- Kategori
- TV Programları
Tatlı Var mı Tatlı
Acı deyince, sadece biber gelsin aklımıza... :)))
Reha Muhtar'ın repliği olarak tarihe geçen "Acı var mı acı" sözü, millet olarak "acı"ya düşkünlüğümüzü "acı" bir şekilde vurgulayan bir gerçek olmasaydı,bu kadar hafızalarda yer eder miydi?
Kurban bayramı tatilinde bebeğini evde tek başına bırakıp giden Gölcük'lü öğretmen kadının (dünyaya getirmekle anne olunamayacağı gerçeğinden hareketle,anne diyemiyorum)haberi , insani duygulardan biraz olsun nasiplenmiş herkesi üzdü,düşündürdü. "Toplum olarak cinnet geçiriyoruz" diyenler haksız değiller,diye düşünüyorum ben de...
Adeta, birileri geldi, içimizde insana özgü ne kadar güzel duygu varsa alıp götürdü. Onun yerine ; olabildiğince görgüsüzlük, bencillik, kabalık, kabadayılık gibi aslında özümüze hiç uygun olmayan vasıfları koydu ve gitti. Bu , ne zaman, hangi arada oldu anlayamadık bile... Sinsi bir şeytan gibi yavaş yavaş içimize girip bizi bizden aldı. Bir öğretmenin üstelik de iyi bir aileden geldiği söylenilen bir öğretmen hanımın gayri meşru bebeği oluyor.Evde bebeği bırakıp tatile çıkıyor, bir de" Onu çok doyurup gitmiştim" diye akıllara durgunluk verecek şekilde kendini savunuyor...
Buraya kadar zaten , içimiz yeterince acıdı bu dramdan. Her ekranda görüşümüzde yüreğimiz burkuldu. Hem o günahsız yavrunun ağlamasını hiç kimsenin duymamış olmasına şaşırdık hem de aramızda böylesi; kaç yüreksiz,yüzsüz, Allah'sız insanımız var acaba diye geçirdik içimizden.
Toplumdan bir olguyu, olayı aktardınız , yürekleri dağlama işini her zamanki gibi, uzata uzata tüm detayları ile vererek gayet başarılı bir şekilde! yaptınız,sevgili medyamız... Bebeğin cenaze törenini de; "hiç kimse gelmedi, halk toprağa verdi" diyerek duyurdunuz. A mübarek televizyon haber dairesi sorumluları, çok sayın gazete patronları; ya, siz hiç o insanların yerine kendinizi koymaz mısınız acaba... Birgün sizin de başınıza bu veya benzer bir olay geldiğinde ister misiniz bir yakınınıza ait acının, bu kadar detaylı anlatılmasını... Berk bebeği, kutunun içine koymuşlar, yazarken bile zorlanıyorum... Camii avlusunda...Bir de, imam demez mi, "haklarınızı helal ediyor musunuz" diye... O " kutu" yu almış kucağında götürüyor, sanırım imam... Yapmayın yaaa... Vazgeçin Allah aşkına acıyla beslenmekten... Haberi hazırlayan da, sunan da, sorumlular da bu vebalin altındalar...
"Millet acıdan hoşlanıyor, ancak bu tür olaylar dikkatini çekiyor " savının arkasına geçip kendilerince haklılık arıyorlar. Sen bu millete doğru olanı, doğru şekilde ver. Bak o zaman nasıl, doğru bakmasını, doğru düşünmesini öğrenecek insanımız... Dizilerin hemen hepsi vurdulu kırdılı, şimdilerin moda deyimiyle"aksiyon" tarzında. Konular ya şiddet içerecek, ya toplumun çürüyen yanları olabildiğince gençlerde özenti yaratacak biçimde yansıtılacak , bu değişmez kurallardan... Yarışmalarda yetenekler sergilense bile olabildiğince seviyesiz, "cıvık" sahneler izlenmek zorunda bırakılacak. Tartışma programları, karşı fikirlere saygı, insana, kişiliğe saygı çizgilerinden uzakta bir tutum içinde yapılacak... Evet,evet... Sanki bunları, birileri medyamıza dayatıyor. Haber programlarında şehit,kaza, öldürme haberleri olabildiğince uzatılacak, ayrıntılar verilecek, ağlayan, haykıran , bağıran öfkeli , acılı insanlar yakın çekim verilecek. Adeta kamera gözlerinin içine girecek...
Doyduk artık acıya... YETER... Hiç mi güzel şeyler olmuyor bu ülkede... Avrupa'da, Amerika'da yüz akımız doktorlarımız, bilim adamlarımızın yaptıkları onca güzel şeyi, ya Facebook'tan ya da tesadüfen gazetenin küçük bir köşesinden öğreniyoruz. Organik tarımda bazı olumlu gelişmeler kulağımıza çalınıyor. Bunları verseniz biraz da... Bazen küçük ama güzel şeyler oluyor. Bir gencimiz yanlışlıkla hesabına geçen yüklü miktarda parayı hemen bildiriyor,örneğin... Bunlara daha sık yer verseniz hem gençlerimiz , hem umudunu yitirmiş tüm halkımız için ... Olmaz mı çok sayın medyamız...
Üzerinizdeki, kuşkulu işbirliklerinden oluşan kiri atıverseniz şöyle bir... Sizin de çocuklarınız torunlarınız var.Her ne kadar onları; Avrupa'da, Amerika'da okutsanız, yaşatsanız da, "vatanım" diye dönüp gelecekleri yer burası değil mi... Toplumu aydınlatan, birleştiren mesajlarla dolu programlar yapsanız, geçmişte yapılan hatalardan ders alınan geleceğe ışık tutan; gönülleri sıkan değil, ferahlatan programlar... Aile birliğinin önemini vurgulayan aile eğitimini örnek davranışlarla sergileyen,tarihimizi ama gerçek tarihimizi hatalarıyla doğrusuyla veren filmler,reklamlar ...Zor mu bu kadar, Japonya'dan örnek alın hiç olmazsa... Silkinmek, temizlenmek, arınmak adına siz de elinizi taşın altına koyuverin ; olmaz mı sayın ekran patronları... Ne dersiniz?
Halkımız "Acı var mı acı" yerine, "tatlı var mı tatlı" diyecektir böylesi yapımlara alıştıktan sonra... İnsanlar, tanımadığı yüzlere gülerek bakacak, selamlaşacak, trafikte, her ortamdaki sırada, toplu taşıma araçlarında , emniyet şeritlerinde, o imrendiğimiz "gelişmiş" ülkelerdeki gibi birbirine saygılı olacak...
Bana göre siz dedikleri gibi "dördüncü güç" değil, "birinci güç"sünüz... İsteseniz, bu ülkeyi yeniden şekillendirebilir, ülkedeki tüm ayrılıkları, sorunları sonlandırabilirsiniz.. Çünkü siz her daim gözümüze, beynimize, ruhumuza farkettirmeden nüfuz eden bir "gizli güç " sünüz. Bu nedenle kitleleri ya çukura gömer ya da tepelere çıkarabilirsiniz...Dediğim gibi, bu milletle ilgili büyük bir vebal üzerinizde. Birgün sizler de, hesap vermek durumunda kalabilirsiniz...
Bırakın artık acıdan beslenmeyi... Biraz umut verin, özümüze özgü güzellikleri sergileyin.... Ana,baba, kardeş,akraba,komşu sevgisini, yardımlaşmayı,hoşgörüyü, erdemli olmayı yansıtın o ekranlardan...Kim bilir, Sezen Aksu'nun şarkısındaki gibi, gün gelir " iklim değişir, Akdeniz olur ... "