Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '16

 
Kategori
Öykü
 

Tehlikeli tuşlar

Trabzonlu Hurşit, elinde kocaman daktilo ile çekine çekine yazıcılar odasına girdi.

Üst tertip olduğu anlaşılan asker arkadaşları bir yandan bıyık altından gülerken, öte yandan aralarına yeni katılan çaylak onbaşıya masa hazırlamaya çalışıyorlardı.

Bu arada yan taraftaki lojistik şubeden yüzbaşının sesi geliyordu. Çok hiddetlenmiş olmalıydı.

- Olmamış bu olmamış!

- Neresi yanlış komutanım!

- Şu yazıya bak! Paragraflar aynı hizada değil. Bir virgül yerine iki virgül koymuşsun. Bu nasıl yazı? İmzayı da sağ tarafa açacağına tam ortaya yerleştirmişsin. Ben sana böyle mi öğrettim. Çabuk düzelt gel bu yazıyı sersem!

 - Emredersin komutanım!

Lojistik şube yazıcısı yazıcılar odasına yüzü kıpkırmızı ve kan ter içersinde girdi. Morali bozuk şekilde masasına oturdu. Yazıyı tekrar ele alacaktı.

Hurşit askerden önce hiç daktilo kullanmamıştı. Lise mezunu olduğundan kısa sürede yazmayı öğreneceğini düşündüklerinden komutanlar onu Tümen karargâhına almışlardı. Ayrıca istihkâm şubenin yazıcısı yakında terhis olacağı için şube boş kalacaktı. Hurşit’e ihtiyaçları vardı.

Hurşit diğer yazıcı arkadaşları gibi on parmak daktilo kullanmasını bilmiyordu. Onlar sivildeyken kurslara gitmişlerdi şüphesiz. Asker arkadaşları daha yazdıkları kâğıda bile bakmadan yazıyı hızlıca okuyup işlerini bitiriyorlardı. Hurşit ise daktilonun kendisiyle bile yeni karşılaşmıştı.

Boş zamanlarında gerek istihkâm şubede gerekse yazıcılar odasında daktiloya kâğıt geçirme ve tuşları ezberleme çalışmaları yapıyordu.

On parmak yazamadığından mecburen iki elinin işaret parmaklarını kullanıyor, tuşlara bastırdıkça daktilo çıt! diye tek tek ses çıkarıyordu. Önceleri tuşuna bastığı her harfin pelur kâğıda doğru geçip geçmediğine bakıyordu. Daha sonra kelimeler doğru mu çıktı acaba diye yazıyı inceliyordu. Acemiliği yavaş yavaş geçmeye başlamıştı. Tane tane, ağır ağır ortaya çıkan yazıda yanlışlık olmadığını görünce seviniyordu.

 Asker arkadaşları ise ona garip garip bakıyor, Hurşit’in kaplumbağa hızıyla yazışı onların tuhafına gidiyordu. İşaretleşmelerinden arkadaşlarının kendisiye bazen alay ettiklerini anlıyordu.

Ancak on parmak yazan arkadaşları kendilerinden emin şekilde başlarını yazdıkları yazıya bile çevirmeden ve kontrol etmeden komutanlarının odasına götürüyorlar, önce fena halde azar işitiyorlar, sonra da çat! çut! tokat sesleri duyuluyor, kıpkırmızı şekilde yazıcı odasına dönüyorlardı.

- Şuraya bak! Daha yazının başlığında bile hata var!

 - ……..

- Kaz kafalı, özel isimlerin  büyük harfle yazılacağını bilmiyor musun?

- ……..

- Sen bu yazıyı kontrol etmeden mi bana getiriyorsun ahmak!

- …….

(Çat! Çut! tokat sesleri!)

- Git bunu yeniden yaz! Bir daha tek bir yanlış istemiyorum!

Hurşit’in içinde yanlış yapma ve dayak yeme korkusu yoktu. Çünkü zaten kaplumbağa hızıyla ilerliyor ve yazdıklarını sık sık dikkatlice kontrol ediyordu.

Yüzbaşı her yazı isteyişinde arkadaşları Hurşit’e şimdi dayak yiyip gelecek diye alaylı bakışlarla bakıyorlardı. Ancak odadaki konuşmalar durumun normal olduğunu gösteriyordu. Komutan yazıyı dikkatlice okuduktan sonra :

- Aferin! Hiç yanlış yok. Yeni gelmene rağmen çok iyi.

- Sağol komutanım!

- İki parmak yazıyorsun galiba.

- Evet  komutanım.

- Olsun .Önemli olan yazının hatasız olması. Şimdi de şu yazıyı bana yaz getir bakayım.

- Emredersin komutanım!

Şube odasından tokat seslerinin gelmediğini anlayan yazıcılar bir tuhaf olmuşlardı.    

İçlerinde altı yedi defa yeniden yazmak zorunda kalanları vardı. Biz de mi iki parmak yazsak acaba diye düşünmeye başlamışlardı.

İstihbarat ve harekât şubesi yazıcıları iki parmak yazmaya çalışıyorlar, ancak bir türlü başaramıyorlardı.          

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..