Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '10

 
Kategori
Öykü
 

Tarık ile Nazlı -4- (Aşk romanı!)

Abuzer Ağa cami çıkışı Nazlı’yı aradı.

“Nasılsın kızım?”

“İyiyim baba! Neredesin?”

“ Kasabaya ineceğim. Kaymakamla bir işim çıktı. Şey diyecektim; Tarık gelirse beni beklesin kızım!”

“Tarık mı gelecek baba?”

“ Geleceğim yanına demişti de! Birden Kaymakam çağırdı beni! Tarık gelince beni ararsın hemen gelirim kızım! Beklesin beni!”

“Olur baba!”

Nazlı’nın yüreği kıpır kıpır atmaya başlamıştı. (ulan nasıl yazacağım bundan sonrasını? Anlamam böyle vaziyetlerden!)

“Allah’ım, Allah’ım Cumaların hürmetine dualarımı kabul ettin Yarabbim! Demek barıştılar! (bunu Nakit’te yayınlasam var ya Best-Seller olurdu bu romanım!)

Gece sabaha kadar dua etmişti çünkü!

“Allah’ım, babamı ve Tarık’ı kötü niyetlerden koru! Onlara hidayet ver Rabbim! (Huzur Sokağı’ndan çaldım bu lafı!)

Dolabını açtı. Rahmetli annesinden kalan Bindallı’yı çıkardı dolaptan, aynanın karşısına geçti!

“Bunu giyer çıkarım Tarık’ın karşısına! Hafif de bir makyaj yaparım! Şaşırsın!” (gece hurisi, gündüz şeytanı bu Nazlı!)

Tarık da heyecanlıydı! Tarlaya şöyle bir bakmış dönmüştü! Kabaklar yerli yerindeydi! Bu yıl kabak rekoltesi iyiydi! Yüz dönüme yakın kabak ekmişlerdi! Her dönümden beş ton kabak çıksa iyi para demekti bu! (doğru mu yazdım bacanak?)

Eve geldi, bilgisayarını açtı. Süne zararlısının zararlarını gözden geçirmeye başladı!

“Süne zararlısı, kışları dağlarda yaşayan, ilkbaharda ovalara inerek buğdaygillere zarar veren zararlı mahlûklardı!”

Bu bilgi yeterliydi!

Yeni aldığı takım elbisesini giydi, ayakkabılarına da parlatıcı sürdü, ikindi ezanını beklemeye başladı!..

Nazlı hazırlanmıştı artık!

Tarık’la buluşma anının provasını yapıyordu yüksek sesle!

“Kapıyı çaldı!”

“Kim oo, dedim!”

“Ben Tarık dedi!”

“Hayrola Tarık dedim!”

“Babanla görüşecektim dedi!”

“Açarım kapıyı! Gözlerine şöyle bir bakarım! “

“Gel içeri Tarık! Babam şimdi gelir derim!”

“Ayyy, heyecanlandım!”

Nazlı bunları sesli düşünürken kapı çalındı!

Heyecanla kapıya koştu!

“Kiiim ooo?” (sesi bir başka nazlıydı!)

“Ben kııız! Halan! Namegül halan!”

“Haydaaa! (bunu ben dedim! Ben de şaşırdım!)

Namegül Hala, İstanbul’da oturan halasıydı Nazlı’nın! İki halasından küçüğüydü Namegül!

Kapıyı açtı. Sarıldılar birbirine!

“Hala ne güzel bir sürpriz bu? Haber etmedin geliyorum diye!”

“Sanki içine doğmuş gibi ama! Ne bu böyle takmış takıştırmışsın kıız!”

“Gel içeri hala! Anlatırım şimdi!”( Namegül’ün geldiği iyi oldu! Bu kız Tarık’a bir zillilik yapardı kesin! Yazsan olmaz, yazmasan olmaz!)

“Su getir Nazlı! Boğazım kurudu tatlım!”

“Ayran getireyim hala!”

“Olur olur!”

Mutfaktaki yayıktan ayranı dolduruyordu ki kapı çalındı!

“Ben bakarım hala! Sen dur!”

Yayığın musluğunu kapatmadan koştu kapıya!

“Kim ooo?” (sesi bir başka nazlıydı!)

“Ben Tarık!”

“Hayrola Tarık?”

“Babanla görüşecektim de! Çağırmıştı beni!”

Açtı kapıyı!

“Gel içeri! Bak halam da geldi İstanbul’dan! Babam da gelir şimdi!”

Tarık içeri girdi!

“Nazlı, Tarık bu demek! Ay ne yakışıklı çocuk bu!”

“Öpeyim elinizi Namegül Habla! ( Tarık, hem halayı hem ablayı bir arada söyledi! Heyecanlandı çocuk!)

“Ne oldu kız ayranım?”

“Aaa, unuttum hala! Hemen alıp geleyim! Sen de seversin ayranı Tarık!”

”Teşekkür ederim! Zahmet olmazsa!”

Nazlı sevinçle mutfağa koştu!

Yayığın musluğunu açık unutunca tüm ayran yerlere dökülmüştü. Yayıkta ayran kalmamıştı! Ama sorun değildi. Kızılcık şurubu ne güne duruyordu! Buzdolabında bir sürahi kızılcık şurubu vardı! Bardaklara doldurdu salona döndü!

“Özür dilerim! Ayranımız kalmamış! Ben size kızılcık şurubu getirdim! Kendi ellerimle kaynatmıştım! “

“Ben çok severim kızılcık şurubunu kızım!”

“Ben de çok severim Namegül Habla! (Tarık düzel oğlum! Dikkat çekiyor!)

DEVAMI VAR!

 
Toplam blog
: 1640
: 466
Kayıt tarihi
: 27.01.07
 
 

Doğum tarihim değişmedi ama çok şey değişti bu güne kadar. En başta, dede oluyorum! Evet; şaşırdı..