Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '07

 
Kategori
Tiyatro
 

Tek kişilik şehir!

Tek kişilik şehir!
 

Dün akşam, Ankara Devlet Tiyatrolarının Çayyolu sahnesinde izlediğim bir oyundan bahsetmek istiyorum sizlere. Zamane ilişkileri irdeleyen çok keyifli bir oyun: ‘’Tek kişilik şehir’’. Behiç Ak’ın yazdığı, Serhat Nalbantoğlu’nun yönettiği oyunu çok beğendim. Büyük şehirlerde yaşanan yalnızlıkları anlatan oyundan sonra, o eski günlere özlemlerimizi düşündüm. Ailecek geçirilen zamanların azlığını, komşuluk kavramının nasıl da değiştiğini, ne kadar elektronikleştiğimizi ve ilişkilerimizin teknoloji bağımlı hale geldiğini!... Ama bunu kırabilmek yine bizim isteğimizle olabilecek birşey. İstersek, hala, sevdiklerimizle, akrabalarımızla daha sık görüşebilir, birbirimize daha çok dokunabilir ve sarılabiliriz. Gözlerimizin içine bakarak konuşabiliriz. Ama istersek.

Oyun 3 kişi arasında geçen dialogdan oluşmakta.

Bir gökdelen ve zemin katında bir kafe. Kafe, bir sektör haline gelen, intihar sektörünün (ki milleti teşvik ettirici promosyonlar bile yapılıyor) işlemesi için bir gökdeleninin en alt katında işletiliyor. İnsanlara intihar etmelerinden hemen öncesinde hizmet veren bir kafe! (son arzunuz nedir der gibi!). Randevulu çalışan bir gökdelen bu ( intihar edeceklerin listesi bile var ellerinde!). Her masada tek tek oturan bir sürü insan. Kafede çalışan bayan garson.

Bayan garson: 30’lu yaşlarda, güzel ve işini iyi yapan biri. 65 metrekarelik evinde annesi babası, kocası, çoluğu çocuğu ile (tam 9 kişi) yaşayan biri. Geçim derdi olan, hizmet sektöründe çalıştığının farkında olup nasıl davranması gerektiğini bilen biri. Arabesk parçaları özellikle seven ama diğer karakterlerden daha iyi konuşan biri (içerik ve dilbilgisi açısından).

Erkek: 38 yaşında uzun boylu ve hoş biri. İnternette tanıştığı ve 4 yıldır mailleştiği kadınla buluşmak üzere bir kafeye gidiyor. Buluşma kararını çok cesur buluyor; acaba beni beğenecek mi?, daha da önemlisi (bunu çok daha fazla önemsiyor!!) ben onu beğenecek miyim endişesini taşıyor! İnternetten alım-satım yaparak geçimini sağlıyor ve hayata dair hiçbir şeyden haz duymuyor. Onun için herşey para para para! Kazandığı o kadar para da, yine para! Hayatında en çok kullandığı kelime: ‘’daha’’!. Çay içmiyor kahve içmiyor yok pardon içiyor ama herkes içiyor diye içiyor, kendisi için değil. Keyif alma duygusundan yoksun biri.. gezip tozmuyor... obsessif bir kişilik. Ot gibi yaşıyor. Kendi kendine herşeyi yapabildiğini, tek yapamadığı şeyin kendi kendisini gıdıklamak olduğunu görüyor. Bir türlü kendini gıdıklayamıyor. Uzun zamandır sevişmemiş, bir kadına dokunmak ve dokunulmak istiyor. Sonuç olarak yalnız biri!

Kadın: 36 yaşında çok hoş bir hatun. Esmer, ama ruhu sarışın (tam aptal sarışın misali bir karakter). Konuşması çocuk gibi ‘’geliyooo, gidiyoo, yapıyooo..’’ diye konuşuyor. Buluşma fikri için aynı adam gibi düşünüyor; acaba beni beğenecek mi?, daha da önemlisi (bunu çok daha fazla önemsiyor!!) ben onu beğenecek miyim endişesini taşıyor! Kendini yetiştirmek ve yalnızlığını yenmek adına bir sürü kursa gitmiş ( ama bu birileriyle tanışmak amaçlı değil, otomatik olarak yapması gerekenler şeklinde aktarılmış; çok robotumsu!!). Gittiği kurslar şunlar: konuşma, susma, dinleme, hakaret etme, yürüme, orgazm olma vs... Konuşma kursundan edindiği bilgilere ve deneyime göre, kendi konuşmalarını kaydedip en çok söylediği ve hiç söylemediği kelimeleri aramakta. En çok kullandığı kelime ‘’yine’’ iken, en az hatta hiç kullanmadığı, kullanamadığı ve bundan acaib muzdarip olduğu kelime ise’’zaten’’. Eski kocasını unutamıyor ve hep bir keşkesi var. Eriğin ağaçta yetiştiğini yeni duyan biri. Böyle bir genel kültüre sahip! Sonuç olarak yalnız biri!

Bu üç karakter arasındaki dialoglarla geçen bir oyun. Sonradan farkettikleri birşey: üçü meğersem çocukluk arkadaşıymışlar!! Ama özellikle o iki karakter hep yalnızmış; sorumluluk almamışlar ve mutsuzlar.

Sonuç: Bayan garsonun söylediği üzere, mutlu olduğunuzun farkına varın! Sorumlu olun, mutlu olun. Sizin için yapılmış parktaki banklara oturun, sizin için yapılmış mis gibi ekmeklerden alın, sizin için yapılmış olan bilgisayarı ve tüm teknolojiyi kullanın.

Bilim insanları yıllardır sizin için çalıştılar, bu teknolojiyi yaratmak için çalıştılar. Sizi yalnız mı bıraktılar yoksa? Hayır bunu siz yapıyorsunuz..

Herşey bizim için... Bunları kullanabiliyor olmak bile güzel.

Mutlu olduğumuzu farkedebilmek önemli!

Sorumlu olmak, mutlu olmak...bizim elimizde!

(Not: Oyunun tanıtım linki: https://www.dtgm.gov.tr/eser/eser1467.asp )

 
Toplam blog
: 71
: 2134
Kayıt tarihi
: 11.03.07
 
 

1979 doğumluyum. Severek ve isteyerek girdiğim tıp fakültesini bitirdikten sonra veterinerlik de oku..