Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

21 Nisan '18

 
Kategori
Anılar
 

Tefçi Kaniye

Tefçi Kaniye
 

Eli ev işi tutan kadınların bile horlandığı, çaresizlik yaşandığı dönemler.


İlkokul öncesi çocukluğumda yaşı geçkin bir Kaniye kadın vardı. Bizim şehrin çok meşhur ev düğünlerinin kına gecelerinde ve nişan merasimlerinde tefiyle kadınları raks ettiren bir kadındı Kaniye.

Gelinler, onun tefinin zillerinden dökülen nağmelerle evden çıkardı. Düğüncülerin akraba kadınları, tefin şıngırtısı önünde kurtlarını dökerlerdi.

Düğün evinin yakınındaki komşu kadınlar, bazen utanç duyarlardı oynamaktan “Mahremdir, yabancıya görülürsem, günaha girerim” diyerek.

Bu gibilerin ve oyuna nazlanan genç kızları ayartmak Kaniye’nin üzerine vazifeydi. Tefçi Kaniye ortalığa atılır. Nazlananları saçından sürüyerek oyuna kaldırırdı. “Kadın kısmı gökte düğün var, göbek atılıyor bilse, göğe merdiven kurar.  Sen kadınsan göster hünerini” derdi. İçindeki müzik aşkını ilan edercesine, kendi oynamaya koyularak öncülük ederdi. Bu arada iki kolunda dizili, kalaylı bakır görünümlü bileziklerin şıngırtıları ortalığı şenlendirirdi.

Bir çeşit amigoluktu yaptığı. Ya da, bir çeşit dünyaya boş vermişlik örneğiydi.

Buruşuk yüzlü, kara kuru bir kadındı Kaniye. Başında hep yoşuk bir yemenisi bulunurdu. Önden düğmeli uzun basma entarisinin üzerine bir de basma, beli lastikli etek giyerdi. Bu etekliğinin ön kısmında iki büyük cep bulunurdu. Tefçiye verilen, oynayanların oyununu seyredecek olanlardan toplanan beşer kuruşlar, bu ceplere konulurdu. Bu yüzdendir ki, beş kuruşların çoğunluğunun bir arada oluşuna, o günlerde tefçi parası denilirdi.

Türk standartlarına göre, uzunca bir boyu vardı Kaniye’nin. Ayaktaki dikili halleri, kazma sapını andırırdı. Nereli olduğu kimsece bilinmezdi. Kimilerince de göçmen olduğu söylenirdi. Ancak hangi yörenin göçmenidir, gerçek adı nedir, denilenin hangisi doğrudur, aslını kimse bilemezdi. Çoğunluk söylenenlere göre, gençlik zamanında birine sevdalanıp, peşi sıra bizim yöreye gelmiş. Adam onu yüzüstü bırakınca da, utancından geldiği yere dönememiş. Ortalık yerde bir başına parasız pulsuz kalınca, önce geneleve sığınmış. O zamanın memleketi yok, yokluk içinde. Tarlada çalışan, eli ev işi tutan kadınların bile horlandığı, çaresizlik yaşadığı dönemler.

Yaşı, gençliğini geçirinceye kadar genelevde çalışmış Kaniye. Sonra onu bir hatırlı kişi dost tutmuş, çıkarmış o namlı evden. Lakin o adamda bir süre sonra Kaniye’den uzaklaşmış. Tekrar çıktığı eve dönmeyi ar sayan Kaniye, mesleğe ilkin dansöz olarak başlamış.

Dansözlüğü de şimdiki gibi, göğüs açıp, göz süzmeyle, kalça kıvırmayla yapmamış. İçkilerin bol içildiği gece âlemi denilen samahlarda, (çalgılı, yemekli eğlence, bilhassa sünnet düğünlerinde erkekler için düzenlenmiş gece eğlencesi, Kadınlar bu eğlenceyi ağaç arkalarından, perde aralıklarından gizlice izlerlerdi.) Kaniye kadın; böyle gecelerde erkekleri eğlendirmek için, ayağında şalvarıyla piste çıkar, döktürürmüş genelevden kalma hünerlerini. Alırmış bahşişlerini. Topladığı paralar garibin anca geçimine yetiyor olmalıydı ki, kara kuru denilecek kadar zayıflığı bir yana, her gittiği âlemde üzerinde hep aynı basma giysi bulunurdu.

Sonraları tef çalmayı öğrenmiş, darbukayı da iyi dinlemiş, iyi dillendirir olmuş.

Ama en çok bildiği tef çalmaktı. Tefi çalmaktan öte, kuru kalçalarını çalkalamasıyla oynamayanın oynayası gelirdi.  Her çalgıcı olarak gittiği düğünün sonunda finali, karnının içine gömülmüş, çıkıntısı bile kalmamış göbeğinin atışlarıyla bitirirdi.

Saz arkadaşlarının ritmine göre kollarını iki yana açar, parmaklarını hafiften şaklatarak “Allah’ım günah yazma, Allah’ım günah yazma” diye hafiften başlardı oynamaya.

Ritim hızlandıkça o da ağzındaki duayı farklılaştırırdı. “Azıcık yaz, azıcık yazma.” Sonra saz coşar, yeri göğü inletir. Kaniye, çığırından çıkmışçasına “İster yaz ister yazma. İster yaz, ister yazma” sözünü defalarca düşürürdü ağzından.

Yorulup yerine otururken, başını göğe diker “Sen gene de yazma Allah’ım. Bu kulun ekmek parası uğruna ne dediğini bilmiyor, sapıtıyor. Sen bilirsin Yarab, ne olur günah yazma” deyip masumene bakışlarla Yaradan’ından af dilerdi.

Bahşişini alır, basma eteğinin cebine doldurur. Düğün sahibiyle helalleşir, ucuz sigarasını yandan çarklı tüttürerek bilinmeze doğru ilerlerdi.

Ayfer AYTAÇ – ayferaytac.com

 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..