Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '15

 
Kategori
Anılar
 

Taşmescit

Taşmescit
 

Taşmescit, Çankırı


Taşmescit… Taşmescit… Sadece çocukluğumu geçirdiğim değil, bugünkü beni de oluşturan mekan. Çankırı merkezden izole, küçük bir tepenin başında, Selçuklu zamanından kalma muhteşem bir cami, altında yatır, zamanında şifahane olarak kullanılmış. Hemen bitişiğinde ağaçlık; yemyeşil, çocukların bugün arayıp bulamayacağı koşturma mekanı ve sonrasında başlayan üç yalnız apartman.

Taşmescit C Blok’ta kimse evini kilitlemezdi, hatta bazı dairelerin üzerinde anahtarlar dururdu. Sabah kahvaltısında buluşan apartmanın çocukları, bugün Münevver teyzedeki tepeleme patates kızartmasına gömüldüyse yarın Mürüvvet teyzenin gözlemesine dalardı, ertesi gün Aysel Anne ev sahibi olarak sucuklu yumurta yapardı, sanki yalnız başına kahvaltı yapmak haram gibiydi. Çocukluğumda, adamlığıyla, dürüstlüğüyle beni etkileyen Yakup Eğilmez ve itfaiyeci babası Arif Amca… Siyah beyaz televizyondan izlediğimiz Avrupa maçları, beyazlar benim takımım, siyahlar Yakup’un.  Arif Amca, İstanbul’dan konfeksiyon ürünleri getirip masanın üstüne dizer, ek gelir sağlamaya çalışırdı. Allah rahmet eylesin her haliyle adamdı, bugün burnumu sızlatacak kadar adamdı.

Mahalle çocuklarının lideri Necati Abi… Öyle çete lideri filan değil, dürüstlüğüyle ve çalışkanlığıyla herkesin örnek aldığı, herkesin üzerinde ağırlığı olan Necati Abi.  Mahallenin çocukları Ağaçlık’ta, önünde, törensel hareketlerle yemin ederek Galatasaraylı olurdu. Ben de Beşiktaşlı bir babanın oğlu olarak, 1986’da Necati Abi sayesinde Galatasaraylı oldum. Sabah 10’da Ağaçlık’a gider, 3-5 çocuk tek vuruş oynar, öğleden sonra maç yapar, akşam abilerin okuldan döndüğü mahalle maçına hazırlık yapardık. Sosyal ortamda kabul edilmenin ön koşulu iyi futbol oynamaktı, futboldan anlamaktı. Kavgayı, mücadeleyi, taktiği, arkadaşlığı en iyi bir futbol maçı özetler ve öğretirdi.

Necati Abi’nin babası Sadık Amca, apartmandaki en havalı adamdı. Belediye’de çalıştığı ve nikah memuru olduğu için evlerinde kutu kutu çikolatalar olurdu. İlk renkli televizyon onların evine geldi. İp gibi dizilmiş en az on çocuk dizüstü oturur renkli televizyonda merakla ve hevesle çizgi film izlerdik. ‘Unchain my heart’ o dönem dilimize düştü, tabi ezberleyip söylemeye çalışırken şekilden şekle girdi.

Dondurmacı Yaşar Amca… Haftanın en heyecanlı haberi, bütün mahalleyi çınlatan çıngırağıydı. Bütün yaramazlar, apar topar evden çıkar ve babacan, sevecen Yaşar Amca’nın etrafında halka oluştururdu. Kendi marifeti, tahtadan tablası ve okuyla Çarkıfelek yarışması yapar, kazanana bedava dondurma veya rengarenk Osmanlı macunu verirdi. Yaşar Amca kalbimizi hiç kırmadı, hepimizin gönlünü yaptı, hem de her zaman. Ardından gelen hurdacıya vermek üzere evden bir şeyler bulursan da kırmızı bir horoz şekerin olurdu.

Deli Zekiye… Birinci katta oturan, yalnız, gözlüklü, yaşlı Zekiye teyze.  Aşağıda cıvıldayan, ona göre gürültü koparan mahalle veletlerinin tepesinden bir kova suyu boca etmeyi  adet edinmişti. Farkında değildi ki, biz onu da oyuna çevirdik.  Balkonunu siper alıp çamurdan toplar yapar, karşı binada en yükseği vurmaya çalışırdık ki bütün cepheyi tekrar boyamak zorunda kalmışlardı. Genç, güzel, açık sözlü Nuray Teyze ve onun bütün apartman sakinlerine saz çalıp, türkü söyleyen iri yarı kocası, kızları yaramaz Mühibe. Hemen üstümüzde oturan komşumuz Satı Teyze ve onun altın günlerinde yaptığı kısır. Pilav üstü döner, ayran ve baklavanın bütün mahalleliye dağıtıldığı sünnet ve düğünler. Bizlik, kardeşlik  hissi… Kaşarlı tostu, Turbo sakızı ve Fruko gazozuyla bizim bakkal. Kara gününde hep yanında olan komşular… Taşmescit her zaman samimi her zaman sahici…

87’de, sünnetimden iki hafta sonra yatmaktan sıkılıp mahalleye çıkmıştım. Çocuklar farklı bir kaynaşma içindeydi. Tehlikeli bir işe soyunacaklardı belli ki. Elbette, ben de dışında kalamazdım. Hıdırlık Tepe’deki hurdalığa gidip, gerçek kamyonların, tırların içinde oynayacaktık. Hep beraber büyük keyif bir alıyorduk, ta ki palabıyıklı, kalın bacaklı tıknaz bekçi düdüğünü çınlatana kadar. Demir çaldığımızı zannetmiş ve küçücük çocukları güçlü bacaklarıyla kovalamaya başlamıştı. Sünnetli bir çocuk ne kadar koşabilirse ben de o kadar hızlı koşuyordum. Sonunda beni yakaladı ve sağlam bir Osmanlı tokadı akşetti. Her ne kadar Sadık Amca adama haddini bildirdiyse de biz canımızın yandığıyla kalmıştık. Hayatım boyunca illegal işlerden çekinmemi galiba o sağlam tokada borçluyum.

Taşmescit bana adamlığı öğütleyen, dürüstlüğün önemini öğreten, vicdanı, merhameti anlatan, beni oluşturan, hayata hazırlayan, yanlış yollardan alıkoyan yer. Taşmescit sekiz asırdır yerinde sapasağlam duran ruh ortamı…  

 
Toplam blog
: 37
: 1055
Kayıt tarihi
: 25.12.06
 
 

Bosphorus Investments, Atiye Residence, Gayrimenkul İçin Strateji Platformu (GİSP),  ODTÜ Şehir P..