Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '09

 
Kategori
Anılar
 

Tavşan Kanı Çay İkramı

Tavşan Kanı Çay İkramı
 

Başımdan geçen bu  olayı yaşadığımda çok gençtim, çalıştığım bankada bir yıllık memure, yeni evli ve 40 günlük anneydim. Dostlar, akrabalar öğretmen olan eşimin arkadaşları ve kendi iş çevrem, bebek görmeye geliyorlardı. Gündüz ve gece ayrı ayrı misafirleri konuk ediyorduk.

Bir akşam şefim, hanımı ve çocukları, hediyeleriyle bebek görmeye geldiler, evimizde telefon da yoktu, yani geleceklerinden haberimiz olmamıştı. Usulen hal, hatır sormalardan sonra kahveler içildi. Onların çocukları da küçük, uykuları geldiğinden midir bilinmez, mızlanmaya başladılar. Anneleri bana, "uyumasınlar, birer meyve verelim de oyalansınlar" dedi. Mutfağa koştum, olur mu öyle çocuklara birer meyve vermek? yakışmazdı. O zamanlar âdettendi, çerez sofrası hazırlamak. Orta boy bir siniyi, meyvelerle ve kuru yemişlerle donattım. Keyifle yenildi, sohbet çok güzel, ben ve herkes çok mutlu, neş'emiz kahkalarla  bütünleşiyor..

Kalkma vaktinin geldiğini düşünüyordum ki,
-"Kalkalım artık" dediler.
Eşim:
-Olur mu? çay içmeden bırakmayız. dedi. Bana dönerek "hadi hanım, çay " dedi . Ok gibi fırladım. Çay suyunu ocağa koyduktan sonra, döndüğümde " demledim bile" dedim. Çok şevinçliydim, böylelikle sevip-saydığımız bu aileyle bu keyif içinde, bir süre daha birlikte oturacaktık.

Sessizce mutfağa gittim çayı demlemeye. O da ne? evde az bir miktar çay var. Olsa olsa iki kişilik çaya yeter. Demlediğimi de söylemiştim. O anda birdenbire ter içinde kaldı tüm vücudum. Sonra kavgaya başladım kendimle, neden söylersin "demledim" diye. Al işte çay yetmiyor. Of, of. Hemen balkona koştum, üç bina ötedeki bakkal? Ne yazık ki kapatmıştı. Komşularda da hiç ışıklı bir pencere yoktu, olsaydı biraz ödünç çay istemeye, sessizce koşarak gidecektim. Ama nafile.

İçerde herkes pür neşe, ben söylediğim sözü geri alamıyorum. Derken, aklıma bir fikir geldi, o az miktar çayı demleyip, üzerine de mevlüt şerbeti için aldığımız pembe toz boyadan birazcık koydum. Rengin koyulaşmasına yardımcı olacaktı.

Bir süre sonra elimde tepsi ile odaya girdiğimde, bardaklardaki o güzel rengi gören şefim, sabırsızlığını ifade eden bir yüz ifadesi ile, "ooooooh, tavşan kanı" dedi. "İçerken ne der acaba" diye düşünmekten kendimi alamadım. Çaylar içilirken de içildikten sonra da herhangi bir şey söylenmedi, sadece teşekkür edildi. Oh çok şükür bu gece de böylece biraz sırlarla bitti. Daha doğrusu bittiğini sanmışım.

Ertesi günü bankada çalışırken, mahcubiyetten olacak başımı sağa sola çeviremiyorum, utanıyorum. İşlerin biraz hafiflediği bir anda arkadaşlardan birisi "şefim şu hayat pahalılığı, yetiremiyorum, bitiremiyorum" diye konu açınca, akşam bizde tavşan kanı çay ikram ettiğimiz şefimiz de " aman düşündüğün şeye bak, sen de misafirlerine boyalı çay ikram edersin" demez mi? Aman Allahım, yer yarılsa da içine girsem, yanaklarım alev alev, tüm vücudum ateşler içinde

Bugün olsa aynı pozisyonda kalsam, aynı hareketi yapmam. En azından özür dilerim. O zamanki tecrübesizlik, gençlik, siz ne derseniz deyin.

Kısa bir süre sonra şefimizi, terfien, müdür olarak bir başka kente uğurladık. Defalarca özür dilemek için niyetlendim ama o cesareti bulamadım kendimde. Sonra bir trafik kazasında yitirdiğimizi öğrendim, pişmanlığım iki katına çıktı.

Ve bana da bu buruk öykü kaldı.

Nurlar içinde uyu, Sayın şefim Nail Bey....

Yurdagül Alkan.

 
Toplam blog
: 344
: 1671
Kayıt tarihi
: 09.04.09
 
 

Özel bir finans kuruluşundan emekliyim. Hayatın her aşamasını acısıyla tatlısıyla yaşamış biri ol..