Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '14

 
Kategori
Tarım / Hayvancılık
 

Tarım alanları yok oluyor

Tarım alanları yok oluyor
 

Hükümet, tarımsal ekonomide 2023'te dünyanın ilk 5 ülkesi arasında yer alma hedefine ulaşmak için tarihi toprak reformunu hayata geçiriyor. "Ağalık yerine şirketleşme" yolunu açacak olan tasarıyla tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesi yasaklanıyor. Tarımsal arazilerin miras yoluyla bölünmesini engellemek için hazırlanan tasarı Meclis'e gönderildi. AB ülkelerinde 175 dekar olan ortalama toprak büyüklüğü Türkiye'de 59 dekar. Miras yoluyla bölünen topraklar yeterli büyüklükte parsel değilse ortak kullanım teşvik edilecek. Tapuda, yeterli büyüklükte olmayan parselin devri yapılmayacak. Bu araziler için tapuya şerh konulacak. Bu da olmazsa kiralanacak ya da satılacak. Arazisinin bölünmemesi koşuluyla cazip koşullarda kredi verilecek. 

Hızlı nüfus artışı, tarım alanlarının miras yoluyla küçük parçalara ayrılması tarımda makineleşme ile işsizliğin oluşması, kan davaları ve terör olayları, iş olanaklarının sınırlı olması, eğitim hizmetleri, alt yapı ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği, iklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri nedeniyle köyünden, toprağından koptu. Kentlerde sanayinin gelişmiş olması da kentteki iş olanaklarını genişletti. Ama köyden kente göçen her köylü iş bulabildi mi? Hayır. Çorap, kâğıt mendil, yara bandı, çiklet… satıyor. Kimileri de seyyar satıcılık yapıyor. Bunları, yapamayanlar da var. Onlar da bulabilirlerse hamallık yapıyorlar. En şanslıları da kentte bir apartmanda kapıcılık kapanlar; çünkü iyi kötü kalacak bir yerleri oluyor. Çocuklarını okutabilme fırsatını yakalayabiliyorlar. Ne var ki arkadaşları arasında kapıcı çocuğu olmanın ezikliğini de yaşıyorlar

Tarım alanı mı kaldı? Türkiye’de betonlaşmayan bölge kaldı mı? Şeftali, narinciye, zeytin… bahçeleri; pamuk, pancar, buğday… tarları arasında apartmanlar boy gösteriyor. Sözgelimi, Kuşadası sahillerinde 1970’li yılların sonlarına dek yeşil alanı geniş tek tük siteler vardı; çünkü o yıllarda sahillerde bile bina yapmak İmar İskân Bakanlığı’nın iznine bağlıydı. Ne oldu da mantar gibi binalar bir anda türedi? Sahillerde çarpık yapılaşma hızla yaygınlaştı. Turgut Özal Hükümet’i imar yetkisini belediyelere verdi. Köyler, belde oldu. Belediyeler, imar yetkilerini istedikleri gibi genişlettiler. İsteyene imar izni verdiler. İki katlı binalar, belediyelere yapılan bağışlarla üç-dört kata çıktı. Özellikle Kuşadası, plansız bir betonlaşma sonucu sahil beldesi olmaktan çıktı. Oysa Türkiye sahilleri İmar İskân Bakanlığınca genil (makro) düzeyde planlanıp biril (mikro) düzeyde planlaması belediyelere verilseydi; hem görüntü kirliliği yaratan yapılaşma olmaz hem de tarım alanları yok olmazdı.

Sahiller böyle de kentler çok mu iyi? Düne gelinceye değin Esenboğa’dan Ankara’ya giriş yolu gecekondulardan geçilmiyordu. Şimdi ne oldu? Çok katlı apartmanlar yükseliyor. Eskişehir Yolu yönü de çok katlı apartmanlarla doldu. Bu bölgede daha önce villa tipi evler vardı. İmar alanları daralınca çok katlılara geçildi. Şimdi buğday, arpa, nohut, mercimek… tarlarının arasında öbek öbek çok katlı apartmanlar yükseliyor. Ankara’da Bahçelievler, dünün imar anlayışına göre yapıldığı için 3–4 katı geçmiyor. Her apartman bahçesi birkaç gül, bir iki leylak ya da yeşil çamla süslüdür. Apartman da olsa rahatlatıcı bir havası vardır bu binaların.

