Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '15

 
Kategori
Felsefe
 

Taş cansız mıdır?

Günümüze dek taş,toprak gibi maddeler cansız sayılmışlardır. Canlıların en temel göstergesi hareketlilik ve üreme olarak alındığında; bu doğru  gibi görünmektedir.

Ancak artık, taşın da canlı olduğu yavaş yavaş anlaşılmaktadır. Taş; sürekli bir devingenliğin içindedir. Taşın, bir iç devinimleri bir de dış devinimleri bulunmaktadır.

Taşlar, mineraller, fosiller ve madenlerden oluşmaktadır. Bütün bu maddelerin tümünün yapısında atom alemleri faaliyettedir. Bir çekirdeğin çevresinde elektronlar dönmekte ve bu devingen ortamdan milyonlarcası, taşın yapısında bulunmaktadır.

Bazı kez; elektron alış verişleri sonunda, taşın şuradaki ya da buradaki yapısı değişmektedir. Canlılar için DNA kırılması(mutasyon) ne ise taş  için de elektron alış verişi sonucu değişim ayni anlama gelmektedir. Bunun sonucunda taşın yapısındaki bir metal başka bir metale dönüşmektedir. Ya da atomlar bir araya gelip; yeni maddeler oluşturmaktadır. Bunun sonucunda da “ışıyan taşlar” gözlenmektedir. Taşlar da canlılar gibi; yapılarını yenilemekte ve geliştirmektedirler.

Taşın üremesine gelince.. Taşlar da üremektedirler. Bir taş, birden çok parçaya ayrıldığında ”bölünme yoluyla üreme” olgusu ortaya çıkmaktadır. Taşlar da; bir canlı hücresi gibi bölünmekte ve bu yolla çoğalmaktadır.

Bu türden taş çoğalmasının taşın dışındaki “dış etkiler” den ortaya çıktığını düşünebileceğimiz gibi taşın, bu ortamın olduğu yere ulaştığını var sayabiliriz.

Buna karşılık taşın içindeki atomlar arası ilişkiler sonucu, yepyeni yapıda taş parçaları ya da bölümleri oluşmaktadır. Bu olgunun da;tam bir üreme olgusu olarak algılanması olanaklıdır.

Taşların da ürüyor olması doğal olmaktadır. Çünkü; gerek makro kozmosta gerekse mikro kozmosta durmaksızın bir şeyler yeniden ortaya çıkmakta, varlıklar üremektedir.

Yerkürenin kendisi canlıdır. Merkezinde magma fokurdamakta; orasında burasında yanardağlar ortaya çıkmakta; tsunamiler, sel baskınları olmakta; buzullar oluşmakta ve buzullar erimektedir. Anakaralar biri birine yaklaşmakta ya da uzaklaşmakta ve depremler oluşmaktadır.

Bütün bu olgular, yerkürenin de canlı dediğimiz organizmalar gibi devindiğini göstermektedir.

Kişioğullarını diğer varlıklardan ayıran bir diğer özellik konuşma(iletişim kurma) olmaktadır. Oysa, diğer hayvanlarda da ve diğer metallerde de iletişim kurma özelliği bulunmaktadır. Eğer atomlar, diğer atomlarla iletişim kuramazlarsa, nasıl bir araya gelip metalleri ve mineralleri oluşturabilirler? Nasıl olur da iki oksijen atomu bir hidrojen atomuyla birleşir de su molekülünü oluşturur? Nasıl olur da diğer, demir sülfür gibi, DNA gibi moleküller ortaya çıkar ve var olurlar? İletişimin ille de konuşma yoluyla olduğunu düşünmek yanlıştır.

Nitekim, sağırlar işaret diliyle iletişim kurmaktadırlar.

Bektaşilikte “Vahdeti vücud” kuramı vardır. Buna göre, tüm varlıklar tek varlıktır .O da tanrıdır. Amaç, çokluktan tekliğe ulaşmaktır.

Gerçekte, güneş sistemindeki gezegenler de, güneş de canlıdır.

Bunun sonucunda; canlı-cansız ayırımının anlamsız olduğu ortaya çıkmaktadır. Kişioğlu ile taş arasında; makro ve mikro kozmoslardaki ilişkiler açısından bir ayırım kalmamaktadır.

Gerçekten de; her şeyin sıkışmış enerjiler olduğu düşünüldüğünde kuantum tartışmalarında da ayni noktaya gelindiği görülmektedir.

Her şey durmaksızın başkalarına bilgi aktarmakta ve bu bilgi değişimi evreninde canlı cansız ayırımı anlamsız olmaktadır.

 

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..