Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '10

 
Kategori
Mizah
 

Tayyibü-l Âmâl Fi Zikzakü-l Kemâl (1)

Tayyibü-l Âmâl Fi Zikzakü-l Kemâl (1)
 

Gürültü yok


Şahmaran Hacamat, : "Tarihte Gizli Görüşmeler" isimli kitabının 0001. cildinin 100230. sahifesinde, konuya yukarıdaki gibi başlamakta, aşağıdaki gibi bitirmektedir.

"Kemal Bey giderek garipleşmeye başladı.

Önceleri eline bir dosya alır sorularını onun üzerinden yöneltirdi.

Anlaşılıyor ki, Genel Başkan olunca buna vakti kalmadı.

Artık dosyalara falan bakmıyor.

Aklına gelen her şeyi soruyor.

Meydanlarda, "Bu anayasa (paketi) halkın problemlerini çözüyor mu? İşsizliği çözüyor mu?" En önemlisi de, "Kayısı üreticisinin sorununu çözüyor mu?" diye döktürüyor! Kendince, Tayyib Bey'e kök söktürüyor.

Gerçekten de anayasa paketi, konu edilen problemleri çözmüyor. Bu soruların muhatabı olsanız siz de, "hayır" dersiniz. Dünya anayasaları kayısı üreticisinin sorununu çözmüşken, bizimkinin buna sağır kalmasına üzülürsünüz.

Kemal Bey, hep böyle cevabı kısa sorularla gündem oluşturmuyor. Durduk yerde Başabakan'a, "Dolmabiber Sarayı'nda Yaşar B.anıt'la ne konuştunuz, açıklayın" şeklinde, "evet" veya "hayır" kelimeleriyle geçiştirilemeyecek sorular da soruyor. Ne var ki, muhataplarından bir cevap alamıyor. Başabakan'la Yaşar Efendi işin kolayına kaçıyor ve "devlet sırrı" diye görüşmenin üzerine yatıyor.

Kimseden bir ses çıkmayınca, kamuoyunun merakı giderek artıyor. Meydana gelen derin tecessüs, bireyleri için için eritiyor. Eğer bu millet (merak yüzünden) toptan, "ince hastalığa" yakalanırsa bilin ki, bunun sorumlusu Tayyib ile B.anıt olacaktır!

İşte bu noktada, benim gibi fedakâr ve cefakâr insanlara görev düşüyor. Bildiklerimi açıklayarak toplumdaki tansiyonu düşürmem gerekiyor. Çünkü millet, benden hizmet bekliyor. Burada, vatanın birlik ve bütünlüğünü, toplumun huzur ve sükûnunu (ilâveten ruh ve beden sağlığını) korumak için başta ispiyonculuk olmak üzere her türlü fedakârlığı yapmam icabediyor.

Esasen ordu dahil her kurumun, her ferdin, vatanı ve milleti korumak gibi bir görevi vardır. Bu, Anayasa'da, TeSeKe İç Hizmet Kanunu'nda ve Gençliğe Hitabe'de açıkça görülmektedir. Şahsen ben bugün, toplumumuzun bir travmaya maruz kalıp, ruhen ve bedenen heder olmaması amacıyla Tayyib Bey'le, Yaşar Efendi arasında geçen gizli konuşmayı açıklayacağım. Anlamayanlara karşın tarih beni anlayacak ve saygı ile yad edecektir. Başlıyorum:

Yer, Dolmabiber Sarayı'ndaki Başabakanlık Çalışma Ofisi. Kemal Bey, henüz CeHePe Genel Başkanı değil. Elinde, Ak Fırka'yı köşeye sıkıştıracak dosyalar da bulunmuyor.

Bense, tedbirimi almış, hazırlığımı yapmışım. Buluşma odasını 8 ayrı açıdan gören ve gerektiğinde zom yapabilen kamera sistemimi yerleştirmiş, "audio and video recorder" aracımı özel bir otoparka konuşlamış, bağlantımı kurmuş, kayda başlamışım. Tabi bir yandan da izliyorum.

Tayyib Bey, masanın üzerindeki evrakları karıştırıyor. Kendi kendine, "Yaa, hukuki anlamda "bir kağıt parçası bile olmayan" şu belgeleri okumaktan artık gına geldi. Danışmanım gelse de, dünyada gitmediğim neresi kaldı bi sorsam. Sonra da kendime, şöyle bir haftalık dış gezi ayarlasam. Üç gündür masa başında oturmaktan sıkıldım be! " diye düşünüyor.

Derken kapı çalıyor. Başabakan, "danışmandır" diye sevinçle koşuyor ve açıyor. Açar açmaz da şaşım şaşım şaşırıyor: "Aaa Yaşar" Bu ne sürpriz? Doğrusu seni beklemiyordum. Nerden çıktın böyle!" diyor.

B.anıt, "Öyle senli benli konuşma. Komutanım demesen bile, hiç olmazsa "Yaşar Bey" falan de! Yerin kulağı vardır. Samimiyetimiz duyulur da etrafa yayılırsa, ele güne rezil oluruz" diyerek Başabakan'ı uyarıyor.

Başabakan: "Neyse geç bakalım. Nerden bildin benim burda olduğumu?"

