Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '10

 
Kategori
Öykü
 

Tarık ile Nazlı!(360. bölüm!)

Güldiyar köyü, güneye bakan, yüzde beş eğimli bir arazi üzerinde kurulmuş şirin bir köydü. Köyün kuzey tarafını iğne yapraklı çam ağaçları ve palamut meyveli meşe ağaçları kaplamıştı. Köylü kışlık yakacağını buradan karşılardı. Isınmak için çam odununu, ekmek pişirmek içinse meşe odununu tercih ederlerdi!

Köyün tam teşekküllü bir sağlık ocağı, beş derslikli bir ilköğretim okulu ve bin beş yüz müminlik camisi vardı! Cuma ve Teravih zamanlarında artan ihtiyacı gidermek için portatif “çadırvan” kurulurdu!

Kahvehanelerde iskambil oynamak yasaktı! Bunun yerine dokuztaş ve on iki taş gibi zekâ açıcı oyunlar oynanırdı!

Sağlık ocağına atanan Nesligül ebe ilgi odağı olmuştu köyün! Nesligül ebenin geldiği günden beri köyün nüfusunun artmasına yönelik çabalar gözle görülür bir şekilde artmıştı! ( kör müyüz? Fasulye gazı değil herhalde onlar!)

“Ebe hanım, inşallah bir kızım olur da size benzer! Hele gözleriniz! Erkek olsam kaçırırdım sizi vallahi!”

Kocaları da benzer düşüncedeydiler!

“ Böyle bir hanımım olsun elli dönüm toprağım olmasın anasını satayım! Demirel hükümeti gibi karı be!(Ecevit zayıf kalır da!!) Borç harç idare ederdim!"

Nedim Hoca da yanıktı Nesligül hemşireye! Minarede ezan okumaya çıktığında sağlık ocağı kuzeyde kaldığı halde o tarafa yönelerek ezanı okurdu!

“Ulan!” Derdi içinden!” Kafam bozuluyor, bir gün kafayı çekeceğim çıkacağım minareye, Tanrı uludur Tanrı uludur, Nedim de Tanrı’nın bir kuludur diye bağıracağım! Anlayan anlasın!”(romanın ilerleyen sayfalarında minareden düşecek!)

Ramazan ayını iple çekiyordu! Vaazlarında Nesligül ebeye duyuracağı çok mesajları olacaktı!

“Ey cemaat! Cennet anaların ayağı altındadır! Hele ebelerin! Hele ebelerin! Konuşturmayın beni şimdi! Ebelerimize saygılı olalım cemaat!”

O geldiğinden beri sakallarını da kesmişti! Abuzer Ağa görünce şaşırmıştı.

“Hocam sakalları kesmişsin? Hani sünnetti?”

“Ağam, Hazreti Harun Aleyhisselamdan bir rivayete göre bekâr adamın sakal bırakması mekruhtur!”

“Everelim seni hocam!”

“Nasip kısmet işi bu Ağam!”

Nesligül ebe bir kontrolden dönüyordu. Abuzer Ağa’nın evinin önünden geçerken Nazlı’ya da bir uğrayayım diye düşündü.

Avludan bağırdı.

“Nazlııı!”

Nazlı pencerenin perdesini açtı baktı!

“Nesligüüül!.. Geliyoruum!”

Avluya çıktı. Sarıldılar.

“Özlemişim seni kıız!”

“Ben dee! Uğramıyorsun kız! Ne çok anlatacaklarım var sana bir bilsen!”

“Ne oldu?”

“Tarık dün akşam bizdeydi! Ha, halam da geldi İstanbul’dan! Tanıyor musun halamı?”

“Hiç görmedim! Evde mi?”

“Evde uyuyor şimdi! Güzellik uykusuna yatarmış her öğle vakti İstanbul’da!”

“Gece ne yapıyormuş?”

“ Fazla güzelliğin bir zararı yoktur diyor!”

“Öyle deme kız! O da başa bela! Neyse; Tarık’ı anlatıyordun!”

“Dün akşama doğru Tarık bize geldi. Fakat ne şanssızım biliyor musun?”

"Hayrola?"

“Onu beklerken halam çıkagelmesin mi?”

“Eee?”

“Halam oturdu, Tarık kapıyı çaldı!”

“İnanmıyorum!”

“İnan böyle! Halam bütün hayallerimi yıktı!”

“Uğursuz kadın!”

“Ne bilsin ama! Halam iyi kadındır! Benim de çok huylarım benzer ona!”

“Çok durdu mu?”

“Halam esnemeye başlayınca kalktı! Halan yorgundur şimdi, bana müsaade dedi gitti!”

“Halan da esneyecek zamanı bulmuş! Şunu bir göreyim ya, ne zaman kalkar?”

” Bilmem! Bugün ilk kez yattı öğle uykusuna!”

“Sen Tarık’ı öğle üzeri çağır bundan sonra!”

“İyi fikir!”

DEVAMI VAR!

 
Toplam blog
: 1640
: 466
Kayıt tarihi
: 27.01.07
 
 

Doğum tarihim değişmedi ama çok şey değişti bu güne kadar. En başta, dede oluyorum! Evet; şaşırdı..