Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '13

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Tasavvuf ışığında, insana adım adım!

Tasavvuf ışığında, insana adım adım!
 

İnsanoğlu, var olduğundan beri hep mutlu, sağlıklı ve rahat yaşama arzusu ile sürekli bir arayış içine girmiştir. Bu arayış, tıpkı ebe vazifesi görerek, kişinin kendini doğurma sürecini başlatmıştır. Farklı yollarla, aynı amaca hizmet eden onlarca, yüzlerce teknik ve din, psikoloji, kişisel gelişim gibi kavramların ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur.

İNSAN olgusunu, Tasavvuf öğretisi ışığında mercek altına alalım. Allah (c.c.) Kur’ân-ı Kerim’de: “ And olsun ki biz insanı (Âdem) kuru bir çamurdan sûretlenmiş, balçıktan yarattık. “ (hicr 26)  ve “ Sonra Onu, (Âdem) düzeltip tamamladı, içine ruhundan ruh üfürdü, sizin için kulaklar, gözler, gönüller yarattık. “(secde-9) (3) buyurur.

Bugün, fiziksel bedenimizin yapısını teşkil eden esas maddenin, topraktaki elementler ve sudan oluştuğu bilimsel gerçeklerle kanıtlanmıştır. % 30 inorganik ve organik, % 70 sudan ibaret olduğu bilinmektedir.

Balçık çamur olan bedene, üfürülen ruh ise “hayat kaynağımız olan nefesimizle kaim olmaktadır. Sadece insanlara değil, tüm canlılara bağşedilmiş olan” NEFES” canlılığın tek göstergesidir. Peki öyleyse, beden ve ruh olarak, tüm canlılar aynı düzenekte yaratıldığına göre, yüce Allah hangi noktada insanı, diğer canlılardan ayırarak,” Eşref-i Mâhluk “sıfatıyla şereflendirir? Bu sorunun cevabı için “beyin “ denilen muhteşem mekanizmanın çalışma sistemine yakından bakalım.

İnsan beyni iki ana kısımdan oluşmaktadır:

1-)ALT BEYİN (Bilinçaltı zihin): Hücrelerin %72 sine sahip, milyonlarca yıldır, atalarımızın genetik yolla gelen bilgi birikimini veri deposunda bulunduran, zaman ve mekân kavramı olmayan, üst beyin ölümünden sonra, bir başka boyutta sonsuza kadar sürecek yaşamımızı oluşturacak programa sahip, şu anda farkında olmadığımız bir âlem.

2-) ÜST BEYİN ( Bilinçli zihin): Yüce yaradanın (secde 9) ayetinde ” sizin için gözler, kulaklar ve güzel gönüller yarattık” diye  buyurduğu gibi, beş duyu vasıtası ile algıladığımız bilinçli zihnimiz, hücrelerin % 28’ sine sahiptir. Anne karnında ve daha sonra, 0-10 yaş arasında aldığı olumlu ve olumsuz bir takım etkilerle programlanarak, yaşam boyu geleneksel, kültürel kurallar, şartlanmalar doğrultusunda kendi dünyamızı oluşturduğumuz, FARKINDA olarak yaşadığımız, ölümle terk edeceğimiz yapı, yani çeşitli sebeplerle ördüğümüz KOZAMIZ.

Üst beynimiz (bilinçli zihnimiz), dünya yaşamı boyunca yaşanan olaylar (hatalar, sıkıntılar, stres, depresyon) dan çıkarılan dersler sonucu, farkındalık ile yapılan muhakemelerle, alt beyin (bilinçaltı) sistemimizin yeniden programlanmasına olanak tanıyan, sadece bu dünyada sahip olduğumuz, çok iyi değerlendirilmesi gereken bir sistemdir.

Dünya hayatımızı kaosa çeviren korku, kaygı, endişe, üzüntü gibi olumsuz programları silip, yerine sonsuz yaşamımızı oluşturacak veri tabanımızı yeniden formatlayabileceğimiz bu sistem,  yalnızca nefesimizin bedenimizde var olduğu sürece, gerçekleşebilir.

O halde, bilinçaltı veri tabanımızdaki kayıtları nasıl değiştirebiliriz?

Yüce Allah (c.c), ilk indirilen ayet olan, Alâk suresi 96. Ayetinde “İkra (OKU)! Yaradan rabbinin adıyla oku! “buyurmuştur. Bu ayetin hikmetine mazhar olan, “ La ilahe illa Allah “ sırrına vakıf İnsan-ı Kâmiller, nebiler, veliler sayısız yöntemlerle bilinçaltı veri tabanında muhteşem değişimlere vesile olmuşlardır. Bu değişim için ise büyük alem         (evren),ve küçük alem (insan)ı okuyabilmek, kendinden kendini (özünü) doğurabilmek gerekiyor.

