Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Haziran '08

 
Kategori
Mizah
 

Tek yol Lamp. Gerisi laf-ı güzaf.

Tek yol Lamp. Gerisi laf-ı güzaf.
 

Hesaplaşma anı. Mutluluğun ve hazzın top of the hill yaptığı tarihi saniyeler.


Yıllardır müdürlük koltuğu bekleyen ama bir türlü bu ereğine ulaşamayan abuzittine nihayet şans gülmüş, yeni çıkan sigara yasağı nedeni ile beklediği fırsat eline geçmişti. Bu sayede “çişi gelen çocuklar gibi” durmadan bahçeye koşan müdürünün tüm faul pozisyonlarını saniyesi saniyesine kayıt altına almış, gerekli merclere ulaştırmak için sabırsızlanıyor, can atıyordu. Üstelik abzittin efendi bidniddin efendinin sadece müdürlük koltuğunu elinden almamış, ceylan gözlü, al yanaklı, bal dudaklı, boylu poslu, kemeri süslü Naciye’sini de almıştı elinden. Kısacası abuzittin efendi bidoniddin efendinin tüm hayatını mahvetmiş, hayatına kastetmişti. Yukarılarda bi yerlerde tanıdığı olmasaydı zor otururdu ya o koltuğa bakma sen. Şimdi devran dönmüş ve sıra ona gelmişti.

Abuzittinin işyerinde bunlar olurken benzeri kurum ve kuruluşlarda da benzeri kıpırdanmalar, hareketlilikler göze çarpmaktaydı. Erkeği bırak müdür koltuğunda oturan bayanlar bile vardı. Bu bayanlar ne yapıyor, ne ediyor ona kuyruk sallaya buna bacak sallaya o koltuğa oturuyor, yıllardır müdüriyet bekleyen nice mübarek adamın hakkını yiyorlardı. Bunlardan biri de herkesten gizlediği ama sonradan ortaya çıkan adıyla Düriye. Nam-ı değer “Zilli Düriye” idi.

Düriye o koltuğa oturacağım diye evlenmemişti bile. Zaten kim alırdı onun gibi cadalozu. Koltuk için her şeyi yapabilecek bir aşüfte, bir cadıydı o. Son çıkan kanun onlarında imdadına yetişmiş, günde en az iki paket sigara içen Düriye “zaten hak etmediği” koltuğu fazla boş bırakmaya başlamıştı.

Bu vesile ile tüm kuyruk acısı olanlar Düriye’ye karşı birlemiş, eşi az bulunur bir dayanışma örneği göstererek, zilli lakabını taktıkları Düriye’nin her anını videoya kaydetmek için aralarında ihtilafa bile düşmüşlerdi.

Hatta yiyeceklerinden, içeceklerinden kesip, yine kendi aralarında topladıkları para ile tam teşekküllü bir kamera almışlardı ortak kullanım için. Bu kurumda hakkı yenen zavallı mağdurun adı ise Mülayim’di.

Mülayim’e göre kadının adında bile hayır yoktu zaten. Sanki birileri bilmişlerdi de koymuşlardı o ismi ona. Oysa mülayim öyle miydi? Adı gibi mülayimdi işte. Ne vardı yani modern adıyla Gülendam iki üniversite bitirmiş, doktorasını dünyanın en ünlü merkezlerinden birinde yapmışsa. Onların köyünde oxsford vardı da o mu gitmemişti. Hayat ona gülmemişti zaten bugüne kadar ama bu sefer gülecekti işte. Kuşlar haber getirmişti böyyük böyyük yerlerden.

Mülayime göre bu ve buna benzer kadınlar "iki üç dil bilseler de" o koltukta biraz daha oturursa uğursuzluk bütün memleketi saracaktı. Memleketin kurtuluşu tüm sigara içenleri alıp alt görevlere vermekten geçiyordu. Aslında onlara en uygun meslek kül tablası temizleyiciliği idi amaaa… Bundan sonra öyle bir işe gerek kalmayacağından tuvalet bekçiliği onlara verilebilecek en uygun işti. Hem kadının eli değdiği yerde gül biterdi değil mi? Işıl ışıl olurdu. Tuvaletlerin temizliği bir ulusun en önemli aynası değil miydi? Hem o işte de iyi para vardı aslında. Bahşişler filan...

Zaten bu kadınları, bir zamanlar kendi de onlar gibi sigara içen, o şeytani bakışlı mavi gözlü adam şımartmış, “pilot bile” olabileceklerini söyleyerek onları tepemize çıkarmıştı. Erkek milletinin, dolayısı ile de memleketin başını yere eğdirmiş, evlerinde kuzu kuzu oturan şeytanları göklere çıkartarak başımıza bela etmişti. Şimdi olması gereken yerlerine, evlerine dönmeleri gerekiyordu. Başbakanımız da aslında on üç yerine yanlışlıkla üç demiş, birazda ilerde geride lazım olurlar kaygısı ile alıştıra alıştıra eve tıkıp, çoluğa çocuğa boğmanın yolunu yordamını aramıştı.

