Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mayıs '20

 
Kategori
Teknolojinin Geleceği
 

Tekno Sapiens – Insan 2.0

"Yakın bir gelecekte hafıza implantı sayesinde herkes o gün gördüğü ve duyduğu her şeyi kaydedip sonradan izleyebilecek." Black Mirror adlı dizinin üçüncü bölümünün açıklaması bu şekilde. Bölüm boyunca insanların içinde her şeyi kaydeden, anılarının gözlerinin önünde veya bir ekranda görüntülenmesini sağlayan ve ayrıca beyni kontrol eden bir beyin çipine sahip oldukları anlatılıyor. Aynı internet dizisinde insanların sosyal medya yayınları aracılığıyla canlı olarak derecelendikleri ve toplum içinde buna göre değerlendirildikleri bir bölüm de mevcut. İzlenildiğinde her ne kadar korkutucu ve gerçek dışı gibi gelsede, bu senaryolar artık yavaş yavaş hayatımızın bir parçası haline gelecek gibi duruyor.

„Tesla“ adlı elektrikli otomobiller şirketinin ve uzay şirketi Space X'in kurucusu Amerikalı girişimci Elon Musk'ın projesi Neuralink aslında dizideki senaryoyu hiç aratmıyor. İçine özel çip yerleştirerek beyni geliştirmeyi ve bilgisayarlar ile birleştirmeyi hedefliyor. Musk’ın en büyük amacı „insanüstü bilinç“. Yapay zeka kullanılarak insanların süper zeka olmaları hedefleniyor. İkinci senaryo ise Çin’de gerçekleşmiş durumda. Çin Halk Cumhuriyetiinsanların sosyal ve politik davranışları için puan vererek değerlendirildiği bir sosyal kredi sistemi oluşturdu. Sistem içerisinde az puana sahip olan kişilerin işlere veya sosyal hizmetlere erişimi sınırlandırıldı. Sosyal derecelendirme sistemi ile Çin nüfusu kontrol etmeyi hedefliyor. Filmlerde, dizilerde izlediğimiz senaryoların gerçekleştiğini duymak insanı tedirgin etmeye yetiyor ve şu soruyu sorduruyor „Nereye kadar gidebilir?“ Aslına bakarsanız filmlerde gördüğümüz sahnelere göre 2020 yılında uçan arabaların icatedilmesi veya zamanda yolculuğun mümkün kılınması gerekiyordu. Yani aslında teknoloji henüz çokta ileri gitmiş sayılmaz diyebilir miyiz? 

Dijitalleşmenin ve yapay zekanın hayatımızı pozitif etkilediği aşikâr. İçinde bulunduğumuz korona dönemi süresinde bir çoğumuz işlerini ve derslerini evden "online"bir şekilde yapmak zorunda kaldı. Her birimiz iş arkadaşlarımızla iletişime geçmek için, derse girmek için veya en yakınlarımızla görüşebilmek için yeni dijital mecralar keşfettik. Bir anda dijitallik ve teknoloji belkide hiç olmadığı kadar hayatımızın en önemli parçası haline geldi.

Bütün bunlar; yani yapay zeka, dijitalleşme veya hiç durmadan geliştirilen teknoloji, artık her ne derseniz, hepsinin ana fikri „mükemmel insan“-dı. Bu düşünceler ‚ojenik‘ kuramına kadar uzanıyor. 19. Yüzyılda başlayan bu kuram insanları kontrol altında tutarak toplumu mükemmeliyete taşımaya çalışıyordu. İnsanın acılarını azaltmak ana hedeflerden biriydi. İnsanlar mükemmel olmalı, yetenekleri azamiye çıkarılmalı ve dejenerasyonları önlenmeliydi.

Ojeniğe ek olarak transhümanizm de gelişti. Ojenikte olduğu gibi, insan yaşamının uzatılması, yeteneklerin en üst düzeye çıkarılması ve hatta ölümün üstesinden gelinmesi umuluyordu.

