Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Temmuz '11

 
Kategori
Deneme
 

Taş Devrinden 21. Yüzyıla - Modern yaşam, uygar insan!

Taş Devrinden 21. Yüzyıla - Modern yaşam, uygar insan!
 

uygar insan


Ben 1963 doğumluyum. Beş ya da altı yaşlarımda, babam eve bir radyo getirmişti. Hiç unutmuyorum, “Radyonun içinde küçük adamlar mı var baba?” diye soruşumu. Sonra çarşıda bizimkinin dört beş katı büyüklüğünde bir radyo gördüğümde, “Peki bunun içinde adamlar var mı?” diye soruşumu da hatırlıyorum; demek ki anlamamışım babamın ilk açıklamasını. Sonra ilkokuldayken, bir mağazanın önünde meraklı bir kalabalık görüp aralarına dalmıştım. Bir televizyon vardı. Çalışıyordu. İnsanlar tahminde bulunmaya çalışıyorlardı, “Maç kalabalığı!” diyordu birisi aklımda kaldığı kadarıyla. Herkes bir yorumda bulunmaya, bir şeylere benzetmeye çalışıyordu televizyondaki karlanmayı. Her gün her saat yayın yoktu çünkü o sıralar öyle. Haftada üç gün, geceleri birkaç saatlik siyah-beyaz yayın yapıyordu TRT. Kapanışta askerleri, istiklal marşını izlerdik. 

Üniversitenin ilk yıllarında, seksen dört yılında sanırım, İzmir’e gitmiştim. Babama “Ben İzmir’e geldim!” demek için işyerine telefon edecektim. Arkadaşımın babasının işyerinden postaneye sabahleyin saat dokuz sularında “acele” bir telefon kaydı yaptırdım. Öğleden sonra saat iki ya da üçtü sanırım. Postaneden aradılar. Gaziantep’le telefon bağlantısı sağlanmıştı! Söz telefondan açılmışken, babam evimiz için postaneye telefona yazılmış yetmişli yılların ortalarında. 1988 yılında sıra bize geldi ve evimize telefon bağlandı. Rahmetli bir yıl önce öldüğü için göremedi! Dikkat edin atmış üç doğumluyum, yetmiş, seksen değil kırk dokuz yaşındayım. 

Şimdi bu hikayeden sonra içimden, “E peki o devirlerde insanların kaç gözü, kaç kulağı varmış?” demek geliyor kendime. Nerdeeen nereye! 

Bir günlük yaşamımızda bizi en çok meşgul eden şeyler neler? Duygularımız mı? Evet! Fiziksel ihtiyaçlarımız mı? Evet! George Orwell, ünlü “bin dokuz yüz seksen dört” adlı romanında, “Yaşam bir andan bir ana , baş ağrısı, diş ağrısı, acıkma…vs. dir” gibi bir şey söylüyordu. Öyleyse gelin şimdi bu hikayemize bir başka açıdan bakalım. 

Ben çocukken, anneler çocuklarını, şimdiki anneler gibi severlerdi! Ben çocukken insanlar birbirlerini şimdiki insanlar gibi çekiştirir, dedikodu eder, kıskanır, hayranlık duyarlardı. Aynı bugünkü gibi ağlar, güler, sevinir, üzülürlerdi. Kendilerini mutlu ya da mutsuz hisseder, karşı cinse ilgi duyar, aşık olur, aldatırlardı. Karın ağrıları, diş ağrıları, baş ağrıları da aynıydı! İnsanlar gündüz düşlerine dalar, uyurgezer gibi yaşarlardı yine! Akşam olur güneş batar sabahları da doğardı!
Bir de taş devrindeki insanların nasıl yaşadıklarına bakalım mı? Onlar da tıpkı bizim gibi uyur, horlar, rüya görür, uyanır; acıkır, yemek yer; tuvaletleri gelir, dışkılar, gaz çıkarır; hayal kurar, ağlar, gülerlerdi! İlkel insanlardan ne kadar farklıyız değil mi? Nerdeeen nereye mi? 

Biz 21. yy. da modern çağda yaşıyoruz! Uygar insanlarız. Taş devrindeki insanlardan binlerce yıl daha farklıyız! Buzdolaplarımız, cep telefonlarımız, televizyonlarımız, arabalarımız, uçaklarımız, uzay gemilerimiz var, aya gidiyoruz. Marsa araçlar gönderiyoruz! Hiç bizim gibi gelişmiş, uygar insanlarla, ilk çağlardaki ilkel atalarımız karşılaştırılır mı? 

84 yılında beni İzmir’de misafir eden arkadaşımla oturur tartışırdık sık sık. Ben “ilericiydim”! Arkadaşım benim gibi “aydınlanmış” biri değildi, tarafsızdı; hatta o, bir “burjuva çocuğuydu”! Bir gün bana, insanoğlunun gelişmesi, ilerlemesi söylevlerim sırasında, “Ne ilerlemiş İzzet, günümüzde insanların ilk çağdaki insanlardan farklı duyguları mı var?” türünden bir soru sormuştu. Yirmili yaşlarımda “ilerici”, ”aydın” kafama bir kara taş gibi oturmuştu bu soru. Nasıl kıvırttığımı anımsamıyorum o gün, ama bugün, kırk dokuz yaşımda artık ne demek istediğini anlamış durumdayım çok şükür! Yani, o zamanlar da aptal, sabit fikirli insanların yanında özgür düşünceli, akıllı insanlar vardı, günümüzde de! 

İnsanoğlunun insan olarak gelişip ilerlemesi, cep telefonlarıyla, bilgisayarlarla ölçülemez! Ama bu batı yutturmalarından uyanmak, zihinsel gevezeliklerden kurtulmakla başlayabiliriz gelişmeye. Şimdi kendimizi gözlemleyip öğrenerek gelişiriz ya da teknolojik rüya alemlerinde gelişme filmleri izleriz! 

Eskiden, insan olarak gelişip ilerlemek için, “nefis terbiyesi” denen bir eğitim sistemi varmış! Artık yok! Bunları aştık biz! Uygar insanlarız ne de olsa! Neylerse güzel eylermiş, çok şükür halimize! Şükür ve şükran duygularıyla dolu bir gün olsun, dileyen herkese! 

izzetbalci@ziprotek.com 

 
Toplam blog
: 75
: 1163
Kayıt tarihi
: 06.06.11
 
 

Zihinsel Programlama Teknikleri(NLP, Hipnoz, Meditasyon..vs.) alanında, uzun yıllardır araştırma ..