Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Tatarların Kırılan Kalemi (Hesen Tufan) 1. Bölüm / Fırat YUMUN

Tatarların Kırılan Kalemi (Hesen Tufan) 1. Bölüm / Fırat YUMUN
 

I. BÖLÜM

Hesen Tufan, 9 Aralık 1900 yılında Tataristan’daki İske Karmet (Karmetbaş) köyünde dünyaya gelmiştir. Ailenin onuncu çocuğudur. Ona  Hisbulla adı verilir. Annesine son derece bağlıdır. Dönemindeki İslamiyet’i engelleyici  idare şekline rağmen, annesi Gölzade tarafından dini bir eğitimden geçirilmiştir. Annesi tarafından anlatılan hikayeler sayesinde, dünyayı tanımaya ve tanıdığı kadarıyla da, dünyayı sevmeye başlamıştır.

Eğitiminin bir bölümü de babası Fehrulla (1849-1924) tarafından tamamlanmaya çalışılıyordu. Hesen Tufan’a okuma yazmayı babası öğretmişti. Babasıyla olmaktan büyük zevk alan Hesen Tufan, öğrendiği iş becerilerinin ve el sanatlarının, çoğunu babasına borçludur. Çünkü babası hem çiftçidir, hem de işçidir. Birçok iş becerisine ve tecrübesine sahiptir. Madencilik, ormancılık, demircilik, saat tamirciliği gibi birçok işte çalışmıştır.

İski Karmet köyü 20. yüzyılda Çarlık Rusya’sında önemli bir yer tutmaktaydı. Bu küçük köy, Çarlık yönetimi tarafından Hıristiyanlaştırma politikasının uygulandığı bir yerdi. Hem Ruslaştırma, hem de Hıristiyanlaştırma tehditlerine maruz kalınması, uygulanan baskılar, tehditler, sürgünler, ölümler yüzünden; köy halkı bilinçli bir şekilde, dinlerine ve kültürlerine sahip çıkmaya başladılar.

Hesen Tufan’ın babası her ne kadar oğluna iş becerileri ve okuma yazma öğretse de, annesinin öğretileri çok farklı oluyordu. Hesen Tufan annesi sayesinde dilini, geleneğini, göreneğini, kültürünü öğreniyordu. O doğmadan önce de üzerlerinde var olan Rus baskısından, annesi sayesinde haberdar oluyordu. Annesi tarafından sağlam bir Tatar erkeği olarak yetiştiriliyordu. Yeni bir soluk, yeni bir direniş gücü olarak, bayrak Hesen Tufan’a teslim ediliyordu.

Hesen Tufan da kendisine öğretilenler sayesinde, kendisine teslim edilen bayrağı, bir sonraki nesillere aktarma yükünü omuzlarına almayı kabul eder. Entelektüel sayılabilecek ailesinden verilen her türlü bilgiyi, dağarcığına yerleştirir.

Hesen Tufan’ın dört ağabeyi bebeklik çağlarındayken ölmüştür. Ailesinden geriye dört ağabey ve bir ablası kalmıştır. Hesen Tufan’ın köy yaşantısında, ağabeylerini sürekli olarak görebilme imkanı pek olmamıştır. Yaşanan ekonomik zorluklar yüzünden köylerinden uzaklara gitmek zorunda kalan gençler arasında şairin ağabeyleri de bulunmaktadır. Özellikle Ural’daki fabrika ve maden ocakları; Sibirya ve Lena civarındaki Bodaybo altın madenleri çalışma mekanlarıdır. En büyük ağabeysi Segıty (1868-1942) eğitim almamıştır. Fakat diğer ağabeyleri  kendilerini aydın statüsüne yükseltebilecek bir eğitim almışlardır. Diğer ağabeysi Möhitdin (1877-1964) bir yandan madenlerde çalışırken, bir yandan öğretmenlik, hatta mollalık dahi yapmıştır. Hesen Tufan’ın 1922 yılında tifo yüzünden kaybettiği ağabeysi Kasıym, ünlü Galiye Medrese’sinde yetişmiş ilk öğrencilerdendir.

Çalışmak için köyden ayrılan ağabeylerin ortak özelliği, yanlarında birçok değişik kitaplarla evlerine dönmeleriydi. Okumaya, öğrenmeye ve öğrendikleriyle çevrelerini aydınlatmaya bu kadar meraklı olan aile oldukça geniş bir kütüphaneye sahipti. Baba Fehrulla, bildiklerini önce ailesiyle paylaşıyordu önce çocuklarını eğitiyordu. Daha sonra, adım adım bu öğretiyi çevresine yayıyordu. İş için gittiği değişik köylere küçük oğlunu, yani Hisbulla’yı da götürüyordu.

Ona teoride öğrettiği bilgileri, pratiğe çevirmenin gayreti içerisindeydi. Ekin biçmeyi, marangozluk yapmayı, maden kazmayı birebir öğretmişti. Babasının bir tek amacı vardı: Kendi bildiklerini, çocuklarına öğretmek.