B.anıt: "Çırağan'a düğün davetine gidiyordum. Baktım ofisininin ışıkları yanıyor, geçerken bir selâm vereyim dedim."

Başabakan: "Yaşar, sanki geceymiş gibi yapıyorsun, "ışıkların yanıyordu" diyorsun.

B.anıt: "Boş ver! Bunun için bi mazeret uydurmam gerekiyordu, aklıma o geldi."

Başabakan: "Neyse de, gazetecilerden nasıl kurtuldun?

B.anıt: "Hepsini öyle bir atlattım ki, şimdi onlar öteki Yaşar'ın peşindeler."

Başabakan:"Valla bravo doğrusu. Şu atlatma işini bir de ben becerebilsem!"

B.anıt: "Hani 27 Nisan 20007 geceyarısı yazdığım muhtıra vardı ya! Hani siz ve bakanlarınız kızgınlıktan küplere binmiştiniz. Cemil Çiçekaçan'nın ağzından bize veryansın etmiştiniz. İşte o bildiri hakkında konuşmaya geldim.

Başabakan:"Eeee!"

B.anıt:"Yaa eeesi var mı?"

Başbakan:"Peki nesi var?"

B.anıt:"Bilirsin, biz üst rütbeli askerler olarak sizi ve Ak Fırka'yıi çok severiz. Kapatma, hay Allah! yaşatma dahil, sizin için yapamayacağımız fedakârlık yoktur! 27 nisan akşamı arkadaşlarla toplandık. Kendi kendimize, "Acaba Ak Fırka'nın defterini nasıl dürebiliriz, pardon gene karıştırdım, oylarını nasıl artırabiliriz" diye düşündük.

Sonunda, "Eğer AKFye karşı bir muhtıra yayınlayıp partilileri ve kamuoyunu panikletebilirsek işini bitiririz; yahu ben neler söylüyorum böyle! Alışkanlık işte. Demek istediğim, mağdur duruma düşürürsek oylarını % 47 ye çıkarabilir; böylece size iyi bir kıyak çekmiş oluruz dedik."

Başabakan:" Ya Yaşar! Ben sizi bilmez miyim! Siz, bizi sökmek isterken dikiyor, yıkmak isterken yapıyorsunuz. Bu kıyağın karşılıksız kalmayacak. Emekli olunca sana, öyle bir zırhlı araç alacağım ki, içine yargı bile giremeyecek! Yalnız siz nizamiyelerden, orduevlerinden başörtülü asker analarını çevirmeye, örtülü kadınların bulunduğu toplantıları terketmeye etmeye devam edin. Abdallah kardeşim Cumhurbaşkanı seçilip, Harp Akademileri İcazet Merasimii'ne geldiğinde ona selâm vermeyin. Ama arkadaşlarınıza saygıda kusur etmeyin ki, aramızdaki işbirliğini kimse çakmasın.

B.anıt: " Bak, bu muhtıra sayesinde, önümüzdeki temmuz 20007 seçimlerinde partinizin oylarının nasıl dibe vurduğunu, hay bin kunduz gene şaşırdık, yani en az on puan yükseldiğini göreceksiniz!

Başabakan: "Allah senden ve silâh arkadaşlarından razı olsun Yaşar. Hepsine en derin sevgilerimi sunuyor, "balyozda görüşürüz" diyorum. Yakalama kararı çıkınca yan çizmek yok; yan gelip yatmak var, tamam mı? Hadi artık kalk ta düğüne geç kalma!"

Görüşme bitince, birlikte aşağıya indiller ve el sıkışıp ayrıldılar...

Bundan sonrasını hatırlamıyorum. Çünkü tam bu sırada siyah gözlüklü, iri yarı bir adam aracımın kapısını açarak, ani bir hareketle dijital ve biyolojik devrelerimi kapattı. Ancak, dünyam kararmadan önce dışarıda, daha da iri yarı bir kaç adam olduğunu görebildim. Gözlerimi açtığımda, başımın üstünde 200 watlık bir ampul yanıyordu. Bu besili herifler, "benim karanlıktan korktuğumu nasıl anladılar, " halâ çözebilmiş değilim.

Ayrıca, neden suçlandığıma da bir türlü akıl erdiremiyorum. Dünyanın her yerinde zaman, zaman bir takım gizli görüşmeler yapılır. İnsanlar da ilk günden itibaren bu görüşmelerin içeriğini merak edebilir. Benim izleme yapmaktaki amacım, asla devlet sırlarını faş etmek değildir. Muhterem kamuoyunun merakını gidermektir.

Göreceksiniz, Kemal Bey bu yazıyı okuduğunda, gittiği her yerde anlatacak, gerçeği öğrenen millet te rahatlayacaktır. İşte o zaman benim, ne büyük bir hizmet yapmış olduğum anlaşılacaktır. Bunun ardında kötü niyet aramak gaflettir, değilse bile en azından delâlettir. Beratımı istiyorum hakim bey!" (2)

(1)- Kemal'in Zikzaklarında Tayyib'in işleri
(2)- Kaynakça: Şahmaran Hacamat: Tarihte Gizli Görüşmeler. Cilt 0001, sahife 100230- 1400340

Resim: kamudan.com

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..