Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '08

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Tatile çıkıyorum ama...

Cennet vatanımın cennet köşelerinden birinde yaklaşık olarak on günlük bir tatile çıkıyorum . Huzur bulmaya çalışacağım ve hayatımın en büyük aşkı denizin kıyısında kafamı dinleyeceğim . Her ne kadar mümkün olmasa da kendimden kaçmaya çalışacağım . “ Senin çıkacağın tatilden bize ne ? “ diyebilirsiniz . Bunun açıklamasını elime bir hesap makinası alıp size anlatayım .

Bugüne kadar 38 blog yazmışım . Bu bloglardan bir bölümünü Deren ‘ in hayatı oluşturuyor .İlk öykümün ana karakteri olan Deren oluşturuyor yani . En fazla okunan hadi biraz karamsar düşünürsek en fazla tıklanan bloğum 569 kere açılmış . Şimdi elimdeki hesap makinasının açma düğmesine basıyorum ve başlıyorum hesaplamaya . Diyelim ki 569 kere bloğumu tıklayan kişilerden 269 tanesi yanlışlıkla tıklamış olsun . Geriye kaldı 300 . Bu üç yüz kişiden 250 tanesi meraktan açtı diyelim . Geriye kaldı 50 . Bu 50 kişiden 40 kişi de beni okumaktan vazgeçti diyelim . Geriye kalan okur sayım amatör bir yazar için dünya ve Türkiye nüfusuna oranla oldukça az ama onlar benim okuyucularım . Dünya için küçük ama benim için büyük bir sayı . Günün birinde bir öykü kitabı çıkarırsam eğer , belki de kitabımı almak isteyecek olan bu on kişiye , yazar olarak saygımdan dolayı beni merak etmesinler diye hayal ettiğimden , tatile çıkacağımı onlarla paylaşmak istedim . Hayal etmek de para ile değil ya . . .

Keşke tatilden döndüğümde ülkem , dünya ve kendi adıma iyi yönde gelişmeleri yaşabilsem . Dün , Berat Kandiliydi . Yaradan ‘ a inanan bir Müslüman olarak gelecekteki hayallerim için dua ettim . Ne bencil bir insan , hep kendi geleceği için dua etmiş diyorsanız , çok yanılıyorsunuz . Gelecekteki hayallerim için dua ettim elbetteki . Çünkü ben , geçmişte değil gelecekte yaşayacağım .Kaybettiğim sevdiklerim için dua ettim , şehitlerimiz için dua ettim , vatanım ‘ ın bağımsızlığı ve özgürlüğü için dua ettim . Ata ‘nın dediği gibi muasır medeniyetlere ulaştığımız hatta onları geçtiğimizi biz göremesek bile torunlarımızın veyahut bizden sonraki neslin mümkün olan en kısa zamanda görmesi için dua ettim . Kendim ve ülkem için hedeflediklerimi başarmak için dua ettim . Dilerim , Yüce Yaradan , dualarımı kabul etmiştir .

Ulusal bir kanalda camilerimizden canlı olarak yayınlanan mevlüt programını izliyordum . Kutsal kitabımız Kuran ‘ı Kerimden dualar okundu , ilahiler söylendi ve cami hocası konuşmasına başladı . Konuşmasındaki bir kelime grubu özellikle dikkatimi çekti . “Arsası pahalı olan bu coğrafya “ diye başlayan kelime grubunu duyunca kaşlarım biraz çatıldı . Sizi bilmem ama benim bu kelime grubu ile ilgili yorumum şu idi :

“ Bağımsızlık ve özgürlük için her karış toprağı şehit kanları ile sulanmış bu cennet vatanın , sınırlarının ve Türkiye Cumhuriyeti ‘ nin korunması için canlarını hiçe sayan ve canlarını feda eden veyahut gazi olan aziz Mehmetçilerimiz , bedel olarak kimi zaman canlarını , kimi zaman bacaklarını , kimi zaman kollarını , kimi zaman gözlerini ve belki de kimi zaman sağlıklarını kaybetmişlerdir . Benim görüşüme göre “Arsası pahalı olan bu coğrafya “ ile kastedilmek istenen , Ulu Önder ‘in deyimi ile bu sevgili yurt için feda edilen canlar ödenen maddi bedellerden çok manevi bedeller idi . “

Keşke elim kolum bağlı olmasaydı . Keşke şanlı Türk Bayrağına sarılmış tabutlarıyla son yolculuklarına uğurlanan şehitlerimizin tabutuna ben de bir omuz atabilseydim . Keşke mezarlarına bir karış toprak atabilseydim . Geride kalanlarının gözyaşlarını silebilseydim . Bir nebze olsun acılarını azaltabilseydim . Evet , onlar analarının kınalı kuzusu , babalarının ciğeri , kiminin babası , kiminin sevgili eşi , kiminin nişanlısı , kiminin dayısı , amcası , abisi , kardeşi veyahut arkadaşı ama benim şehidim , bizim şehitlerimiz onlar . Hangi kelime anlatabilir ki acımızı ? Hangi kelime anlatabilir ki Mehmetçiklerimize olan minnettarlığımızı ? Sizi bilmem ama ben onların bizi izlediğine inanıyorum kaybettiğimiz tüm sevdiklerimiz gibi . Kelimeler kifayetsiz ama “ BU VATAN SİZE MİNNETTARDIR .” Ve Türk Ulusunun bir ferdi olarak bir gün sizin karşınıza çıktığımda başım asla eğik olmayacak .