Bilinçli zihinden, bilinçaltına (Adem bilincinden, Muhammedi bilince) doğru bir yolcululuk yaparak, nefs mertebelerinde vücut bulan terbiye sonucunda, en üst düzey bilinç hali olan Muhammedi (S.A.V) bilincine vakıf olmak, İNSAN mertbesine ulaşmak nihai hedef olmalıdır.

Bu farkındalık kazanmış bilincin ortaya çıkıp, görünür olması, bilinçli zihnimizle ördüğümüz kozamızı delmekle olur. Tırtılın kelebeğe dönüş süreci gibi, insan ruhu metamorfoz bir dönüşüm içine girebilmelidir.

Bahsettiğim değişimden ziyade dönüşüm yolculuğudur. Asırlardır, “kendini arayan insan” kemal mertebeye ulaşmış insanları “modelleyerek” onların tekniklerini kullanarak, hedefledikleri duruma ulaşmayı başarmışlardır.

Son yıllarda, batı ve doğu düşünce sistemlerinin sentezlenmesi sonucu oluşturulan, kişisel gelişim adına yapılan çalışmalar, batı zihniyetini benimsemiş birçok insanın bu tekniklerden etkilenmesine sebep olmuş ve hiç olmazsa kendine dönüp, kendini sorgulamaya başlamıştır.

İnsanın kendini keşfetme sürecinin bir parçası ve sayısız yollarından biri olan NLP(sinir dili programlama) ve yaşam koçluğu, duygu, düşünce, davranış kalıplarının, bilinçli hale getirilmesine, bilinçaltı zihnin anlaşılmasına ve programlanmasına olanak tanımıştır.

Yüzyıllardır, sûfilerin ve ezoterik öğretilerin ışığından, günümüze akseden yansımalarından ibaret olup, her öğreti gibi amaç insanın farkındalık kazanmasıdır.

NLP sûfilerin temel düşüncesi olan; aslında insanın özünde ihtiyacı olan tüm kaynaklara (isim ve sıfatlara) sahip, tam ve eksiksiz olarak yaratılmış olduğu fikrini kabul eder. Bireyin özünde gizli ve örtülü olarak bulunan bu kaynaklara, istenilen zamanda ulaşabilecek gelişim potansiyelini barındırdığı düşüncesini benimser.

 Sufilerin, insan-ı kâmillerin büyük bir titizlikle sır olarak sakladığı, sevgili Yunus Emren’in “ne ararsan ara, dön kendinde ara “ sözünü hayata geçirme stratejisinin, günümüz insanına uyarlanarak, insanın kendini tanımasına, zihin, beden, ruh bütünlüğü sağlamasına sistematik yaklaşım getiren yaşanmışlıktır.

İnsanın kendine dönüp aradığı nedir?

Allah(C.C)’ın ezel ve ebet olan tüm bilgileri (isim ve sıfatları), alemdeki her varlıkta ve her zerrede boyutlar halinde mevcuttur. Holografik olarak gizlenen bu bilgiyi ancak ve ancak, holografik düzende yaratılmış insan beyni, kapasitesi oranında, özlerinde mevcut olan bilgiyi okuyarak açığa çıkarabilme kabiliyetine sahiptir. Yüce Allah her zerrede saklı olan bu bilgiyi “ biz onu dağlara taşlara verdik de taşıyamadılar, yalnız insan yüklendi “,diyerek insan beyninin kapasitesi oranında, özünde mevcut olan bilgileri okuyarak, açığa çıkarabileceğini ima etmektedir.

Bu bilgiyi deşifre edecek beyin kapasitesine her insan muhataptır. Fakat her insan böyle bir özelliğe sahip olduğunun farkında değildir.

Bu bağlamda, Hadis Rabban-i (kutsi) de “kim nefsini (kendini ) bilirse, Rabbini bilir”. Kulum bana nafilelerle yanaşmaktan daim olur, öyle ki onu severim. Onu sevdiğimde duyan kulağı, gören gözü, konuşan dili , kalbi olurum. O artık benimle işitir, benimle görür, benimle tutar. Göklerim, yerlerim beni almaz, kulumun kalbi beni alır. Kulum beni zikrettiği zaman, ben onun meclis arkadaşıyım. Kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşır; kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim diyerek”, kendini, beyninin holgrafik düzende yarattığı, hayal dünyasına hapseden insanın, ancak kendi özünü okuma kabiliyeti olduğunun farkına vardığı nispette, gerçek olan aleme kanat açıp, Kur’an-ı Kerim’in ilk ayeti “Oku “emrine mazhar olabileceğini buyurmuştur.

Nefsini (kendini), fena (yokluk) ile bilen; Rabbini (beka) varlık ile bilir.

O halde insanın varoluş sebebi, “kendinden kendine, kendisi ile manevi bir yolculuk yaparak, yaradanını tanımaktır diyebiliriz.

 
Toplam blog
: 57
: 4512
Kayıt tarihi
: 19.12.12
 
 

Kainatta nokta, nokta da kainat olan "İNSAN" İnsanı keşfetmek için cıkılan yolda bir yolcu sadece. ..