Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '09

 
Kategori
Güncel
 

Tedbir(siz) olunca!

Tedbir(siz) olunca!
 

Bu felaket, IMP (İstanbul Metropolitan Plan)'ın cenaze törenidir. Bu kadınlar da ağıt yakıyor!!!


Dünya küresel finansal krizin etkisini daha tam olarak anlayamadan bu sefer de küresel domuz gribinin etkisi ile karşı karşıya kalmaya hazırlanıyor. Dünya bankası, Meksika’da yüzlerce kişinin ölmesi ile etkileri görülmeye başlayan salgının ABD’ye sıçradıktan sonra diğer grip virüsleri ile etkileşerek 3 trilyon dolarlık faturayı ortaya koyacağını belirteli daha 5 ay bile olmadı.

İnsan gribi ile aynı özellikler. Öksürük, ani ateş, baş ağrısı, kas ağrıları ile başlıyor. Ağır vakalarda zatürree, çoklu organ yetersizliği ve ölüme kadar gidebiliyor.

5 ay önceki (Dünya Bankası:Virüs Ekonomisi-Nisan 2009) araştırma raporunda dünya geneli için Gayri Safi Milli Hasılanın %5’lik bölümünün domuz gribi virüsü nedeniyle kaybedileceğini belirtmişti. Aradan geçen sürede bu oran yeniden düzenlenerek %12-15 arasında bir değer olarak tespit edildi. (Ağustos-2009)

3 Trilyon dolar, % 5 için düşünülen faturaydı. Peki hesap yeni maliyetler ile %12 yada %15 olursa ne olacak? Yeni tahmin değerindeki hata payı bile; en az 3 trilyon dolar. 2003 de Asya’da yaşanan SARS’ın maliyeti Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleri için sadece 18 milyar dolar tutmuş. Tüm Asya-Pasifik bölgesinde SARS salgını ile mücadelenin maliyeti 40 milyar doları bulmuştu. Demek oluyor ki domuz gribi dümdüz edecek.

Strateji kuruluşları ve Ting-Tang’lar birbiri ardına toplantılar yapıp gelecek hakkında tahminler ortaya koymaya, bu tahminlere göre yatırım, iş, yönetim ve siyaset planları yapmaya çalışıyorlar. 40 milyar dolar ile 3 trilyon dolar arasındaki muhteşem fark yapılan tahminlerde domuz gribinin ne düzeyde tahribat yapmasının beklendiğini gösteriyor. Sonuç olarak, bütçeleri arasında 75 kat fark var. Yani buradan iyimser bir hesapla: SARS afeti sırasında 1200’ün üzerinde ölüm vakası ve 50000 civarında enfeksiyon teşhisi sayılarını 75 ile çarpabiliriz. Neyle karşılaştığımızı anlamakta zorlananlar (yada anlamamakta direnenler) için Dünya Sağlık Örgütü, dünya çapında bir salgının baş göstermesi halinde 7500000 (yedi buçuk milyon) kişinin ölebileceğini belirtiyor. (Bu tahmin Nisan 2009’da Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan bildiri.)

Domuz gribi tam bir afet. Bunun karşısında durmanın ülkelerin kendi başlarına altından kalkabileceği türden sorunlar olmadığı ortada. Sorunu tek başına çözemeyeceği belli olan Meksika hükümeti bile yardımlara ve devletler arası mücadele planlarına açık olduğunu bildirdi. Meksika ile ABD arasındaki ilişkilerin yoğunluğundan korkan Washington hükümeti; bu korkusunda haklı olduğunu yaz başından itibaren gördü. Meksika, büyük duyarsızlıklar ve umursamaz yerel görevlilerin gevşek tavırları ile çalkalandı. Meksika, kamusal kültür konusunda ülkemizle benzerlikler gösteren ender ülkelerden biri. Birbirine bu denli çok benzeyen iki ülke olmamız; salgın sırasında Türkiye’de yaşanması muhtemel manzaralar konusunda sanki bir zaman yolculuğu yapma şansı sağlamakta. Ülkemizde (eğer varsa) krizleri yönetmek ve planlamakla görevli kişi ve kurumlar için Meksika’da yaz başından beri yaşananlar, olayları önceden izlenmesi şansını verdi. Bu manzarayı görüp öncelikle yerel ve bürokratik sistemde oluşacak aksaklıkları en aza indirmek için tedbirler almak, daha üst seviyelerde görevli yöneticilere düşüyor. Bu tedbirler mutlaka alınmak zorunda!

İhmal, ilgisizlik, kontrolsüzlük, denetimsizlik, beceriksizlik ve eğitimsizlik gibi tedbir kusurlarının en kronik sorunlarımızdan olduğu bilinen bir gerçek. Dünyanın çeşitli yerlerinde, bizim gibi gelişmekte olan yalanı ile uyutulan birçok toplum var. Çoğunluk olarak üçüncü dünya ülkesi standardında bir hayat sürüyoruz. İşte Meksika denen ülke bu yönleri ile bize çok benziyor. Yanı-başındaki Meksika’da olup bitenler ABD’nin normal zamanlarda hiç de olumlu bir işlevi olmayan medyası sayesinde, gözler önüne çıkarıldı.

