Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Tatil Bitti Başım Halen Dumanlı

Tatil Bitti Başım Halen Dumanlı
 

Bir doğa harikası Patara


Tatil sonrası haftanın ilk iş gününde insanın ayakları işyerine doğru bir türlü yönelmiyor. Halen tatil sonrası sendromlardayım. Sabah erkenden zar zor kalkıyorum ve büyük bir iştahsızlıkla hazırlıklara başlayıp işin yolunu tutuyorum ama ı ıh, çok keyifsiz bir durum. Sanırım bu hafta böyle geçecek. Artık önümüzdeki haftaya durumu kurtarırız.

Koca bir dokuz gün… Dile kolay… Uzun zaman olmuştu bu denli uzun bir tatil yapmayalı. Bütün bir Akdeniz ve Ege kıyı bandını bir bir dolaşarak soluğu Altınoluk’ta almak bir hayli eğlenceli oldu. Zor ama en nihayetinde eğlenceli bir tatildi. Ve bu tatil bir gerçeğide alenen gözümüzün içerisine sokuverdi. “Akdeniz ve Ege kıyı bandı bitmiş.” Yanlış okumadınız. Kimi birkaç istisna dışında gezip görmüş olduğum bütün tatil beldeleri, “tatil beldesi” olmaktan çıkmış, tümüyle bir ızdırap merkezleri haline dönüşmüş. Tatil beldesi diye bildiğimiz Akdeniz ve Ege’nin kıyı sahili, bir bir “Tatil beldesi” olma özelliğini yitirmiş.

Bayram tatili yolculuğumuz İstanbul’dan, Antalya’ya gelen yeğenim, eşi ve henüz daha bir yaşında olan minik kızları Ayris’in katılımıyla 27 Ağustos sabahı erken bir saatte Antalya’nın batı istikametine doğru yol alarak başladı. Yeğenim ve ailesi daha önce Antalya’da bulunan otellerde rezervasyon yapmak suretiyle tatillerini değerlendiriyorlardı. Bu defaki tatil hayli farklı bir şekilde değerlendirilecek bir tatil formatıydı ve daha çok gezmek ve yeni yerler görmek üzerine kuruluydu. Bu sebepten ötürü yapmış olduğumuz tatil programında ilk durağımızı Pahselis Koyu oluşturuyordu ve Phaselis Koyu’nda sabah erkenden öğle saatlerine kadar denize girip güneşlenecektik. Nitekim aynen öylede yaptık. Sabah erken bir saatte ve henüz daha birkaç insanın ziyaret etmiş olduğu Pahselis Koyu’nda denize girmenin tadı bir başka oldu. Sessiz ve sakin bir ortamda Phaselis Koyu’nun ılık suyuna kendimizi bıraktık ve öğle saatleri geldiğinde Phaselis Koyu’nu ağır ağır terk etmeye koyulduk. Hemen ardından ikinci durağımız Adrasan Koyu oldu. Adrasan Koyu’nda bir gece konaklayacaktık ve ben Adrasan Koyu’nda gece yarısına kadar keyifle rakımı yudumlayacaktım. Adrasan Koyu her zamanki gibiydi. Fazla kalabalık olmayan, sessiz ve sakin bir belde olma özelliğini koruyordu. Bu yıl ilk gidişim oldu Adrasan Koyuna. Devrisi gün sabah yönümüzü Kaş istikametine çevirdik ve Kaş’a doğru giderken, kimi irili ufaklı koylarda denize girmeyide ihmal etmiyorduk. Akşama doğru Kaş’a ulaştık. Kaş çok sevdiğimi bir tatil kasabası… Kendine özgü bir sadeliği, sevecenliği ve naifliği var Kaş’ın. Manzarası ise… Sanırım anlatmak bile gereksiz. Tek kelimeyle “büyüleyici”… Akşam saatlerinde Kaş sokaklarında dolaşmaya çıktık. Her yan tıklım tıklım doluydu. Restaurantlar, kafeler, eğence yerleri insan kaynıyordu. Kalacak otel dahi bulmakta zorlanmamızdan belliydi Kaş’ın bir hayli kalabalık olduğu. Geceyi Kaş’ta geçirdik ve bir sonraki gün yönümüzü Patara’ya çevirdik. Patara, Lykia’nın başkenti. 13 km uzunluğunda el değmemiş ve betonunun zerresinin girmediği bir kumsala sahip Patara. Dalgalı deniziyle, incecik kumuyla Patara tatil beldeleri içerisinde apayrı bir yere sahip. Patara’da dalgalarla oynamak ve o dalgalarla adeta mücadele etmek ve savaşmak bir hayli keyifli. Kendinizi bırakıyorsunuz o büyük dalgaların içerisine, dalga sizi kıyıya bir güzel atıveriyor. Ve tekrar içerisine çekiyor, bir daha kıyıya vuruyor. Şayet pratik davranabiliyorsanız dalganın şiddetinden bir nebze olsun kendinizi kurtarabiliyorsunuz. Patara, henüz daha el değmemiş ve bozulmamış ender tatil beldelerinden birisi. Patara’nın antik kent sınırları içerisine girdiğiniz andan itibaren beton namına en küçük bir yapıya rastlamıyorsunuz. Duş kabinlerinden, tuvalet ihtiyacına kadar olan her şeyde ahşap kullanılmış. Umarım Patara’nın bu hali korunur. Şayet turizmciler Patara’ya gözlerini dikerlerse ve bu göz dikme karşılıksız kalmazsa, ülkemiz açısından önemli bir değer kaybedilmiş olur. Zira Patara sit alanından çıkarılıp imara açılırsa ve turizmciler Patara sahillerine göz dikerse, bu sahile en az yüz tane beş yıldızlı otel sığdırılır. Umarım böyle bir şey yaşanmaz Patara sahilinde.

