- Kategori
- İnançlar
Tarikat nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır?
Seyyid Ahmet er-Rifai
Tasavvufta, Allah'a ulaşmak için tutulan yol. Bu yol boyunca yapılan yolculuk bir şeyhin öncülüğünde gerçekleşir. Her yolun, kurucusu, öncüsü tarafından belirlenen birtakım kuralları,töreleri vardır. Tasavvufi eğitimde farklı metodlar uygulayan mekteblere tarikat
denilir. Tarikatlar insanlardaki meşreb farklılığından kaynaklanır. Tasavvufta tarikat kavramının kullanılması h. III. ve IV. Asırlarda başlar. Ancak bugünkü anlamıyla bir şeyhin etrafında toplanan müridânın tekke ortamında muhtelif usullerle eğitilmesi anlamına tarikat, Abdülkadir Geylânî ve Ahmed Rifâî'nin yaşadığı h. VI. m. XII. Asırlarda ortaya çıkmıştır.
İlâhî hasret-i yâr ile çıka mı bu âhım alevi
Yanar külhâne dönmüşdür derûnum âlemi evi
Yaka mı cihân serâyın şöyle bu âhım alevi
Hânedân’a nedir bu cevr ü cefâ mihnet-i Mervânî
Hâk-i deri hâs ederi Hayderîyem Alevî
Vallâhi men Hasenîyem Hüseynîyem Alevîyem Alevî
Buğz-i a‘dâ-i Ali ile dopdolu çarh-ı âlemi
Cerh-i sitem tükenmez mi kırıla feleğin çarhı
Âl-i Abâ’yı seven olur elbetde Alevî
Vüdd-i evlâd-ı Muhammed’le dopdolu çarh-ı âlemi
Hâk-i deri hâs ederi Hayderîyem Alevî
Vallâhi men Hasenîyem Hüseynîyem Alevîyem Alevî
Şol âşığı sever idim gül‘izâr-ı Murtazâ
Yandırır bir âh edersem bu tütünüm âlemi
Ekfer ü kâfir merdûd değil mi Yezîd ü Mervânî
Buğz eder kâfirin nesli sevmez Âl-i Abâ’yı
Hâk-i deri hâs ederi Hayderîyem Alevî
Vallâhi men Hasenîyem Hüseynîyem Alevîyem Alevî
Rasûl’ün kurretü’l-ayni Fâtime’nin zevci Ali Hayder’i
Pîşü menî der Yemenî pîşü menî Hayderîyem Alevî
Fethü’l-Maârif der menem Rifâîyem Hayderîyem Alevî
Sad hezârân la‘netim vardır Yezîd’e Alevîyem Alevî
Hâk-i deri hâs ederi Hayderîyem Alevî
Vallâhi men Hasenîyem Hüseynîyem Alevîyem Alevî
Pir-i Sani Fethü’l Maarif er-Rifai
Mutasavvıflara göre Allah'a ulaşan yollar sayısızdır. Herkesin vuslatı ayrı ayrı kural, yöntem ve yollarla gerçekleşebilir. Esas olan yönelmedir. Örneğin Kâbe'nin belirli bir yanında bulunmak değil, ona yönelmek önemlidir.
Kâbe'ye ulaştıran bu yöneliştir. Bu nedenle mutasavvıflar, "Allah'a ulaşan yollar yaratıkların nefesleri sayısıncadır" (Necmeddin Kübra), "Allah'a ulaşan yollar yaratıkların sayısıncadır" (Ebu Bekir Talemsani) ve "Allah'a ulaşan yollar yıldızların sayısıncadır" (Ebu'l-Hasan Müzeyyin) derler. Bu düşüncelerini de "Bizim yolumuzda mücahede edenleri biz yollarımıza ulaştırırız" [1]ayetine dayandırırlar.
İlk mutasavvıflar, düşünce ve tecrübelerini, çevrelerinde toplanan insanlara aktarmakla birlikte, bugünkü anlamda birer tarikat kurmamışlardı. Kendilerine şeyh, şeyh-i sohbet ve üstad; çevresine toplananlara da sahip deniliyordu. Bir tasavvuf okulu, tasavvuf hareketi sayılabilecek bu kümelenmeler, daha sonraları tarikat olarak adlandırıldı.
Tasavvuf tarihine ilişkin kaynaklar bu anlamdaki ilk tarikatlar olarak;
1.Muhasibiye (Haris Muhasibî, ö. 243/857),
2. Kassariye (Hamdun Kassar, ö. 271/884),
3. Tayfuriye (Bayezid-i Bistam, ö. 234/848),
4. Cüneydiye (Cüneyd-i Bağdadî, ö. 297/909),
5. Nuriye (Ebu Hüseyin Nuri, ö. 295/907),
6. Sehliye (Sehl bin Abdullah Tustarî, ö. 283/896),
7. Hakimiye (Hakim Tirmizî, ö. 285/898),
8.Harraziye; (Ebu Said Harraz, ö. 277/890),
9. Hafifıye (Ebu Abdullah bin Hafif, ö. 372/982),
10. Seyyariye (Ebu Abbas Seyyarî, ö. 982)
Kurumlaşmamakla birlikte düşünceleriyle daha sonra gelişen tasavvuf hayatı ve kurulan tarikatları önemli ölçüde etkileyen bu oluşumlardan sonra H. 6 (M. 12) yüzyıldan başlayarak gerçek tarikatlar doğdular.
