Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mart '07

 
Kategori
Siyaset
 

Tarikatların murit sayısı neden artıyor?(1)

AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesinden bugüne kadar ülkemiz BOP’un içerisindeki ABD ve AB'nin de desteği ile “Ilımlı İslam Devleti” projesi kapsamında hızla demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Toplumumuzun büyük çoğunluğu tarafından ret edilen bu yaklaşım maalesef AKP’nin kadrolaşması ile devletin tüm kurumlarına da sirayet etmiş bulunmaktadır.

Laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinden sapma Türkiye’nin dünyadaki yerini ve önemini aslında en önemli “Marka” olma özelliğini de kaybettirecektir. Malumunuz üzere burada anlatmak istediğim dünyadaki “tek laik-Müslüman devlet” olma özelliğidir. Laiklikten vazgeçme durumunda toplumumuzda büyük kırılmalar ve parçalanmaların yaşanacağı aşikârdır.

Dinimizde ruhban sınıfının olmaması nedeniyle tarikatlar ve mezhepler yüzyıllar içinde oluşmuş, bunun sonucunda da cemaat bağlılığı kavramı oluşmuştur. Cemaat liderlerinin kesin hâkimiyeti ve cemaat içerisindeki biat kültürü zaman içerisinde cemaatler arası çıkar çatışmalarına ve daha da önemlisi kanlı çarpışmalara sebebiyet verecektir. Bu tip yaklaşımların AKP’nin kadrolaşması süresince gözlemlendiği de herkes tarafından bilinmektedir. Ülkemiz için büyük tehlike olan bu durumdan en ivedi şekilde kurtulmamız gerekmektedir.

Pekiyi neden AKP bu kadar oy aldı ve hala anketlerde 1. parti konumunda gözükmekte? Neden halkımız diğer partilere istenilen oranda yönelmiyor? Bunun cevabını bulabilmek için 1980’den itibaren halkımızın yaşadıklarını irdelemek gerekir;

24 Ocak kararları ile birlikte ülkemiz güya serbest piyasa ekonomisine açıldı. Böylelikle ekonomik olarak gelişeceğimiz, tarım toplumu olmaktan çıkıp sanayileşmiş toplum olacağımız ve bunun sonucunda da kentli nüfusun artacağı ve çağdaş uygarlık seviyesine yükseleceğimiz irdelendi. Bu konuda sanki bir fikir birliği oluşturuldu ve tüm sistem buna göre yeniden şekillendirildi. Yaklaşık 26 yıldır da bu sistem içerisinde tabir yerindeyse debelenmekteyiz, ama bir türlü de beklenen (söylenen) gelişmişliğe ulaşamıyoruz. 26 yıldır gelişmekte olan Ekonomiler içerisinde yer almaktayız.

Sanayileşmenin ilk koşulu olarak kent nüfusu artmalı, köy nüfusu azalmalı dendi. Burada bir parantez açıp AB'deki nüfusun %75'nin köylerde yaşadığını ifade etmek isterim! Tarımdan kopuşlar başlayıp kent nüfusu arttıkça sevindik, sanayileşiyoruz, gelişiyoruz dedik. Hâlbuki durum hiç de sanıldığı gibi olmadı. Tarımda çalışanların büyük çoğunluğu eğitimsiz ve mesleksiz olduğundan kente göç ettiklerinde büyük bir ikilem yaşadılar. Bu insanlar şehre geldiklerinde önce başlarını sokacak bir yer aradılar, ekonomik durumları kötü olduğundan hemşeri ve/veya arazi mafyası yardımıyla gecekondulara sığınmak zorunda kaldılar. Evin erkeği iyi kötü bir iş buldu. Genelde mesleki beceri gerektirmeyen işlerdi buldukları. Ama gene de geçinemediler, şehir hayatı köy hayatından daha pahallıydı! Artık üretici olmaktan daha fazla tüketici olmuşlardı. Bu durumda evin kadını da çalışmak zorunda kaldı ve onlarda yine ülke ekonomisine katkı sağlamayan ev temizliği, bulaşıkçılık vb. gibi işlerde çalışmaya başladı.

Bu insanlar iş dışında ise birden yalnız olduklarını ve hatta yaşadıkları şehirde okyanustaki bir damla bile olamadıklarını fark ettiler. Kendilerini yabancı bir ülkede yaşıyormuş gibi hissettiler. Köydeki hayatlarında ise hep bir topluluk içindeydiler ve dayanışma en üst düzeyde olurdu. Bir yerlere aidiyet duygusu ile bağlanmak zorunda hissettiler kendilerini ve tarikatlar da bu boşluklarını doldurmak için biçilmiş kaftandı. Böylelikle “Tarikat üyesi” olarak toplumda bir yer edinecekler ve kendilerine değer verilecekti. Tarikatlar da bunu çok iyi bir şeklide kullandılar ve cemaatlerini arttırdılar. Kadınlar türbana sarıldı ve cemaate kabul edildiler. Ayrıca, bu kıyafet şekli ile giyim maliyetleri de azalacaktı! Erkekler için ise şehirde gördükleri kadın-erkek eşitliği ve bunun sonucunda da kadının söz hakkı ancak bu şekilde bastırılabilirdi. Çünkü kadınlar temizlik işi de yapsalar kendileri ile eşit bazen de daha fazla eve para getirmeye başlamışlardı!

Böylelikle büyük şehirlerimizde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya, Bursa gibi kent nüfusu artmaya başladı. Tabii bu kadar bir nüfusu barındırmanın zorlukları ve neredeyse imkânsızlığı yaşadığımız sorunları da beraberinde getirdi. Din söylemini kullanan partiler eskiden sol partilerin doldurduğu alanı etkileri altına aldılar. Bu etki halen de tüm hızıyla sürmektedir. Bu arada şehirlerimizde yaşanamaz duruma gelmeye başladı.

Burada kendisini merkez, ortanın solu ya da ortanın sağı diyen partiler maalesef bir çözüm üretemedi. Bu insanları kucaklayacak ve onların yaşadıkları bu sarsıntıyı karşılayacak önlemler ortaya koyamadı. Uygulanan iletişim stratejisinin yanlışlığı bir türlü gözlemlenemedi. Sürekli olarak bu konuda türbana karşı sert bir tavır alındı.(Sakın türban taraftarı olduğum sanılmasın)

Bu söylem karşı tarafta tepkisel bir birlikteliğe ve mevcut tarikat bağlarını daha da birbirine bağladı. Sanki laik kesim dinsizdir veya dinin kurallarına karşı geliyormuş gibi bir hava yaratılmasına ortam sağlandı. Kadınların örtünmesi daha da teşvik edilir bir hal aldı ve bugünlere gelindi. Meclis Başkanı, Başbakan, Bakan ve devlet kurumlarının kadroları eşleri türbanlı din söylemini siyasetlerinde öncelikli konu yapanların eline geçti. AKP önderliğinde laiklik ilkesi türban üzerinden yıpratılmaya ve yoruma açıldı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa kendini laik diye tanımlayan kesim kendini tehlikede görmeye başladı. Tepkiler yükseldi ve toplum gerildi.
(Devam edecek)

 
Toplam blog
: 115
: 586
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Tarsus Amerikan Lisesi (1984) O.D.T.Ü - İnşaat Müh. (1989) SUNY at Buffalo - Yüksek Lisans (1992) 19..