Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Tek neden azgın teke sondromu mu?

Epeydir, sanat ve siyaset çevrelerinden ellisini aşmış bazı tanınmış simaların, eşlerini ya boşayarak ya da –boşanmayı başaramadıkları için– “boşlayarak” genç sevgili edinmeleri, medyayı oldukça meşgul eder oldu. Son olarak, ünlü bir sanatçının altmışından sonra evini ve eşini terk ederek kendinden hayli genç bir hanımla yaşamaya başlaması, geniş ölçüde ve ciddi şekilde eleştiri konusu yapıldı. Çoğu kadın olan azımsanamayacak sayıda köşe yazarı, ünlü sanatçıya yüklenmek suretiyle bir kaç gün boyunca sütunlarını kurtarırken, olaya “bilimsel açıdan” yaklaşan bazıları da “vaka”yı bilim adamların gündemine taşıdı.

Olaya, diğerleriyle aynı zaviyeden ama o her zamanki esprili üslubuyla yaklaşan Vatan Yazarı Selahattin DUMAN, konuya ilişkin yazısında, erkekleri azgın tekeye benzeterek; "Keçinin erkeği olan teke cinsel açıdan çok aktiftir. Nedendir bilinmez yaş yarıyı geçtikten, hele dokuzu onu bulduktan sonra sürüdeki yavrulara musallat olur. Yetişkinlere ilgi duymaz, kuzu dediğimiz yaştakilerle hissi ilişki kurmak ister" diyerek literatüre harika bir terim kazandırdı. “Otuz sene sakin sakin geçen bir evlilikten sonra bakarsınız ki adam; yaşına başına, hatta sosyal statüsüne uygun olmayan birine kaçmış, gözü bir şey görmez. Laf dinlemez, nasihat heyetlerini kabul etmez. Yukarıda gök kubbe yarılsa o bildiğini okur. Evi, barkı terk eder kaçtığı kadına teslim olur. İşi bilenler böyle bir duruma hemen ‘erkek teke sendromu yaşıyor’ teşhisini koyarlar. Erkekte anoz döneminin birinci ayağı budur.” diyen Sayın DUMAN, “Anozla birlikte yeni bir aşk ve yeni bir ilişki, erkeklerin hayatında her zaman önem kazanır. Bu yeni bir moda değil, yalnızca, son zamanda daha açık açık yaşanmaya başlandı... Ama bunu aile yapısı da körüklüyor. Kendisini güçsüz hisseden erkek, birden kendisini prensler gibi gören bir kişi ile çok iyi bir ilişki içinde olunca, 'dünyalar benim oldu' düşüncesine kapılıyor” diyen bilim adamlarınca da desteklenmiş görünüyor.

Eskiden, ortalama insan ömrünün altmışı bulmadığı yıllarda, bırakın genç birine, isterse “geçkince” olsun eşinden başka birine ilgi duyan kırkına varmış erkeklere asla iyi gözle bakılmaz, en üst dereceden ayıplanırdı. O kadar ki, bırakın evlilerin, eşini kaybederek dul kalmış olanların dahi birilerine meyletmesi kızgınlıkla karşılanır; “kırkından sonra azanı teneşir paklar” denirdi. Görülüyor ki, geçen yıllarla birlikte pek çok anlayış ya ortadan kalkar ya da köklü bir şekilde değişime uğrarken bu konudaki “telakki” hiç bir değişime uğramamış. Hem de elli yıl olan ortalama insan ömrü, zaman içinde yetmiş yılın üzerine çıktığı halde.

Acaba, Sayın DUMAN’ın dediği gibi “sakin sakin geçen otuz seneden sonra” erkeklere bir haller mi oluyor gerçekten? Yoksa bir otuz sene, bazı şeylerin tüm taraflar için- özellikle çocuklar ve terk edilecek eş için- daha iyi bir konuma gelmesi için bekleniyor; bunun için de yıllarca bazı “mahrumiyetlere” katlanılıyor olamaz mı? Kanımca, “eş” konusunda yeni arayışlara giren “orta yaş” erkeklerini “azgın teke” olarak suçlamadan önce, “eski nesil” kadınlar ile “yeni nesil” kadınlar arasındaki, mahrem ilişkilere ilişkin yaklaşım farklarına, sahip oldukları değer yargıları arasındaki uçuruma ve ülkemiz kadınlarına dair bazı istatistiklere şöyle bir göz atmakta yarar var.

Erkek milletinin, kız çocuklarına, kendilerine zarar vermek için her fırsatı değerlendirmeye hazır, daima vücudunun peşinde olan bir düşman olarak tanıtıldığı; seks denilen olayın, sadece erkeklerin haz aldığı, kadınların ise “gerektiğinde” erkekler için yapmak zorunda olduğu bir “kıyak” olarak öğretildiği bir toplumda yetişen kadınların sağlıklı bir cinsel hayatı olması, eşine mutluluk vermesi pek mümkün değildir. Yurdumuzdaki kadınların yarısından fazlası hayatında hiç orgazm olmazken ve yarısına yakın bir bölümü seksi bir ihtiyaç olarak görmezken, eşlerinin mutlu bir evlilik sürdürdüğü söylenebilir mi?

Oysa bu acıları ve mutsuzlukları yaşayan kadınların çabaları başta olmak üzere, son yirmi yılda yapılan çalışmalar sonucunda, çok daha farklı ve “normal” bir kadın nesli yetişmeye başladı. Bugün, otuzbeş yaş altında olan kadın kesimi, annelerinden -hatta ablalarından- tamamen farklıdır. Bunların, anneleri ve ablalarından çok, batıdaki veya kuzeyimizdeki hem cinslerine çok daha yakın oldukları söylenebilir. Tabii, artık hayatında yaşayabileceği güzelliklerin iyice azaldığının ve vaktinin iyice daraldığının farkında olan elli yaş erkekleri de bunu görmekte, çoğu kez, birileri gözlerine sokmaktadır. Artık belirli bir ekonomik güce erişen, onlardan ayrı bir hayatı seçse de çocuklarına ve eşine yeterli maddi imkan sağlayabilecek konuma gelen bu erkekler, hayatının son demlerinde, uzun yıllar katlandıkları yoksunluğa bir son vermek istemektedirler.

Bu elbette, “azgın teke” türüne dâhil erkekler adına bir savunma değil, bir tespittir sadece. İyi haber ise şu; belki bir yirmi yıl kadar sonra, azgın teke sendromu tamamen ortadan kalkmayacak olsa bile oldukça azalacak ve asla bu kadar tartışılmayacaktır. Çünkü artık, kadınlar ekonomik bağımsızlıklarını iyice elde etmiş oldukları için mutsuz evlilikler çok daha erken yaşlarda, daha kolay sona erdirilebileceği gibi, yeni nesil kadınların farklı yetiştirilme tarzları nedeniyle, azgın teke yaşına gelmiş olanların eşleri ile olan ilişkileri, dışarıdaki daha genç ve müsait olanlarla yaşayabileceklerinden çok farklı olmayacağı için dışarı yönelme riskini göze almaya değer bulmayacaklardır.

 
Toplam blog
: 4
: 2513
Kayıt tarihi
: 04.02.07
 
 

1960 yılında, yurdumun güzel bir köşesinde dünyaya gelmişim. Ankara Üniversitesi SBF'den mezun ol..