Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '07

 
Kategori
Kültürler
 

Tatille evrimleşen kıyafetler

Tatille evrimleşen kıyafetler
 

Çok da muhafazakâr sayılmayacak bir ilde yaşıyor da olsam, içinde yer aldığım toplumda, denizden uzak olan her memleketin giyim tarzı ortalaması gereğince, vücudun yalnızca el, kol ve yüz kısımlarını açıkta bırakan bir giyim geleneği vardır.

Örneğin kısa pantolon ya da şort giymek erkekler için çok yaygın bir giyim tarzı değildir bizim buralarda. Genç kızların son yılların modası gereği göbeklerini utangaçça da olsa açıkta bırakma uğraşları dışında, bayanlarda da giysinin kapladığı alan ile vücudun yüzölçümü arasında belirli bir dengenin korunduğunu söyleyebilirim.

Ancak geçen hafta yaptığım tatilde, insanların giyim alışkanlıklarının aslında zamansal bir gelişmeden çok, mekânsal bir değişime tabi olduğuna bir kez daha tanıklık ettim. Ülkemin en muhafazakâr yerleşim yerlerinden de gelseler, insanların, giydikleri giysilerin vücutlarının çok az bir kısmını kapatan giyim tarzlarına ne kadar çabuk uyum sağladıklarını gözlemledim. Elbette insanların zihinlerinde, onların giyim şekillerini belirleyen kültürel dokularında ani değişimler olduğunu iddia etmiyorum.

Benim denk geldiğim bu insanlar rahat giyim tarzları ile sorunlu insanlar değildir muhakkak. Yani ortalıkta hiçbir zorlama yokken, memleketinde kara çarşaf giyip de, tatile çıktığında tüm dünya görüşlerinde soyutlanıp açılıp saçıldıklarını söylemiyorum.

Toplumsal bir baskının varlığını öne sürerek, bu çift kişilikliliğe varan ikiyüzlülüğü sergileyebilecek insanlar vardır elbette. Ama konumuz bu kişilik dengesi bozuk insanlar değil.

Diğer yanıyla giyim tarzları otoriter bir baskı ile belirlenen insanlarda, bu tarz ani giyim farklılıkları yaşayabilirler. Bunun en güzel örneğini yakın bir zamana kadar ülkemizde tatil yapma hakkı olan İran vatandaşları sergiliyorlardı. Kendilerini ülkemize taşıyan uçaklardan iner inmez, kendi ülkelerindeki giyim tarzlarından anında uzaklaşıyorlardı. Ama konumuz bu insanlarda değil.

Ancak konumuz olan insanların yani diğer bir tanımla içinde yer aldığımız çoğunluğun, yukarıda konumuz olmadığını düşündüğüm iki tür insan tiplemesinin ortasında bir yerde olduğunu iddia ediyorum. Örneğin Ankara’da yaşıyorsunuz ve yaz sıcağında, iş saatleri dışında bir giyim tarzınız var. Ve büyük olasılıkla bu tarz, denizden uzak bir kentin gerektirdiği ölçüde. iyi bir olasılıkla keten ve mümkünse ince kumaştan bir pantolon ve kısa kollu bir tişörttür. Modelleri sizin giyim tarzınıza göre değişir, ama kabaca bu formatta giyiniriz.

Ancak tatil dediğimiz o mekânsal değişim, giyim tarzımıza dair tüm zihniyetinizde de baştan ayağa yeniliyor sanki. Kendi yaşam alanımızda, evimizde tek başına iken bile giyemeyeceğimiz şeyleri, denizin ve güneşin kesişme noktalarında bir üniforma olarak algılamaya başlıyoruz. Güneşin vücudumuzun en ücra noktalarına temas etmesini kolaylaştırmanın yollarını araştırıyoruz.

Elbette bu değişim aniden yaşanmıyor. Önceleri ürkek, çekingen adımlarla başlıyor giysi evrimimiz. Kısa pantolon ve tişörtle başlayan ilk adımlar şort, mayo üstü havlu, mayo üstü tunik, tül pantolon ve elbiselerle yola devam ederken, çok da uzun olmayan bir zaman diliminde erkekler için mayo, bayanlar için bikini yeterli hale geliyor.

Önceleri yalnızca suyla temas anlarında tercih edilen bu kıyafet, zaman ilerledikçe tüm mekânlar için geçerli olmaya başlıyor. Bir süre sonra yemek yeme anlarınızda bile avuç içi elbiseleri tercih ettiğinizi fark ediyorsunuz. Tüm dinlence anları, yemek mekânları, sohbet ortamları ve spor etkinlikleri için geçerli hale gelmeye başlıyor bu tarz.

Zamanla tatil mekânına ilk gün gelenler ile mekânın deneyimlilerini giyimlerinden kolaylıkla ayırt edebilir hale geliyorsunuz. Hatta ortamda ilk günlerini geçirenlerin giyim tarzı size komik gelmeye başlıyor.

Utanma duygunuzda değişiyor bir anda, ahlak anlayışınızda. Gündelik yaşamda garipseyeceğiniz bir giyim kültürüne bir kurtarılmış bölge olarak algıladığınız tatil mekanınızda kolaylıkla uyum sağlıyorsunuz.

Giyim tarzındaki bu soyunma ve dökünme işlemi beraberinde zihnin alarm düzeyinde de bir kalibrasyonu zorunlu kılıyor. Günlük yaşamınızda, hafif bir rüzgâr esintisinin, anlık hareketlerin yarattığı frikiklerin ya da bir gazete ya da tv reklamında ilgi çekici erotik pozla oluşan anten dalgalanması, tatil ortamlarında yavaş yavaş devre dışı kalıyor. Çıplaklık ve vücut coğrafyası normalleşmeye başlıyor.

Hatta işin daha da kötüsü, üzerindeki kaplama malzemelerinin biçimine göre güzelleşen insan vücudunun, çıplaklaştıkça simi dökülen aksesuarlara döndüğünü hissediyorsunuz. Ve giysinin aslında ahlak kurallarının gereği için değil de, imgelerde idealize edilen insan vücuduna ile uyuşmayan mevcut kusurları örtmek için kullanıldığını fark ediyorsunuz. Bir diğer yanıyla da insan tenine her gün yeni bir kimlik, yeni bir verme fırsatı sunduğunu.

Bir süre sonra sarkan göbekler, vücutların birçok yerinde kat kat olmuş yağ tabakaları, selülitli bacaklar, orantısız vücut yapıları, insanın kafası dışında her yerde çıkmaya inat eden kıllar, çarpık bacaklar, uzayan tırnaklar, deri hastalıkları gibi aslında doğal olan vücut normallerinin görüntüsü altında göz estetiğinizde doğanın kaosuna ve çarpıklığına uyum sağlıyor.

Bir süre sonra aslında yaşamınızda ki tüm bu normların ve algıların değişimi neticesinde, İran'dan gelen bir insanla, ya da iki farklı mekanda iki ayrı insan gibi davranan bir riyakardan çok da farklı bir noktada olmadığınızı anlıyorsunuz.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..