Transhümanizm bu hedefler doğrultusunda ilerleyen bir kuram. Amaç teknolojinin geliştirilmesi veya dijitalleşme yoluyla insanların doğasını değiştirmektir. Biyoteknolojinin yanı sıra nöroteknolojik ve tıbbi alanlardaki ilerlemeler, aynı zamanda acıların üstesinden gelmek, düşünceleri ve ruhu kontrol etmek ve yapay zekanın yükselmesi önemli faktörlerdir. Transhümanizm, teknolojik gelişmeleri insanlar için mümkün olan en iyi şekilde kullanmak için çalışır. Ancak transhümanizmin tanımlandığı gibi sadece iyileştirme veya daha fazla geliştirme amaçlı olmadığı,aynı zamanda insanları değiştirmekle de ilgili olduğu söylenebilir. Transhümanistik görüşü takip edersek bilinen insan modeli bitecek. Bu aynı zamanda toplumun da değişmesi anlamına geliyor.

Ünlü transhümanist Ray Kurzweil böylelikle tüm hastalıkların üstesinden gelebileceğimizi ve hatta ölümsüz bile olabileceğimizi iddia ediyor.Bu süreçte insanların “robotlaştırılması” hedefleniyor. Gelişmiş yapay zeka ve diğer gelişmelere bakarsanız, bu rüyanın yavaş yavaş bir gerçeklik haline gelip gelmeyeceği insanı düşündürüyor.

Bunu nasıl yapacaklar diye soruyorsanız eğer: Teknoloji gündelik insan hayatına giriyor. Bilgisayarlar, akıllı telefonlar, ev aletleri, makineler ve yapay zeka hayatın bir parçası haline geliyor. Teknoloji insan vücuduna yerleşiyor. İnsan bildiğimiz insan olarak kalmıyor çünkü özellikleri değişiyor. Organik ve yapay bileşenlerin uyumuyla bir “Cyborg” doğuyor. Sonrası ölümsüzlük, beyindeki bilgileri bilgisayara aktarabilme vs. Bu durumda tabi ki Kant’ın önemini vurguladığı özerklik kavramı ortadan kalkmış oluyor. 

Bütün bunlar kulağa bir hayli korkutucu geliyor, ancak bence bu gelişmeleri durdurmak, özellikle kapitalist sistemi düşünürsek, pek muhtemel değil. Bu yüzden Almanlarında dediği gibi “Das Beste daraus machen”. Yani durumu değerlendirmeliyiz. Önemli olan ise teknolojiden faydalanırken bunu kontrollü bir şekilde gerçekleştirmek olacak.

Teknoloji hayatımızda zaten önemli bir rol edinmiş durumda. Bir çok alanda dijital çağın faydalarını görebiliyoruz. Bunun en büyük örnekleri tıp alanında mevcut. Korona süresinde olduğu gibi dijital platformların hayatımızı bir hayli kolaylaştırdığı tartışılmaz. Birebir eğitimden pek uzun bir süre daha vazgeçilmeyebilir, ancak eğitim alanında teknoloji bakımından büyük bir adım atıldığı kesin. “Koronadan önce” ve “koronadan sonra” olacağı muhtemel. Bu süreç aynı zamanda dijital dünyaya daha derin dalmamıza yardımcı oldu ve teknolojinin hayatımıza ne kadar girebileceğini test ettiğimiz bir süreç oldu diyebiliriz.

Dijital çağ hayatımıza sürüyle kolaylık getirdi. Ancak transhümanizm bu kadarıyla yetinmeyecek. Bir “Tekno Sapiens” elde etmeden duracağa benzemiyor. Umarım torunlarımız kafasında bir çiple dolaşmak yerine, tüm özgürlükleriyle kafasının içindekini kullanabilirler. Neticede Kant'ında dediği gibi “SAPERE AUDE”!

 
Toplam blog
: 12
: 71
Kayıt tarihi
: 02.02.20
 
 

Eğitimci  ..