Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '08

 
Kategori
Spor
 

Teknik direktör mü koç mu?

Teknik direktör mü koç mu?
 

http://i.a.cnn.net/si/2006/writers/grant_wahl/12/07/klinsmann.usa/T1_1207_bradley.jpg


José Mourinho o meşhur deyişlerinden bir tanesinde şöyle diyor: “<ı>tüm İngiliz oyuncuların, İngiliz taraftarların ve İngiliz gazetecilerin tutkuları nedeniyle futbolun çoğu tutku, aşk ve içgüdü ile oynanıyor ancak bu oyunda aynı zamanda düşünmek gerekir.”

Portekizli teknik adam bu sözü ile bir taraftan futbolun içindeki hırs ve inancı vurgularken aslında kendisinin, dolayısıyla takımların düşünen birimleri olan teknik adamların, öneminin altını çiziyor. Her ne kadar biz takımların saha içi idarecilerini “teknik direktör” tanımlaması ile kısıtlasak ve görevlerinin sadece takımın tekniği ile sınırlı olduğu izlenimi oluştursak da bu kişiler için İngilizlerin “koç” tanımını kullanmasının elbette önemli bir anlamı var. Zira koçlar takımın teknik ve taktiksel kurgularının yanı sıra futbolcular ile olan diyalogları, organizasyondaki başarıları, sadece kendilerinin değil tüm takımın sevinç, üzüntü, sabır, heyecan ve diğer duygularını kontrol altına almaları ve motivasyon gibi doğrudan futbol ile ilgili olamayan ama hayatın kendisinde büyük önem taşıyan özellikleri ile de çalıştıkları takıma katkı sağlar, daha doğrusu bu özellikleri layıkıyla taşıdıkları oranda görevlerinde başarılı olurlar.

Ülkemizde teknik adam anlayışının koçluktan çok uzak olduğunun bir göstergesi de bu kişilerin eleştirilme nedenleridir. Hemen hemen her kaybedilmiş maçtan bazen de, tutarlı olmak adına, kazanılmış oyunlardan sonra teknik adamlara yöneltilen eleştiriler tamamen onların taktikleri ve oyuncu seçimleri ile ilgilidir. Örneğin Zico’ya yapılan eleştirilere bakıldığında bunların çok büyük oranda tek forvetli sistem ya da Semih Kezman tercihi ile ilgili, Ertuğrul Sağlam’a yöneltilenlere bakınca da bu eleştirilerin ya Delgado’nun neden ilk on birde başlamadığı ya da Baki’nin neden oynatıldığına yönelik olduğu görülmektedir. Geçen haftalarda Kalli’nin gönderilme nedenini de bilindiği gibi bunlardan pek farklı değildi: “taşlarla fazla oynamak”. Aynı şekilde takdir edilen teknik adamlar da mutlak suretle ilk on bir ya da oyuncu değişikliklerindeki isabetli kararları, rakibe göre taktik anlayış belirlemeleri ve maç içindeki a, b hatta c planlarının başarısı ile bu takdire şayan oluyorlar.

Hâlbuki günümüzde teknik adamlıkta idare, motivasyon, empati, psikoloji ve diğer insan ile ilgili liderlik özelliklerinin en az takımın taktiği kadar önemi vardır. Kabaca bir gözlem yapıldığında dahi, başarılı takımların bu başarılarının ardında teknik ve beceri kadar, takım içi uyum, huzur, arkadaşlarına ve kulübeye güven, sevgi, saygı, işini sevme ve sağlıklı bir motivasyonun olduğu görülecektir. Bu açıdan bakıldığında İngilizlerin koç diye tabir ettikleri teknik adamların bir kariyer koçundan ya da danışmandan bir farkı bulunmamaktadır. Nitekim büyük teknik adamların başarı hikâyelerinde her zaman taktik kadar sosyal olguların da önemli olduğu aşikârdır.

Ülkemizde teknik adamlığın dar anlayışının son göstergesi Galatasaray’ın Feldkamp ile yollarını ayırarak sezon sonunu teknik adamsız tamamlama kararı oldu. Gerçekten de teknik adamların sadece teknik ve taktiksel açıdan takıma katkı yaptığını kabul edersek bu işlerin başka kişilerce de pekâlâ yapılabilmesi nedeniyle, sarı kırmızılılar için aslında hiç de sakıncalı bir durum bulunmuyor. Ancak tıpkı salı günkü Gençlerbirliği maçından sonra olduğu gibi işlerin kötü gittiği anda ortaya çıkarak açıklama yapacak, taraftarı sükûnete, rakipleri mücadeleye davet edecek ve sonuçta ortamı kontrol altına alarak takımı bir sonraki maça hazırlayacak birinin eksikliği takım için çok büyük bir sorun teşkil ediyor. Dünkü maçtan sonra kötü sonucun önünde bir tampon olmadığı için olumsuz hava doğrudan takımın üzerine çöktü ve normal bir mağlubiyetten çok daha fazla hissedildi. İşin sarı kırmızılılar adına düşündürücü yanı böyle bir olumsuz sonucun hafta sonunda da yaşanması halinde ortamın şampiyonluk yolundan kaosa sürüklenecek olması.

Her tecrübenin yapıcı olduğu takdirde beraberinde kazanımlar getirdiği düşüncesinden yola çıkarak oyunculardan köşe yazarlarına kadar herkesin ve futbolumuzun ta kendisinin yaşananlardan çıkarım yapacağına ve fikren gelişeceğine inanıyorum. Umarım taktiklerinden ziyade, Bülent Uygun’un takım içindeki başarılı arkadaşlık ortamını, Zico’nun Deivid’i ya da Kezman’ı takıma kazandırmasını, Gerets’in tüm olumsuzluklara karşın takım içindeki güçlü birliktelik sayesinde Galatasaray’ı şampiyon yapmasını konuşmak, okumak ve yazmak için uzun yıllar beklemeyiz.

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..