Ne işeri vardı zaten kadınların erkek aleminin içinde. Yok tanga, yok ipli kilot, yok diz üstü etek giyerek erkeklerin dikkatini dağıtıyor, akıllarını başından alıyor, iş verimini düşürüyorlardı. Atalarımız ne güzel demişti; “kadın milletinin sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” diye. İşte şimdi tüm taşlar yerine oturuyordu tek tek. Ve yeniden... Sağ olsundu bu yasağı koyan zihniyet. Dürüye gitsin evde iyice bakırlaşan güğümlerini kalaylasındı. Oysa cadaloz kadın güğümleri kalaylamak yerine, yıllardır kendilerini kalaylayıp duruyordu bir güzel. Ne haddineydi. Şimdi görsün dü gününü...

Bir gün daha bitmişti... Yarın büyük gün olacaktı... Dilinde dürüyenin türküsü yarını düşünerek, usul usul indi merdivenlerden Kalender bey. Keyfi yerindeydi. Dürüyemin güğümleri kalaylı ah kalaylı. Fistan giymiş etekleri alaylı ah alaylı.

Adı Abuzittin, Düriye, Kalender olmasa da tüm kurum ve kuruluşlarda buna benzer gelişmeler son hızıyla devam ediyordu. Ajanlığa soyunanların kimi terfi ile ödüllendirilirken, kimisi teşvik primi ile ödüllendirilmekteydi. Üstelik yeni duyumu alınan bir gelişmeye göre tüm bu hainleri ortaya çıkarmak isteyenlere Amerikan menşeli son model digital fotoğraf makineleri ve diz üstü bilgisayarlar hediye edilecekti. Daha da başarılı olanlara yeşil pasaport verilecek, Amerika başta olmak üzere tüm Avrupa ülkelerinde baş tacı edilecek, bu ülkelere sorgusuz sualsiz gezme, dolaşma hakkı sağlanacaktı. Bununla da yetinilmeyecek daha da üstün başarı gösterenlere üstün hizmet madalyası verilecek, hatta ve hatta ve belki de… alınması çok çok zor olan, çok bi acayip, pek bi karizmatik, havalı mı havalı ajanlık sertifikası ile ödüllendirileceklerdi. Sertifikalar yenidünya düzeninin yaratıcısı, mucidi yine pek bi karizmatik, pek bi akıllı Bush’un Amerika’sında törenle verilecek, bu törenlere katılmaları için gereken uçuş biletleri ve tüm masraflar yine sevgili Bush tarafından karşılanacaktı. Edinilen diğer bilgiye göre bu törene ancak ve ancak yeşil kuşak sahibi yeşil pasaportlu gazeteciler davet edilecek diğerleri salona dahi alınmayacaktı. Daha da ilerde Amerikan ajanları kadar olmasa bile, yarım elma gönül alma misali maaş bağlanması bile söz konusu olabilirdi. Yine alınan çok gizli, çok özel bilgilere göre.

Haydi, şimdi bize yasak sökmez diyenler. İçin de o zıkkımı göriyim sizi. Özellikle bu eylemini devam ettireceğini her yerde ve her zaman ayan beyan dile getirerek sigara içmeyenleri aşağıladığını söyleyen, kendi içtiği yetmezmiş gibi bir de kendine yandaş bulmak, suçuna ortak etmek isteyen serhattt bey.

Kaçacak deliğin yok artık. Kalmadı... Boşuna uğraşma. Bu konuda bu güne kadar yaptığın tüm yorum ve bloglar aleyhinde delil olarak kullanılacak, terör örgütüne yardım ve yataklık etmekten tut da, masum yavrulara kötü örnek olmak, onları suça teşvik etmek, çetecilik, yaralama, gasp, hatta masum insanları ölüme teşvik etmekten hakkında sayısız dava açılacaktır. Bundan sonra daha fazla konuşma istersen. Çünkü yapacağın her açıklama aleyhine delil olarak kullanılmaya devam edecek, saflarına çektiğin her kişinin, yaş katsayısı kadar ölüm talebi ile yargılanacaksın. Seni almaya geldiğimizde sakın korkma. Dudaklarını büzüp, kaşlarını çatıp ağlama. Dayanamayız. Belki AİHM mahkemesi sayesinde kurtulma şansın var ama yeni yaptığımız anlaşmaya göre Yüksek İslam Şurasının verdiği kararlar AİHM’ in kararlarından daha bağlayıcı olacaktır. Bilgilerinize.

Sayın serhattt. Tüm bunlara rağmen arzu ediyoruz ve inanıyoruz ki yaptığınız hatanın er geç farkına varacak ve sigara ile savaşanlar derneğinin en ön safında yer alarak bu ulvi davamızın gönüllü Mesih’i olacaksınız. Bu durumda sizi bekleyen ödül ise sınırsız “dileyin Alaittin’in sihirli lambasından ne dilerseniz” ödülü olacaktır. Karar sizin... Ya bir an önce doğru yolu bulur ihya olursunuz ya da sürüm sürüm sürünürsünüz.

Kararlarınızın hepinizin yolunu Alaittin’in ışıklı lamp-a-sına çıkarması dileğiyle…

Kahrolsun duman. Yaşasın Alaittin ışıklı lamp-a-sı.

Tek yol Lamp . Gerisi laf-ı güzaf…

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..