İşçisi, memuru, müdürü, bürokratı, politikacısı, siyasetçisi toplumun tüm kesimleri; çarpık icraatları ile sergilendiler. Medyanın katkısı ile toplum mühendisleri, kamu yöneticileri ve toplumbilimciler için ibretlik teşhir kobayı oldular. Kilometrelerce ötede olup bitenlerden etkilendik. İbret oldu. Olan biteni seyredince vaziyetin muhteviyatını sonunda fark etmeyi başardık. (Bunu başardığımızı gösterir, somut emareler var.)

İşte biz de sonunda aklımıza başımıza aldık. Bu aklımızı başa alma durumunun verdiği bir dinginlik ve soğuk kanlılık ile vakit geçirmeden işin ucundan tutma görüntüsü veren bir aksiyonun içerisine Türkiye olarak girdik.

Ülkemizin Sağlık Bakanı, önümüzdeki günlerde yaşanacak domuz gribi salgını için açık-açık televizyonlar önünde halka duyuru yaptı. Tedbirli olmak gerektiğini bugünden hazırlıkların başlaması gerektiğini ifade eden bir beyanat verdi.

Bu açıklama, yakın tarihimizde örneği olmayan bir devrim niteliğindedir. Gerçekten de televizyon başında seyredenleri Amerikan yapımı bir felaket filminin ortasındaymış gibi donduran bir açıklama yapıldı. Sağlık Bakanı, domuz virüsü konusunda; yuvarlamadan, açık ve net olarak yaptı.

* * *

Ne acı bir tesadüf ki; aynı tarihte tedbirsizliğin en püsküllülerinden biri yaşandı. (‘Yaşandı’ diyorum çünkü ‘ölündü’ diye bir kelime yok.) Kasabalarında, beldelerinde, evlerinde, çiftliklerinde, yazlıklarında Türkiye’nin coğrafi olarak Avrupalı topraklarında bir olay yaşandı. Bir olay ki; binlerce dramın tohumunu bir gecede ansızın serpiverdi.

Ekonomik imkanları, eğitim durumu, doğası, tarımı ve -bizim fark edemediğimiz, ama AB siyasetçilerinin farkında olup da bize söylemediği- diğer vasıfları sebebi ile Avrupa’nın bile ağzını sulandıran, Türkiye’den ayırıp kendine katmaya meyil ettiği topraklarında, Trakya’da; tedbirsizliğin ve ihmalin nelere gebe olduğunu doğum gerçekleştikten sonra fark edebildik.

Felakete (hatta felaketlere) gebe bir Trakya’da yaşadığımızı anladık. Felaket bu sefer gökyüzünden geldi. ‘Gök delindi!’ Derler ya, öyle oldu. Medya için de bereketli bir geceydi. Gazeteler, televizyonlar ölüye, yaralıya doydu. Tosbağa gibi ters dönmüş arabalar. Yıkılmış ağaçlar. Derelerin içinde yüzen ölü inekler, atlar. Ağaç gövdelerine takılmış saman balyaları, evlerden kopan keresteler. Yüzme havuzuna dönüşmüş otoban. Salonlarda yüzen kanepeler, masalar. Yıkılmış binalar. Deniz kıyısına taşınıp sahili adeta dolgu malzemesi gibi kaplayıp, kıyıyı onlarca metre ileri taşıyan toprak tepeleri. En ilginci de yağmur kanalına mantar bir tıpa gibi sıkışmış inek leşiydi.

Her yer dümdüz olmuştu. Saray’dan Tekirdağ’a, Çatalca’dan Selimpaşa’ya, Kınalı’dan Kilyos’a kadar 10 milyona yakın Trakyalı büyük tehlike atlattı. Birçoğu geceyi ayakta geçirdi. Trakya’da hiç kimsenin, üzülmeye sızlanmaya, ah-vah demeye hakkı yok. Şimdilik Trakya’da dokuz cana mâl oldu. (Bu felaketin birinci gün kayıpları! İkinci gün ölü sayısı sadece İstanbul için 20 oldu.)

Kasabası ile ilgili sorunlara çareler üretmesi gereken bir belediye başkanı, televizyonlara çıkıp; felaketi gösterdikleri için kanal görevlilerine teşekkür ediyor. Orada, kasabasının kötü de olsa reklamını yapmıyor. Aslında diyor ki; “Ey, göç edip yeni hayatlar arayan vatandaşlar! Burada hayat var. Ama Güneydoğu gibi ölüm de var!

İMP (İstanbul Metropolitan Plan) ile aynı bölgeye 5 milyon yeni insanın yerleştirilmesi planlanmaktadır. Böylece ülkenin, dünya gündemine girebileceği çok daha büyük, ses getiren, felaket haberleri yayınlanması Trakya’yı dünyanın her yerinde bilinir bir hale getirecektir.

Tedbir(siz) olmak yada tedbiri elden bırakmak, alışkanlık haline gelmeden; ya bu gidişe “dur” diyeceğiz.
Yada; “böyle gelmiş böyle gider” demeye devam edeceğiz.
Burada belirleyici siz olacaksınız.

Hep sevgi ile kalın.

Murat SEVGİ

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..