Köyden kente göç sonucu, tarım yapacak adam mı tarım alanı mı kaldı? Köyler boşaldı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terör nedeniyle köylerde insan kalmadı. Herkes şu ya da bu nedenle kente kapağı atmaya çalıştı. Tarım alanları azalınca köyden, kente göç başladı. . Köylü, topraktan uzaklaştı. Kentin kenar mahallelerinde tutunmaya çalışan köylü, köy yaşantısını kentte de sürdürmeye çalıştı

Köyden,kente göçenlerin unu, bulguru, tarhanası, peyniri, yağı, kuru dutu, pestili, köyde yakınları kalmışsa köyden gelir. Sonbaharda bir Anadolu’nun köyünden, beldesinden kalkan otobüslerin bagajlarında çuvallardan, sandıklardan yer bulunmaz

Sonuç ve öneriler

Türkiye’deki yoğun iç göçün ve bunun toplumsal yansımalarının en kötü etkilerinden biri olan insan ve kültür erozyonuyla sonuçlanan problemlerin çözümlenebilmesi için, devletin bir dizi önlemler alması kaçınılmazdır. Öncelikle sağlıksız ve aşırı göçün önüne geçilmesi gerekir. Şehirdeki işsizlik oranının beklenmedik boyutlara ulaşması büyük kentlerde terörü de tırmandıran en önemli etmendir. İşi olan, işini bırakıp terör örgütlerinin güdümüne girmez. İçgöçün kendiliğinden durmasını beklemek; ne doğru, ne de geçerli bir yöntemdir. Kentteki yaşama olanaklarının iyileştirilmesi ise sosyal birgereklilik olsa bile, kanayan yarayı sarmak için yeterli değildir. Bunun için; kenti çekici olmaktan çıkartacak önlemlerin alınması, köydeki geçim koşullarının iyileştirilmesi zorunludur. Toprak ve diğer üretim kaynaklarının dağılımındaki dengesizlik, arazinin parçalılığı, kamu hizmetlerindeki noksanlıklar ve dağınıklık problemlerinin çözülmesi gerekir. Çiftçinin gelir düzeyini artıracak tarım ve pazarlama teknikleri öğretilmeli, yatırım gücü kredilerle desteklenmelidir. Sağlık hizmetlerinin köylere yeterince ve aktif olarak gitmesi sağlanmalı, ulaşım olanakları geliştirilerek, köy koşullarının iticiliği ortadan kaldırılmalıdır.

Tarım girdilerinin çok yüksek olması nedeniyle çiftçi ürettiğini çoğu kez maliyetinin altında satmak zorunda kalmaktadır. Ürünü tarlasında ölü fiyatına alan aracı, üreticiden daha çok kazanmaktadır. Çoğu kez narinciye bahçesinde kalmakta; bahçesinde 1-1,5 TL olan kiraz kent marketlerinde 8-10TL’dan satılmaktadır.Kavun,karpuz, domates, patates, soğan, patlıcan, biber… zamanında satılmayınca çürümekte tarlasında kalmaktadır. Diğer yandan az üretilen bölgelerde de tüketici bu ürünleri yüksek fiyattan almak zorunda kalmaktadır. Bir ürün, tüketiciye ulaşıncaya değin en az üç el değiştirmektedir. Çözüm nedir, diyeceksiniz. Çözüm, üretim ve tüketim kooperatiflerinin kurulması devletçe desteklenmesidir. Geçmişte işlevini sürdüren kooperatifler yok bugün; çünkü liberal ekonominin kuralları işliyor. Nedir, liberal ekonomi kuralları?Laissez faire, "Bırakınız yapsınlar" şeklinde çevrilen bu deyiş ekonomide müdahalenin olmaması gerekliliğini savunur Adam Smith 'in de dediği gibi ekonominin bir görünmez el yardımı ile dengesini bulacağını ve etkin olarak işleyeceğini savunur. Bu popüler ekonomi sloganı"Laissez faire, laissez aller, laissez passer" şeklindedir. Bırakınız yapsınlar, bırakınız gitsinler, bırakınız geçsinler anlamındadır. Ekonomi bu ilkeler doğrultusunda biçimlenince küçük işletmeler, küçük çiftçiler ekonomide yer bulamamakta; yok olmaktadır.

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..