Bu tarikatlarla kurucuları da şöyle sıralanabilir:
1. Yeseviye (Ahmed Yesevî, ö. 562/1166),
2. Kadiriye (Abdülkadir-i Geylanî, ö. 562/1166),
3. Rifaiye (Ahmed Rifaî, ö. 578/1182),
4. Medyeniye (Ebu Medyen Şuayb bin Hüseyin, ö. 590/1193),
5. Kübreviye (Necmeddin Kübra, ö. 618/1221),
6.Sühreverdiye (Ebu Hafs Ömer Suhreverdî, ö. 632/1234),
7. Çeştiye (Muinuddin Hasan Çestî, ö. 633/1235),
8.Şazeliye (Ebu'lHasan Şazelî, ö. 656/1258),
9. Bektaşiye (Hacı Bektaş Veli, ö. 669/1270),
10. Bedeviye (Ahmed bin Ali Bedev, ö. 675/1276),
11. Desukiye (İbrahim Desukî, ö. 693/1293),
12. Mevleviye (Mevlana Celaleddin Rumî, ö. 672/1273),
13. Sadiye (Saduddin bin Musa Cebbavî, ö. 700/1300)
14. Nakşibendiye (Bahauddin Nakşibendî, ö. 791/1388),
15. Halvetiye (Ömer bin Ekmeluddin Lahicî, ö. 800/1397)
16. Bayramiye'dir (Hacı Bayram Veli, ö. 833/1429).
Kuralları, yöntemleri farklı olsa da bütün tarikatlarda ortak olan öğeler vardır. Zikir (Allah'ın isimlerinin anılması), çile ve seyr-u süluk (mutasavvıfın Allah'a doğru yaptığı manevi yolculuk) bunların başında gelir.
Pir, pir-i sani, şeyh, halife, derviş, mürid, inabe (tövbe ederek Allah'a yönelme), biat (şeyhe bağlanma), silsile, rabıta, kollara, şubelere ayrılma, istigase (şeyhten yardım isteme), tevessül (şeyhi aracı kılma) gibi insanî; şiilik etkisi, işrakilik, batınilik, hurufilik, ricalu'l-gayb (evreni yöneten veliler) inancı, çeşitli adab ve erkân, melamet gibi fikrî-manevî; vakıf, tekke, dergâh, özel giysiler, tarikat ve tarikatlara özgü kimi eşya ve ortak dil gibi maddi öğeler de tüm tarikatlarda gözlenen ortak özelliklerdir.
Her tarikatta kurucu şeyh pir olarak anılır. Eğer tarikatın adab ve erkânı sonraki şeyhlerden birisi tarafından belirlenmişse, bu kişiye pir-i sani (ikina pir) denir. Tarikat örgütlenmesinin merkezinde şeyh bulunur. Bu şeyh tarikatın kurucusu değilse, onun ya da onu izleyen
şeyhlerin halifesidir.
Her şeyhin Hz. Muhammed'e uzanan bir silsilesi vardır. Her silsile, geriye dogru, birbirinden icazet alan kişiler halinde Ehl-i Beyt imamlarına, onlardan genellikle Hz. Ali'ye, sadece Nakşibendiler Hz. Ebu Bekir'e ulaşır ve böylece Hz. Peygamber'e bağlanır.
Silsilesinde Hz. Peygamber'den sonra Hz. Ali'nin yer aldığı tarikatlara Alevî; Hz. Ebu Bekir'in yer aldığı tarikatlara da Bekrî tarikat denir. Kimi zaman silsilede birbirini hiç görmeyen, aralarında zaman farkı bulunan kişiler peş peşe gelir. Bu durumda, önceki kişinin
sonrakini ruhaniyetiyle eğittiği kabul edilir. Bu durum üveysilik olarak tanımlanır.
Tarikat etkinlikleri tekke, zaviye, dergâh, hankah, asitane gibi adlarla anılan yerlerde yürütülür. Her tarikatın asitane(pir evi) adıyla anılan merkez tekkesi, tarikat pirinin bulunduğu ya da gömülü olduğu tekkedir. Tarikata girmek isteyen talibler biat ve inabe adı verilen bir törenle şeyh tarafından tarikata kabul edilir.
Talib, bu kabulden sonra mürid olarak tarikatın kural ve yöntemlerine göre eğitilerek manevi yolculuğunu (seyr-u süluk) tamamlar. Tarikatın bu kural ve yöntemlerine adab ve erkân denir. Tarikat eğitimini tamamlayan mürid, şeyhin halifesi olma ve onun adına tarikat
etkinliğini sürdürme hakkı kazanır. Tarikatlarda eğitimin başlıca yöntemi zikir ve çiledir. Her tarikatın tac, hırka, kemer ve benzeri giysileri de diğerlerinden ayrıdır.
________________________________
[1] (Ankebut, 29/69)