Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '08

 
Kategori
Sivil Toplum
 

TATMİN DUYGUSU

Geçtiğimiz günlerde bir trafik kazası yaşandı. 4 üniversiteli gençten üçü yaşamını yitirdi. Bir tanesi şu anda tutuklu. Dava sonucu her ne olursa olsun yargının vereceği karara göre bir süre sonra normal! yaşamına dönecek….mi? Bundan sonra o üç arkadaşını unutmadan geçecek bir yaşam bekliyor onu. Peki sadece o gencin mi hayatı değişti? Şu anda 4 ailenin yaşamının artık hiç bir zaman eskisi gibi olmayacağını söylemek kehanet mi? Peki bu tür kaza ilk miydi? İsterseniz biraz –çok değil- geriye gidin. Bir üniversiteye yetişmek isteyen gençler iki taksi sürücüsünün ölümü ile sonuçlanan kazaya karışmadı mı? Bir genç kızımız –tamamen aynı yaşlarda- sanırım yine gecenin ilerleyen saatlerinde hediye bir araç ile kaza yapıp yaşamını yitirmedi mi? Bağdat caddesi kazası hala belleklerde değil mi?

Sayın okurlar olanlardan sadece bu gençlerimizi sorumlu tutamayız. Ya da trafik canavarı veya takdir-i ilahi, ecelin nerede geleceği belli olmuyor diyerek avunamayız. Hiçbirimiz, hangi gelir, eğitim, kültür, yaşama bakış açısına sahip olursak olalım bu sorumluluktan kaçamayız. Bizler çocuklarımızın tatmin düzeylerini aşırı derecede yukarılara çektik. Onların hayata bakışlarını, analitik düşünceden, duygusallıktan, incelikten, saygıdan, doğadan, çevreden çok olağanüstü bir marka-lüks-tekno-tüketim düzeyine yönelttik. Sakın ola ki bazılarımız maneviyattan uzak! kalanlar böyle diye düşünmesin. Maneviyattan uzak! kalmayan gençlerimizin tüketim/yaşam örneklerini de izliyoruz her ortamda. Düşünün yaşınız 19, çok lüks bir 4 çeker kullanma olanağına sahipsiniz ve daha öğrencisiniz. Tanrı aşkına 25 yaşına geldiğinizde hayat size ne verirse tatmin olursunuz? Ya otuza geldiğinizde ? Kızım ilk okul 4’ e gidiyor. Veli toplantılarındaki konulardan biri en az dersler kadar cep telefonu çılgınlığı. İşin komik yanı veliler çocuklardan çok bunun bir gereksinim olduğuna inanmış durumdalar. Birkaç tane yasaklansın diyen –birini ve yenileni tahmin edin- veliye kızıyorlar. Veli buna inanınca derste bile açık tutulan, teneffüslerde seninki kaç megapiksel konuşmaları yapan ilk okul çocuklarını yadırgamak olası mı? İlk okul 4’ de bu konuşmaları yapan, fotoğraf çeken cep telefonu bekleyen çocuğun 19 yaşında ne beklemesini düşünüyoruz. Ve sürekli olarak aynı gerekçe ile avunuyoruz. “Ama almasan olmaz ki, onlarda alıyorlar”. Bugün cep, yarın cip. Almasan olmaz ki?

Sayın okurlar önce kendimizin hayata bakışını değiştirmek zorundayız. Eğer bizimki değişirse çocuklarımızınki de değişecek. Cep yerine çam, cip yerine çim dedirtmeyi başardığımız zaman inanın çok şey değişmiş olacak. Hiç değilse ciplerini bozuk arazide Allianoi’ ye destek vermek için giderken, ceplerini “anne-baba biz şimdi çadırımıza ulaştık” demek için kullandırmaya yöneltebilsek bu bile başarı olacak hepimiz için.

İnanın bana çok samimiyetle söylüyorum, bu yazıdan dolayı –eğer okunursa- okuyanların bazıları kendi hayatları ile benzerlik bulup benim yapamadığım şeylerin kıskançlığı ile yazdığımı söyleyecekler. İnanın kıskanmıyorum –ben neleri kıskandığımı açık açık bu sayfada yazmıştım-. İnanın, yazdıklarımı inandığım için yazıyorum. Bazıları ise her aile ve çocuğu aynı kefeye koyduğumu söyleyecekler. İnanın bunları yapamayan –çocuğuna cip alamayan- parası olsaydı alırdı çok büyük olasılıkla. Hepimiz aynıyız. Kızmayın. Yapamayanımız, yapamadığı için yapmıyor, yanlış olduğunu düşündüğü için değil. Çünkü eğer derdimiz çevre olsa, çocuklar atlayın bir otobüse gidin hafta sonu Samandağlarına ve orada yere atılmış çöpleri toplayın deriz. Eğer derdimiz çocuklarımızın kültürel faaliyetleri olsa İstanbul’ da ne konserlerin gençlerle hınca hınç dolu olduğunu görürüz. Ben ne dünya cazcılarının Açık havayı dolduramadığını bilirim. Ne aydın/entelektüel/genç halkımızın Scofield’ in gitarını beğenmeyip İzmir açık havayı konserin ortasında boşalttığını bilirim. Gençlerimizin Afrodisias’ ta gezeceklerine müze girişinde darbuka ile göbek attıklarını, kendilerine “hiç değilse burayı ortaya çıkaran insanın mezarına saygılı olun” diyene “abi tam olarak nerde” diye sorup rampih rampih devam ettiklerini bilirim. Ama düşünün, kim kimi örnek alıyor. Onların örnek modelleri biz değilmiyiz? Kimler, kimlerin temsilcileri. Neden temsilcilerimiz bizim böyle kalmamızı istiyor? Neden biz böyle kalmamızı isteyenlere oy veriyoruz?

Sayın okurlar eğer sormazsak, değişmezsek, çocuklarımız bizi, bu ülkenin kaderi çocuklarımızı izleyecek. İzliyor da. En sonunda yitirilen topraklar, akarsular gibi çocuklarımızı da ruhen ve bedenen yitireceğiz. Yitiriyoruz da. Ama hiçbir şey değiştirmiyor bizi. Allah aşkına neymişiz biz.

 
Toplam blog
: 226
: 558
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

15 Nisan 1959 İstanbul doğumluyum. Marmara üniversitesi siyasal bilimler fakültesi mezunuyum. Ancak ..