Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Tekerlekli sandalye

Tekerlekli sandalye
 

Çocukluktan genç kızlığa sadece bir kaç adım kalmıştı. Bal rengi gözlerindeki çocuksu ışıltı, zaman zaman genç bir kızın bakışlarına dönüşse de, parıltısından hiç birşey kaybetmiyordu. Göze çarpan en belirgin özelliği, beyaz tenine çok yakışan, gözlerinin rengindeki uzun saçlarıydı. Annesi, uzatmak istediği saçlarını kızında tarıyordu her sabah.

Dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Ayvalıkta, düşük gelirli işçi bir babanın en büyük kızıydı Emine. Onüç yaşındaki Emine’nin kendinden küçük iki kız kardeşi daha vardı. Kızlarına çok düşkün olan baba için, “ilk gözağrım” diye içi eriyerek baktığı Emine'si bir başkaydı. Bazen bu bakışını fark eden hanımı ona kızar, “Ayrımcılık yapma günah” diye söylenirdi.
Emineye düşkünlüğü her halinden belli olan baba ise ;

“Yok öyle birşey, hepsi bir benim gözümde... Evlat ayrılmaz “ diye inkar ederdi.

Kasaba merkezinden biraz uzakta; tek katlı, kireçle boyanmış bembeyaz kerpiç duvarları olan, bahçeli, mütevazı bir evde yaşıyordu bu sıcacık Ege ailesi.

Evdeki zamanlarının büyük bölümünü bahçede geçiriyorlardı. Üstüne sarmaşık ve mis kokulu yaseminlerin dolandığı çardağın altındaki divan, muşamba ile kaplı eski bir ahşap masa ve sandalyeler, bahçenin bu bölümünü adeta açıkhava odaya çevirmişti. İrili ufaklı yağ tenekelerine ekilmiş akşam sefaları, rengarek ortancalar çardağın bulunduğu taşlık bölümü çepeçevre sararak açıkhava odanın sınırlarını çiziyordu. Bahçe içinde ayrı bir bahçe gibiydi.Yılın uzun bir bölümünde, sadece yatmadan yatmaya eve giriyorlardı dersem, yanlış söylemiş olmam sanırım.

Mayıs ayının son günleriydi. Emine okul dönüşü telaşla bahçe kapısını açtığında, babası işten yeni gelmiş, annesiyle birlikte günün yorgunluğunu atan çaylarını yudumluyorlardı. ”Anne ben arkadaşlarla çarşıya iniyorum” diye bağırarak eve girdi. Beş dakikada üstünü değiştirip dışarı çıkmıştı. Bisikletine atlayıp bahçe kapısından çıkarken “akşam yemeğe geç kalma” diye seslendi babası arkasından.

Ayvalıktaki o muhteşem gün batımının ardından, gittikçe kararmaya başlayan hava, o sıcacık aileninde hayatını beraberinde kararttı. Emine akşam yemeğine iki ay kadar gecikecekti. Bisikletine bir kamyon çarpmıştı. İki ay kadar İzmir'de bir hastanede yaşam mücadelesi verdikten sonra, bundan sonraki hayatını tekerlekli sandalyede geçirmek üzere gelicekti eve.

Baba ve annesinin son yaşadığı bu iki ay, bugüne kadar olan tüm yaşamlarını silip süpürmüştü. Annesi, iki kızıyla Ayvalıkta kalırken, babası iki ay boyunca hastane kapılarında yatmıştı. Kıpkırmızı olmuş, boş gözlerle bakıyordu etrafına, insanlara. Kızının yoğun bakımdan çıkmasının haberi, ufak bir tebessümün ardından bu sefer sevinç gözyaşlarına dönüştü. Bir daha yürüyemeyecek olmasını hiç düşünmeden, onun sesini duyacağı için, gözlerine bakacağı için, elini tutabileceği için Allah'ına binlerce defa şükretti.

Ya Emine ? Emine ne yapacaktı bundan sonra, neler hissediyordu ? El yapımı tekerlekli sandalyesinde nasıl geçirecekti bir ömrü ? Paraları hiç kalmadığından, babasının bir arkadaşı yapmıştı tekerlekli sandalyesini.

Tekerlekli Sandalye

Kaza yaptığı bisikletinin, tekerleklerini takmışlardı sandalyesine..
O tekerlekler gibi, zincirsiz bağlanmıştı sandalyeye.

Artık elleriyle çeviriyordu onları.. Gözlerindeki uçurumdan aşağı..
Acıyla açan nasırlı güller vardı avuçlarında, o güllerle dokunuyordu uçurumun eteklerinde ki bacaklarına.

Gene ordaydı tek başına, bahçedeki kömürlükte..
Aynası oluyordu tekerleksiz kalan bisikleti.

Kömürlüğün pis camına düşen ilk yağmur damlası, camda izlediği yolla iz bıraktı yanağında.
Gözlerini dikti hissetmediği bacaklarına, ayağında eskimeyen ayakkabıları.

Hep aklına geliyordu, yaramaz çocukluğundan kalan oturma cezaları...

Kenan Soyalp

 
Toplam blog
: 21
: 549
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yaş 35 /İyi dost, herkesin bir dostu olmalıdır en azından... Aldanmak, aldatılmak, yalan söylenme..