Bayram tatilimizi Patara sonrasında Ölüdeniz’de devam ettirdik. Ölüdeniz bildiğiniz gibi. Belcekız Plajı, Yamaç paraşütü ve eğlence… Özellikle Hisarönü tam bir eğlence dünyasına dönüşmüş. Eğlence yönünden belki bir Bodrum, Marmaris ayarında değil ama şu anki gelişme ivmesi bir süre sonra Bodrum ayarını yakalar diye düşünüyorum.

Ölüdeniz’de ve diğer tatil beldelerinde turizmin Antalya’dan çok daha farklı olduğunu sokaklarda insanların bolluğundan anlıyorsunuz. Antalya’da her şey dahil sistem hakim olduğu için kent merkezi ve eğlence yerlerine daha çok Antalya’da yaşayan yerel halk icabet ediyor. Antalya’yı ziyarete gelen turiste Antalya caddelerinde rastlamak pek de olası değil. Zaman zaman kent merkezine şehir turları düzenleniyor olsada genel olarak Antalya’da turist öyle gözle görülür nitelikte kent esnafına gelir bırakmıyor. Antalya dışındaki işte bahsini etmeye çalıştığımız başta Ölüdeniz olmak üzere diğer bütün tatil beldelerinde yarım pansiyon veya oda kahvaltı uygulaması olduğundan turistlerin hemen hemen tamamı akşam saatlerinde dışarıda oluyor ve akşam yemeklerini belde restaurantlarında yiyorlar ve yine beldedeki eğlence mekânlarına akın ediyorlar. Dolayısıyla Ölüdeniz’de geçirdiğimi akşamda, Ölüdeniz sokakları ve Hisarönü adeta insan kaynıyordu. Pek tabii ki esnafında yüzü gülüyordu.

