Teksas çöldür, Rize yayla-Kemençeli Kovboy

Teksas'ın Meksika sınırında bir kantinde oturuyordum. Kantinci, atımla eşyalarımı taşıyan iki katırımı ahıra almıştı, 2 dolarlık yem ısmarladım hayvanlara. Semerlerini de çıkarttırdım.

Tabii ki hayvan olduklarından bana teşekkür etmediler. Yalnız biri uzun uzun anırdı. Ben teşekkür olarak yorumladım, ama belki de saman az geldiği için sitem ediyordu.

Neyse, kantinci ahır dönüşünde benim masaya bir tencere fasulye ile bir şişe tekila koydu. Masada tuz vardı ama limon yoktu. Kantinciyi kibarca uyardım.

Birkaç kaşık fasülye atıştırdım, mısır ekmeğiyle. Tam tekilaya giriştiğim anda,Kapı bir tekmeyle açıldı. Adamın burnu biraz uzun ve ucu pembeydi. Kafasında siyah bir şapka, elinde bir kemençe vardı.

"Selamunhello!" dedi, diğer kovboylar bir şey anlamadıklarından cevap vermedi. Ben "aleykümhello"deyince yanıma oturdu."Ben Türk'üm deyince yanaklarımdan şapur şupur öptü.

Biraz sağdan soldan konuştuk. Diğer müşterilerin dostumun elindeki kemençeyi şaşkınlıkla izlediğini fark edince, "Çek bakalım şu kemençeyi uşağum!" dedim. Dostumun adı Dursun'muş.

Dursun kemençeyi çektiğinde, bütün kovboylar kalkıp horon tepmeye başladı. Dursun çalmadığı zaman bile herifler oynamaya devam ediyordu.

Dursun'a "dur" dediğimde, onlar "kolbastı"ya geçmişti.

Sabah, yola çıkmak için ahıra gittiğimde, Atıyla vahşi batıya giden siyah şapkalı bir kovboy gördüm.Terkisinde kemençe vardı. Arkasından ıslık çaldım. Dönüp baktı, şapkasını salladı.

Ben doğuya doğru yola çıktım. İlk fırsatta bir kemençe alacaktım.

***

M. Celalettin Avus-Büyükada