Ve 17 Ağustos 2008 . Türkiye ‘ de acılara , ölümlere , yıkımlara neden olan büyük depremin ardından 9 sene geçmiş . 17 Ağustos 1999 yılına dönüyorum . Uyku sersemiyle olanı biteni anlamaya çalışıyorum .Yazın sıcağında camlara dolu vuracak değil ya . Hadi diyelim ki camlara vuran doluydu ayaklarımın kaymasına ve başımın dönmesine ne demeli . Olan biteni anlayana kadar yaklaşık 45 saniyelik sarsıntı geçmişti . Gökyüzüne baktım . Belki milyarlarca yıldız . Daha önce gökyüzünü hiç böyle görmemiştim . Mahallede acı bir telaş .Herkes evlerinden üzerine ne geçirdiyse fırlamış .Telefonlar çalışmıyor .Kimse yakınlarına ulaşamıyor . Bir mahalle sakininin radyosundan haberleri dinliyorum .Depremin bilançosu ağır . Eli kolu bağlı olmanın en acı yanı .Kuş olup yakınlarına ulaşamazsın ki . Acaba iyiler mi ? Acaba yaşıyorlar mı ? Yoksa yıkıntıların arasında hayatta kalma mücadelesi mi veriyorlar ? Bilemiyorsun işte . . . O an hiçbir şey bilemiyorsun , atlayıp arabana sevdiklerine ulaşamıyorsun . . . Yollarda sadece sen yoksun . Sevdiklerine ulaşmak isteyen pek çok insan var . Arabanı yolda bırakıp koşarak gitmek istiyorsun ama koşamıyorsun . Kahretsin ki elin kolun bağlı . Ah o insanın kolunu kanadını kıran çaresizlik yok mu ? Hiçbir şey yapamamanın çaresizliği . . . Böyle zamanlarda ben Yaradan ‘ a sığınıyorum , dua ediyorum . . . Çünkü elimden başka bir şey gelmiyor . . . Yapmak istemediğimden değil , yapamadığımdan . . .

Ve tekrar 17 Ağustos 2008 tarihine geri dönüyorum . Uzmanlar , 30 sene içinde büyük bir deprem bekliyor . Depremin olması kaçınılmaz ve önlenemez bir gerçek . Çünkü deprem bir doğa olayı . Savaş gibi değil yani . . . Acıların ve ölümlerin olmaması , yıkımların en az olması ve gönül ister ki hiç olmaması için gerekli önlemlerin alınması şart . Bazı önlemler alınıyor belki ama yapılan haberler gösteriyor ki alınan önlemler yetersiz . Eğer bir an önce gerçekten yapılması gerekenler yapılmaz ise korkarım ki Türkiye’mi acılar , ölümler ve yıkımlar bekliyor . Dilerim ben yanılıyorumdur . . .

Tatilden önceki bu son yazımda sınır komşumuz Gürcistan’da olan savaşı yazmadan geçemezdim . Savaşın siyasi kısmından değil acı ve hüzün dolu kısmından söz etmek istiyorum . Muhabirlerimiz daha önceki yazılarımdan birinde de yazdığım gibi ölümle her an burun buruna geliyorlar , sağlıklı haber vermek için canlarını tehlikeye atıp yaralanıyor . Dünya basını için de aynı şey söz konusu tabi ki . Cansız bir nesne olmadığım için ve takdir edersiniz ki doğal olarak tepki veren , duyarsız kalamayan bir insan olduğum için şükür ki en azından kelimelerle ifade edebiliyorum hissettiklerimi . Savaşın acı yüzü . . . Her an tetikte bekleyen askerler . . .Enkaz halindeki savaş araçları . . .Hemen yanında cansız bir askerin bedeni . . . Yaşanan ölümler . . . Yıkıntılar . . . Hayatta kalma mücadelesi . . . Bir hastane sığınağı . . . Zor şartlar altında hastaları iyileştirmeye çalışan doktorlar ve hemşireler . . . İyileşmeyi bekleyen , gözlerinden umutsuzluk okunan yaralılar . . . Yurtlarını terk etmek zorunda kalan insanlar . . . Hayatın izleri yüzlerinde okunan ak saçlı yaşlılar . . . Yüzlerinde savaş yüzünden bir çizgi daha oluşmuş . . . Annesinin kucağında kıvırcık saçlı bir bebek . . . Elinde yeni çıkmaya başlayan dişleri ile yemeğe çalıştığı peksimet . . . Kaşlarını çatmış . . .Ne o çocuk , savaşı anlayacak kadar büyüdün mü sen ?

Değişik ruh halleri içinde çıkıyorum bu tatile . . . Yazılarıma tatildeyken de devam edeceğim ama ancak tatil dönüşü siz değerli okurlarımla buluşturacağım onları . . .

Görüşmek dileği ile değerli okurlar . . . Şimdilik HOŞÇAKALIN . . .

 
Toplam blog
: 149
: 435
Kayıt tarihi
: 24.06.08
 
 

1999 yılında Ted Kdz Ereğli Kolejinden, 2003 yılında İstanbul Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyat..