Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '08

 
Kategori
Siyaset
 

Tek kişilik yas

Tek kişilik yas
 

Şayak Kalpaklı Yiğit


Elimde sepet evimin arkasindaki korulukta çalı çırpı topluyorum.

Çalı çırpı bahane. Amaç sonbaharı dinlemek. Ayaklarımın altında hışırtılarla ezilip dağılan güz yaprakları, kış uykusuna hazırlanan börtü-böcek kendi sessizliklerinin sesine bürünmüş.

Güz hep ölüme çıtçıtlıdır gönlümüzde.

Belki de ölümün bir bitiş olduğuna inandırılımşlığımızdan. Oysa her bitiş bir baslangıçtırbir başka düzlemde. Unuturuz bunu.

Dün Türk Pazarı’na gittim. Çesm-i bülbül bir vazo, gümüş bir gülebdanlık aldım. Sonra Mustafa Kemal’in ipek üzerine çıkartma bir portresi. Onu da aldım. Mahzun duruşlu, süzgün yüzünde hüzün, beni al, evine götür, bırakma burda diyordu. O iş yerlerinin, sınıfların baş köşesinde asılı, çatık, kalkık kaşlı, sert bakışlı fotoğraflardan farklıydı. Portreyi yazımasamın üstüne, öteki sevgili ölülerimin yanıbaşına yerleştirdim. Duvarda resm asılabilecek en yüksek yere değil.

Bu 10 Kasım günü Mustafa Kemal’i vatan, millet, sakarya nutuklarından arınmış bir ortamda gönlümce anmak, okşamak, sevmek istedim.

Putlaştırmadan, hakkını yemeden, …izmlere, küçük politik çıkarlara dolandırılıp topaç gibi döndürülmeden. Anısını, buğday saçlıı, şimşek bakışlı retoriğiyle, hayatını adadığı davayı, “ Atam sen kalk da ben yatam” duygusallığıyla iğdiş ettirmeden … Onu sevmek istedim. Gönlüme yaslayıp. Sadece sevmek.

Kendi başıma.

Anlamak istedim.

Basbuğ, Tek Adam, Atatürk, Ulu Önder olarak değil…

Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Bey’in çocuk yaşta öksüz kalan oğulcuklarını.

Amcasının tarlasında kargaları kışlayan, Selanikli mavi gözlü çocuğu… Harbiye’de sınıf birincisi delikanlıyı… Yurdunun mabedine na-mahrem eli değmesin diye rahat döşegini bırakıp, cephe cephe dolaşan, siperlerde ayazdan titreyen genç zabiti.

Dedem Hüseyin Hüsnü Hasköylü’nün çor-çocuğunu ardında koyup, peşinden gittigi başkumandanı…

O Mustafa Kemal ki, Tobruk dediler gitti; Anafartalar dediler gitti; Kireçtepe’de düşmana geçit vermedi; Arıburnu keza; 9 ncu Ordu Mufettişisin dediler; selam çakıp aldı görevini; Filistin, Halep nere, İstanbul nere… Gitti ; Hiç aklına getirmedi, benim sonum ne olur, ölüm nerde kalır, arkamdan ne ekilir, ne biçilir ve neler denir.

Görev başına dendiğinde gitti Mustafa Kemal.

Hic düşünmedi bir gün din bezirganlarının bunca özveriyi, cüce politik ihtiraslarının işret sofralarında gizlice meze yapacaklarını.

İşi vardı.. Düşünecek vakti yoktu. Memleket kurtarıyordu. Elin abdestsiz namaz kılan, kıblesi kabe yerine yeşil dolarlar olan gösteriş dindarlarının ona günün birinde küfür savurup, kahredeceklerini düşünüp hayıflanacak zamanı yoktu. Cephede sömürgeci kovalıyordu.

Sonra ….? Zafer mi? Belki. Hayır, belki değil. Mutlaka!

Daha son söz söylenmedi.

Daha son kurşun atılmadı?

Başka yolu yok!

Bahtı kara maderimizin makus talihi yenilecek.

Çünkü “Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar ve yok eder ...” M.Kemal Atatürk (1925)

Düşüncelere dalıp gittim koruda çalı çırpı toplarken. Çalı çırpı bahane. Maksadım, küçük Mustafa’yı anmak bugün... Sevmek, onu yeniden tanımak…Zübeyde’nin minik oğlunu kollarıma alıp sallamak isterdim. Büyüyüp serpildiğini gözlemek isterdim. Fidan gibi bir zabit olup, varını yoğunu ülkesinin kurtuluşu için adak yapan genç Mustafa’yı hergün yeniden doğurup milletine armağan etmek isterdim. Özellikle de dahili bedhahların şaha kalktığı bu son günlerde.

Çankaya’nın yalnız adamını tanımak, acılarını, kederlerini paylaşmak isterdim...

Leblebiyle rakısını içerken yanık sesiyle “Görmedim Uysun Felek Amalime” şarkısını söyleyen ; “Mayadağ’dan kalkan kazlar, Al topuklu beyaz kızlar”lı Rumeli Türkülerine tempo tutan kederli adamı. Dolmabahçe’de ölüme yaklaştıkça dostlarının, ulusunun, sevenlerinin yüreklerini peşi sıra sürükleyen hasta adamın ayaza kesmiş ellerini sıkıca tutup ısıtmak, ona teşekkür etmek isterdim.

Bu gün 10 Kasım.. Bu benim tek kişilik yasım. Yurdumdan ırakta.

Kimse bana “O’nu sev “ ya da “sevme” demesin.

Kimse yanlışından, sevabından, vebalinden söz etmesin.

Mustafa Kemal, doğruların sayesinde varolan ben, yanlış lar da ettiysen hepsini affediyorum. Sen de beni affet. Senin kadar özverili olamadığım için affet...Yurdu terkettiğim için.

Bu gün 10 Kasım. Bu benim kendi yasım.

Altın renkli güz yapraklarından biri nazlı nazlı düşüyor saçlarıma değerekten…

 
Toplam blog
: 7
: 992
Kayıt tarihi
: 02.07.08
 
 

ABD'de yaşıyorum. Mesleğim öğretmenlik. Çeşitli yayın organlarında, internet dergilerinde yayınlanmı..