Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '07

 
Kategori
Tarih
 

Tarihten kavgalar

Tarihten kavgalar
 

Resmi tarihi biliyorsunuz. Orada; canciğer kuzu sarması, aralarından su sızmayan, birbirlerini tamamlayan ve çok seven iki insandan bahsedilir. Bunlar, Atatürk ile İsmet İnönü' dür. Çocukluğumuzdan beri kafalarımıza kazınan bu anlayışı değiştirmek oldukça zordur. Acaba bunun anlatıldığı gibi olamayabileceğini hiç düşündünüz mü? Düşünmediyseniz aşağıdaki yazıyı okuyun. Belki kanaatiniz değişebilir.

Atatürk' le İnönü arasında geçen son tartışma, İsmet Paşa için " başbakanlıktan olmak ve o makama bir daha dönememek " gibi, çok ciddi bir sonuç doğurmuştur. Bildiğim kadarıyla bundan böyle, ikisinin yolları hiç kesişmemiştir. İnönü' nün Atatürk' le görüşme teşebbüsleri hep engellenmiştir. Ama o, Atatürk'ün ölümüyle gelen şansını kullanarak, Cumhurreisi olmayı, bunu da "Milli Şeflik" le taçlandırmayı becerebilmiştir. Kısacası, ölümüne kadar ondan kurtuluş olmamıştır.

Atatürk'ün adıyla anılan, "Orman Çiftliği" özel teşebbüs olarak yapılandırılmış, kar yapmaya başlayınca da, borçlarından dolayı, gönüllü olarak devlete bırakılmıştır. Bu durumda, içindeki özel şahıslara ait Bomonti Bira Fabrikası'nın da devletleştirilmesi gerekmektedir. Fakat İsmet Paşa, "bizi mahkemeye verirler" diye, buna yanaşmamaktadır. Atatürk, İnönü'nün eniştesinin, bira fabrikasının yönetim kurulu üyesi olduğunu öğrenince, bu direnmenin sebebini anlamıştır. Şükrü Kaya vasıtasıyla İsmet Paşa'yı, "çiftlk meselesi bakanlar arasında görüşülecek" diye Çankaya'ya çağırtmıştır...

Sofrada muhabbet başlamıştır. Sorulardan rahatsız olan İnönü, konu bira fabrikasına gelince iyice sinirlenmiş ve yüksek sesle: "Daha ne kadar bu ülke bir sarhoşun masasından yönetilecek?" diye bağırmıştır. Atatürk ise cevaben:" Unutma ki, seni bu noktaya getiren, sözkonusu ettiğin sarhoştur." diye cevap vermiştir. İlginç olan, Mustafa Kemal'in o akşam bir yudum bile içmemiş olmasıdır . (17 Eylül 1937)

Ertesi gün, trenle İstanbul'a giderlerken Atatürk, İnönü'den istifasını istemiştir. O da önce, bir buçuk aylık izine ayrılmış sonra da, bu süre dolmadan görevini bırakmak zorunda kalmıştır. Başlangıçta, yerine vekaleten atanan Celal Bayar da asaleten Başbakan olmuştur. (20 Eylül 1937 de vekaleten, 35 gün sonra da asaleten atanmıştır. 25 Ekim 1937)

Bu tarihten sonra Atatürk'le İnönü'nün arası hiç bir zaman eskisi gibi olmamıştır. İnönü bu tartışmaları yöntem farklılığına değil, M. Kemal'in hastalığına bağlayarak, kabahati hep ona yüklemiştir. Bu gerilimlerin, ikisi arasında var olan bir yöntem farklılığından çıktığı söylenir. (1)

Bu yöntem farklılığı, yönetimde sertlik veya yumşaklık olarak alınsa da bana göre gerçek olan şudur. Atatürk, demokratik ve çok partili bir sistem isterken, İnönü sadece kendisinin hüküm süreceği ebedi bir iktidar arzusundadır. Bunu, Atatürk'ün bizzat teşvik ettiği muhalefet partilerini İnönü'nün; bahaneler, hatta hinlikler tezgahlayarak kapattırmasından kolaylıkla anlayabiliriz.

Serbest Fırka faaliyetleri sırasında Atatürk'ün söylediği şu söz bu tezimi doğrulamaktadır: " Ben cumhuriyeti şahsi menfaatim için kurmadım. Hepimiz faniyiz. (Böyle gidersek) ben öldükten sonra, arkamda kalacak bir istibdat müessesesidir!.. Ben ise, millete miras olarak bir istibdat müessesesi bırakmak, ve tarihe o suretle geçmek istemiyorum. Mesele, memlekette cumhuriyetin, şahısların hayatına bağlı kalmıyarak kökleşmesidir!" (2.6.1930) (2)

Kimileri, İnönü'nün 1946 yılında çok partili sisteme geçtiğini, isteseydi geçmeyebileceğini söyleyeceklerdir. O zaman, yapılan seçim sahtekarlıklarını, "açık oy, gizli tasnif " rezaletini nasıl izah edeceğiz? 46 seçimlerinde sahnelenen oyunun aynısının, 16 yıl önceki Serbest Fırka'nın girdiği seçimlerde de kotarıldığını düşünürsek, İsmet Paşa'nın şahsi tavrının hiç değişmediğini rahatlıkla ifade edebiliriz.

Türkiyede "Milli Şef" ve tek partili dönem sürerken ikinci dünya savaşı bitmiştir. ABD'nin önderliğindeki "Batı Blok"u ile Sovyetler Birliği'nin liderliğindeki "Doğu Bloku" arasında bir paylaşım mücadelesi başlamıştır. Bu sırada Sovyetler'in, Kars ve Ardahan'ı istediği yalanı yayılmaya başlanınca İnönü, gönüllü veya gönülsüz olarak dümeni, "Hür Dünya"dan yana kırıvermiştir.