Ölüdeniz sonrasındaki durağımız Göçek oldu. Göçek’te birkaç saat dolaşıp öğle yemeği yedikten sonra Dalyan istikametine doğru devam ettik. Göçek tatil beldeleri içerisinde yaşanabilir özellikleri olan temiz, şirin ve yeşili, denizi bol bir sahil beldesi. Dinlence açısından bire bir... Sessizliği ise tek kelimeyle harikaydı. Bir sonraki durağımız olan Dalyan ise büyüleyici bir doğal güzelliğe sahip. Dalyan’da aynen Patara gibi el değmemiş nadir beldelerden birisi. İztuzu plajında birkaç saat denize girdikten sonra Datça istikametine yönümüzü çevirdik. Bilindiği gibi Datça’ya gidebilmek için illaki Marmaris’ten geçmek gerekiyor. Ne var ki biz Marmaris’te durmadık ve direkt olarak Datça istikametine devam ettik. Zira Marmaris benim için bir tatil beldesi olma özelliğini tümüyle yitirmiş bir yer. Bir tatil beldesi demek bile anlamsız Marmaris için. Şehirleşmiş bir kasaba. Bir şehirde olması gereken ne varsa Marmaris’te hepsinden fazlasıyla var. Çarpık kentleşme, bol miktarda AVM, merkeze yığılı olan petrol istasyonları ve sairler. Trafik keşmekeşi ise cabası. Ne var ki Marmaris’le, Datça arası tam bir seyirlik yol. Güzergâhın her iki yanıda bir görsel şölen gibi. El değmemiş koylar, ormanlar… Yaklaşık 1 saatlik bir yolculuk sonrasında Datça’ya ulaştık ve Datça’da diğer o bildik sahil kasabalarından farksızdı. Çarpık yapılaşmanın diz boyu olduğu, ikinci konut alanlarının her yeri işgal ettiği ve Datça merkezini alabildiğine bozduğu bir beldeye dönüşmüş durumda. Datça’da bir gece konakladık ve devrisi gün sabah erkenden Knidos’a kadar yolumuza devam ettik. Knidos Ege ve Akdeniz’in birbiriyle birleştiği en uç nokta. Datça ve Knidos arası hiçbir şekilde el değmemiş ve bozulmamış bir bölge. Onlarca koyun bulunduğu bu bölgede bir birinden şirin küçük köyler bol miktarda var. Yaka Köyü’nün hemen birkaç kilo metre aşağısında muhteşem bir koy olan Palamut Koyu’nda denize girdik. Palamut Koyu tek kelimeyle harika bir koy. Tertemiz bir deniz ve sessizlik Palamut Koyu’nun en belirgin özelliğiydi. Palamut Koyu’ndaki aktivite sonrasında yeniden gerisin geri döndük ve yönümüzü Didim’e çevirdik. Didim’e geldiğimizde hakikaten üzüntü verici bir manzarayla karşılaştık. Uzun yıllar öncesinde tatil beldesi diye bildiğimiz Didim, tümüyle bu özelliğini yitirmiş. Datça’da olduğu gibi Didim’de ikinci konut alanlarından yeterince nasiplenmiş. Oldukça geniş bir alan kooperatiflere tahsis edilmek suretiyle tatil siteleri üretilmiş. Haliyle böyle bir yapılaşma tatil beldelerini alabildiğine bitirmiş, yok etmiş ve bir doğa harikası olan belde her türlü çarpık yapıyı içerisinde barındırır olmuş. Denizin hemen yanı başına kurulmuş olan otellerse cabası. Didim’in içler hali acısını gördükten sonra Didim’de kalmanın anlamsız olduğunu düşündük ve Selçuk iskametine doğru yolumuza devam ettik. Efes’i gezmek gibi bir niyetimiz vardı. Selçuk’a doğru yol alırken verdiğimiz molalar nedeniyle akşam geç saatlerde Selçuk’a ulaştık ve 16.yüzyıldan kalma şirin bir pansiyonda geceyi geçirdik. Sabah erkenden kalkmış olmamıza rağmen ancak öğlen saatlerinde kenti gezmeye başladık ama tabi buna gezmek denirse… İğne atılsa yere düşmeyecek bir kalabalık vardı Efes’te. Bu kalabalık içerisinde ancak yürüyebiliyorsunuz ve genel geçer bir şekilde bu denli muhteşem bir görsel agorayı gezebiliyorsunuz. Efes gezisi sonrasında yönümüzü Foça’ya çevirdik. Eski Foça’ya geldiğimizde Didim’deki manzaradan farklı bir şey yoktu. İkinci konut alanları aynen Foça’yı da yiyip bitirmiş ve tatil beldesi olma özelliğini kaybettirmişti. Eski Foça’da fazla zaman kaybetmeden Yeni Foça’ya doğru yol almaya başladık ve aynı şeyi Yeni Foça’da da görünce Ege kıyı sahilinin yağmalanmayan bir noktasının kalmadığına kanaat ettik ve en doğrusunun Altınoluk’ta noktayı koymak gerektiğine karar verdik. Altınoluk’ta ve çevresinde inanılmaz düzeyde bir kalabalık vardı. Zaten bölge bir tatil beldesi olmaktan çıkmış durumda. Zeytinlikler bir bir talan edilmiş ve heryan hızla yapılaşır hale gelmişti Altınoluk ve çevresinde. Uzun yıllardan beri Altınoluk’ta yaşamlarını sürdüren ablamlarda iki gece kaldıktan sonra yeğenim ve ailesi İstanbul’a döndü ve bizde 3 Eylül sabahı Antalya’ya dönüş yaptık. Cumartesi günü akşam saatlerinde Antalya’ya geldiğimizde bir somut gerçek gözüme batmış oldu. Her ne kadar Antalya’yı eleştiriyor olsak da diğer tatil beldelerini, özellikle Ege kıyılarının şu son halini gördükten sonra Antalya hakikaten cennet gibi geliyor insana. Tabi Antalya’nın eleştirilecek çok yönü var. Böyle giderse Antalya çevreside bütün özelliklerini bir bir yitirecek. Hoş kent merkezi turizm kenti olma özelliğini fazlasıyla yitirmiş olsada, henüz bir Phaselis, Adrasan, Kaş, Kalkan, Patara gibi yerler tatil beldesi olma özelliklerini fazlasıyla koruyorlar.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..