Çarlık rejimi esnasında, Hıristiyanlık haricinde hiçbir dine tahammül edilemiyordu. Bu yüzden de en alt yapıdan başlayarak, her topluluk Hıristiyanlaştırılıyordu. Büyük bir coğrafyaya sahip olan Çarlık, küçük köylerden başlayarak, Ortadoks kilisesinin desteğiyle, Tatar köyleri üzerinde büyük bir baskı uygulamaya başlamıştı. Hesen Tufan’ın köyü İski Karmet’de bu baskılara maruz kalan köylerdendi. Fakat baskı ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar şiddetli olursa olsun, köylüler İslamiyet’i bırakmamışlardı. Bir kısım köylü uygulanan baskılar yüzünden Hıristiyanlığa geçmiş olsalar da, daha sonra tekrar İslamiyet’e geri dönmüşlerdi. Bütün bunlar ise bir takım ayaklanmalar ve iç savaşlar sayesinde olmuştu.

14-26 Aralık  1825 Dekabrstler isyanı; 1830-31 Leh ayaklanması; 1832-59 Şeyh Şamil Direnişi gibi birliktelik öngören hareketler sonunda, Hıristiyanlaştırma politikası pek fazla etkili olamamıştır. Bu yüzden Çarlık,  psikolojik olarak aşağılama politikasına girerek, Müslüman köylülerine otpavşiyler, yani “dinden çıkanlar” demeye başlamışlardır.

Kiliseyle bir ilgileri olmayan Müslümanlar doğal olarak düğünlerini kendi dini inançlarına göre yaparlarken; kilisede yapılmayan düğünler Çarlık tarafından geçersiz sayılmıştır. Doğan çocuklar ise evlilik dışı olmuş gibi gösterilmiştir. Çocuklar yetişkin olduklarında ise bu ağır yükle beraber yaşamışlardır. Resmi evraklara anne isimleriyle birlikte kaydedilmişlerdir.  Bu yüzden Hesen Tufan da annesinin adını 1905 yılına kadar kullanmıştır. (O tarihe kadar şair Hisbulla Gölzizin olarak tanınıyordu.)

Tatarlar yerleşim yerlerinde dini vecibelerini yerine getiremiyorlardı. Ne bir cami, ne mescit, ne de okul bulunmuyordu. Bütün bunlar kanunen yasaklanmıştı. Okuma yazma bilen köylüler  ise mescit haline getirdikleri evlerde, gelecekleri olan çocuklara, dini eğitim veriyorlardı. Köylerdeki jurnaller  sayesinde, ani baskınlar oluyor ve bu yerler kapatılarak, öğretmenlik yapanlar cezalandırılıyordu.  Fakat her şeye rağmen, bir ev kapatılıyorsa, başka bir ev, illaki açılıyordu. Eğitimler de devam ediyordu. Köydeki eğitmenlerin başında Hisbulla’nın babası geliyordu.

Bolşevikler komitesi 1904 yılında Bakü’de büyük bir grevi organize etti. Grev başarıyla sonuçlanınca, petrol işçileriyle patronlar arasında Rus işçi sınıfı tarihinde bir ilk yaşandı ve toplu sözleşme protokolü imzalandı. Bu başarılı grevden etkilenen işçiler, Rusya’nın birçok yerinde eylemler yaptı.

Çarlık yönetimi işi sıkı tutmaya çalışmış ve bu işçilerin arasına ajanlarını yerleştirmişti. Gapon ismindeki papaz, Ohranka  ajanı olarak Rus Fabrika İşçileri adlı bir örgüt kurdu. Gapon’un getirdiği teklifle işçiler sıkıntılarını dile getirerek, Çar II. Nikolay’dan sorunlarını çözmesini isteyecekti. Bu sayede de, isyanlar hafifleyecek, zamanla ortadan kalkacaktı. Plan buydu, fakat istenildiği gibi olmadı. Çar kararını değiştirerek, kalabalık işçi topluluklarına ateş açtırınca, tarihe Kanlı Pazar olarak geçen olayın meydana gelmesine neden oldu. Gapon’un bir ajan olduğu anlaşıldığında, bir eylemci tarafından öldürüldü. Ortalık iyice karıştı. Birçok fabrika kapandı. Yaklaşık 100 bin kişi işsiz kaldı.

Sokaklardaki eylemciler “Kahrolsun zorbalık” diye sloganlar atıyorlardı. İşçiler ve köylüler bu tür olaylar yüzünden, sosyal demokrat partilere sıcak bakmaya başladılar. Sonuçta 1905 devriminin kıvılcımı bu tür hareketler oldu.

1905 devrimiyle çok zor duruma düşen Çar II. Nikolay, Ekim Manifestosu’nu yayınlayarak, seçilmiş bir meclis (Duma) açılması sözünü verdi. İlk müspet gelişme, soyadların değiştirilmesiyle başladı. Hisbulla Gölzizin’in ailesi Hezretov soyadını aldı.

I. BÖLÜMÜN SONU

 
Toplam blog
: 7
: 1481
Kayıt tarihi
: 09.09.11
 
 

5 Kasım 1975 Erzurum doğumlu. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü Dramat..