Max Thornburg başkanlığında ABD’li bir heyet ülkemizi ziyaret ederek, tepeden tırnağa her şeyimizi gözden geçirmiştir. Varımızı yoğumuzu, kirli ve temiz çamaşırlarımızı incelemiştir. Sonunda siyasi yapımızı değiştirmemiz gerektiğini, bu halimizle batı dünyasına dahil olamayacağımızı bildirmiştir. İnönü de ister istemez yeni partilerin kurulmasına izin vermiştir. Olay budur.

Siyasi hayatı boyunca hiç bir muhalif partiye göz açtırmamış bir adamın sonunda, kendiliğinden imana geldiğine inanmalı mıyız? Bu zordan da öte bir şeydir. O zamanın kötü şartlarını, halkın düştüğü sefaletin boyutlarını hiç bir zaman görmeyenler ve göremeyenler; memurlardır, parti yetkilileridir, bir de onların çocuklarıdır. (3)

Ülke insanının içine düştüğü zor koşulları hiç nazara almadan, DP'nin kurulmasını, CHP Hükümeti'nin toprak reformuna bağlayanlar buna, yukarıdaki gerçeği de ilave etme dürüstlüğünü göstermelilerdir. DP, toprak reformu yapmadan, köylüyü de şehirliyi de memnun edebilmiştir. Demek ki bunun, başka yolları da varmış. (4)

Bilinen bir başka tartışma 29 Ağustos 1932 yılında geçmiştir. Bir İngiliz gazetesi Atatürk'e, hükümetlerinin dizbağı nişanı vereceğini yazmış, bizim gazeteler de bu olayı abartmıştır. Buna bir tekzip yazılması gerektiğinde İnönü ve Atatürk mutabık kalmışlardır. Fakat Atatürk tekzip metnine, "Zaten İspanya Kralı'ndan arta kalan böyle bir nişan, Türk Reisicumhuru'na verilemez. Verilecek olsa bile, Türk Reisicumhuru bu nişanı kabul etmez." ifadesinin eklenmesini istiyor. İnönü ise, nişan verilmesi bile söz konusu değilken, "verilse de almayız" şeklinde bir açıklamanın gereksizliğini söylüyor.

Atatürk, "Sen benim dediğimi ilave et. İngilizler beni sever. Onlar benim için Loit Corc’u bile attılar" diyor. İnönü, kızgın bir üslupla, "Loit Corc atılmadı, siyasetinde başarılı olamadığı için kabineden çekildi" cevabını veriyor.

Hava gerginleşiyor. Atatürk öfkeleniyor ve İnönü’ye duyurmadan sofradakilere "İsmet'in itirazının sebebini anlıyorum. Geçen gün İktisat Vekili’ne yaptığım muameleye kızdı" diyor. Nuri Conker’den konuya girmesini istiyor o da, "Rica ederim, bizi böyle işlere karıştırmayın" diyerek araya girmeyi reddediyor. Bunun üzerine Atatürk konuyu kendisi açıyor.

Salih Bozok anılarında Atatürk'ün, İsmet Paşa'ya sert bir lisanla hükümet işlerinden bahsetiğini, acı bir biçimde onu tenkit ettiğini hatta bir aralık, " Seni ben mahvederim İsmet... İsmet.." dediğini nakleder. (5)

Son olarak gelişen olayların Atatürk ve İnönü üzerinde nasıl bir sonuç ortaya çıkardığını aşağıdaki alıntılardan okuyalım. Terakkiperver Fırka'nın kapatılması, Takrir-i Sükun Kanunu'nun çıkarılması, gazeteler ve muhaliflerin susturulması, bu partiye katılan paşalar ile Mustafa Kemal'in arasını açmıştır. Yani Atatürk, bir bakıma yalnız kalmıştır. İsmet ise ne yapıp etmiş, ta baştan itibaren Meclis'te kendisine bağlı bir grup meydana getirmiştir...

Fethi Okyar bu konuda şu değerlendirmeyi yapar:" Liderlik üzerinde Mustafa Kemal, söz götürmez otorite idi. Fakat, kendisini hemen İsmet Paşa takip ediyordu. İki lider arasında başkaca kuvvet dengesi mümkün değildi. Halk Fırkası (CHP) içinde o günlerin söyleyişi ile "müfritler" denilen grubun Başbakanlık için tek adayı, İsmet Paşa idi." (Üç Devirde Bir Adam)

Rauf Orbay ise; "İsmet Paşa daha kuvvetli olmak, rakipsiz uzun süre iş başında kalmak hırsını tatmin için, karşısına çıkması ihtimali olan gerçekten dürüst ve idealist insanları bir punduna getirip Mustafa Kemal'in yanından uzaklaştırıyordu." demektedir. (6)

Demek ki gerçek tarih, bize sunulduğu gibi yumuşak, tatllı, insana ferahlık veren bir nane şekeri kıvamında değildir. Sert, acımasız ve dikenli bir yapıya sahiptir.

(1)- http://www.gizlicafe.com/printer_friendly_posts.asp?TID=1141
(2)- http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata32ab.html
(3)- http://www.yorumcuyuz.net/forum/archives.php/osmanli8217nin-da-bir-demokrat-partisi-vardi/16189
(4)- http://www.sodev.org.tr/AYLAR/ocak/demokrat_parti.htm
(5)- http://www.milliyet.com.tr/2001/04/02/guncel/agun.html
(6)- http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata32ab.html

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..