Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ağustos '09

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Tartışamama becerisi- (Kadınlar dahil)

Çok üzüldüğüm bir nokta var. Ülkemiz insanı tartışamıyor. Tartışma kavramı karşılıklı olarak görüşlerin açıklanması ve fikrinizi savunmanız/karşı fikri geçersiz kılma çabası olarak tanımanabilir sanırım. Ama tartışma yapılırken tartışma sonucunda ikna olabilme kavramını, bir başka deyişle benim fikrim doğru olmayabilir kavramını da kabullenmemiz gerekir. Aksi halde tartışma yapmamamız gerekiyor. Dediğim dedik öttürdüğüm düdük mizacındaysak o zaman tartışma eylemine girmemizin bir anlamı yoktur, sonuç değişmeyecektir çünkü. Fikrimizden farklı bir fikri kabullenebileceğimiz kavramını daha baştan olgunlukla sindirmemiz ve bunu bir yenilgi olarak görmememiz gerekiyor.

Baştan bu olgunluğu gösterebilmişsek eğer sıra ikinci bir noktaya geliyor. Tartışma konusu her ne ise tartışan tarafların aynı içeriği konuşabilmesi gerekir. Örneğin tartışma konusu Merzifon' daki küçük esnafın günlük cirosu ve ekonomik sıkıntıları ise ve taraflardan biri diğerine "sizi dehşetle dinliyorum nasıl olur Kanada' da ki fok avına karşı çıkmazsınız" derse bu cümle kendi içinde bir vahşete karşı çıkıyor olsa da anlam ifade etmez. Çünkü konu ortak değildir.

Eğer bunu da başarabilmişsek üçüncü olarak karşımızdakinin ne dediğini anlamamız ve/veya hiç değilse anlamaya çalışmamız gerekiyor. Anlamıyorsak -ki bu çok çeşitli nedenlerle doğaldır- anlamadığımızı hiç rahatsız olmadan nazikçe ifade edip bunu mu demek istediniz veya ne demek istediniz şeklinde ileri sürülen argümanı açıklığa çıkarmalıyız.

Eğer karşımızdakini doğru anlamışsak bu kez kendi tezimizi sakin, açık ve somut ifade etmemiz gerekiyor. Karşımızdakinin söylemediği şeylere cevap verme çabası veya söylenmemiş şeylerle suçlama çabası tartışmayı özünden çok uzaklara götürüyor. Söylemlerimiz çok açık ve net olmalı. İki dakika sonra meşhur "ben onu demek istememiştim", "söylediklerim saptırıldı", "maksadımı aşan yorumlar yapılıyor", "ben bunu mizah için söylemiştim" gibi amiyane tabiri ile kıvırma pozisyonuna geçmemeliyiz.

Fikrimizi ifade ederken doğru kaynakçalar göstermeliyiz, istatistikleri tam olarak tüm koşulları ile aktarmalıyız veya fikirlerimiz eğer tamamen kişisel gözlemlerimize dayanıyor ise bunu açıkça ifade ederek gözlemleri hangi ortamlarda yaptığımızı belirtmeliyiz. Aksi halde yine amiyane tabiri ile "çamur at izi kalsın" eylemindeyiz demektir.

Eğer yüzyüze bir tartışmadaysak aynı şeyleri sürekli olarak tekrarlamadan ve doğal olarak karşı tarafıda tekrara zorlamadan, bağırmadan, hakaret ve/veya ağır konuşma çabası içine girmeden, konuşan kişiyi kesmeden, süreyi doğru kullanarak, basit, açık ifadelere başvurmamız gerekiyor.

Ey sayın okurlar Allah aşkına izlediğiniz açık oturumlara, üstat yazarların aralarındaki tartışmalara ve blog sayfalarındaki bazı blog/yorum/cevaplara bir bakın ve karar verin. Biz yüzyüze veya yazarak nasıl tartışıyoruz veya tartışamıyoruz. Tartışma ve/veya yazışma üslubu böyle olan bir toplumun konular karmaşıklaştıkça, ekonomi, siyaset vb daha soyut daha girift daha birbiri ile ilişkili sorunları nasıl analiz edebileceğini, nasıl bazı ortak noktalara varabileceğini düşünüyorsunuz.

Eğer somut bir örnek isterseniz, Allah aşkına Sn. Fatih Çekirge' ye açık mektup başlıklı yazımı ve ona bir bayan okurumuz tarafından yapılan yorumu okumanızı rica ederim. Benim cevabımı ister okuyun ister okumayın. O önemli değil. Ama gerçekten Allah aşkına iki metin arasındaki ilişkiye (özellikle içeriksel kim haklı demiyorum sadece iki metin arasındaki ilişkiye diyorum) ne olur sadece beyinsel olarak cinsiyetinizden uzak bakın ve sonra karar verin gerçekten dehşet içinde olmalımıyız. En azından ben gerçekten öyleyim.

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..