bile

Metin ALTIOK

XXXXXXXXXXXXXXX

Kederle..

Hale KORAY

1996

Not: Bu yazı yayınlandıktan sonra Metin’in kızı Zeynep Altıok’dan bir email aldım. Zeynep, “Gölgesi Yıldız Dolu” adında bir kitap yazmış babasıyla ilgili. Henüz elime geçmedi. Zeynep kutlarım seni.

 
Toplam blog
: 7
: 992
Kayıt tarihi
: 02.07.08
 
 

ABD'de yaşıyorum. Mesleğim öğretmenlik. Çeşitli yayın organlarında, internet dergilerinde yayınlanmı..